Ekonomik ve diplomatik bataklık

İktidar Türkiye’yi ekonomi ve dış politika alanında derin bir bataklığa soktu.

Bu bataklıktan çıkmak için çırpındıkça daha da batıyor.

Söylediklerine kendisi de inanmıyor ama hem halkın hem de komşu ülkelerin inanmasını bekliyor.

Sürekli ekonomi politikasıyla övünüyor.

Batı ülkelerinin “faiz sebep enflasyon sonuç” garabetine dayalı Türk modeline özendiklerini, “nasıl yapıyorsunuz” diye sorduklarını hatta kıskandıklarını söylüyor.

Oysa gerçekte dünya Türkiye’nin aldığı ekonomik kararlara gülüyor. Özenmiyor, kıskanmıyor. Yanlış yaptığını biliyor.

Enflasyon inandırıcı olmayan resmi rakama göre bile yüzde 80 düzeyindeyken, faiz indiren başka bir ülke yok. Enflasyon yüzde 80 oranındayken faiz oranını yüzde 13’e kadar düşüren bir örnek daha bulmak mümkün değil.

Eksi yüzde 67 faizle doların ve enflasyonun düşmesini beklemekle dünyanın düz olduğunu savunmak arasında bir fark yok.

Türkiye’den çok daha güçlü, sağlam ekonomilere, milyarlarca dolar rezerve sahip ülkeler bile enflasyonun yukarı doğru hareketlenmesi karşısında faiz artırıp erkenden önlemlerini aldılar.

Bu ülkelerin tamamının ekonomiyi bilmedikleri, bir tek AK Parti iktidarının bildiğini öne sürmek kendini kaldırmaktan başka anlam taşımaz.

İktidarın belirlediği “düşük faiz, yüksek kur, yüksek enflasyon” politikasının yoksul halktan bir avuç zengine servet aktarmaktan başka amacı yok. Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulaması, tasarruf sahibi zenginlerin doların artışından zarar görmemeleri için aradaki farkın yoksul vatandaşın vergisinden ödenmesi sistemi.

Dünyada milli parasını yabancı bir paraya endeksleyen başka bir ülke de yok.

Hükümet milli parasına güvenmiyorsa vatandaş nasıl güvensin?

Milli paranızı dolara endekslerseniz her şeyin hesabı dolarla yapılır. Faizi enflasyonun çok altında tutarsanız tasarruf sahipleri dolar alıp tasarrufunu korumaya çalışır? Politika faizini düşük tutarsanız, vatandaş değil bankalar ve büyük şirketler kazanır?

Milli parasını dolara bağlamış bir iktidar sonra çıkıp “biz yerli ve milliyiz” propagandası yaparsa bu inandırıcı olmaz.

Hazine kaynaklarını çarçur eder, iktidarınızı ve çevresini zenginleştirmek için kullanır ve sıfırı tüketirseniz yabancı ülkelere el avuç açmak zorunda kalırsınız? Arka kapıdan Merkez Bankası’nın dolarlarını satar, rezervi eksi 55 milyar dolara kadar düşürürseniz yabancı ülkelerden borç bulamazsınız. Karaparacılara göz yumarsınız.

Bir yandan serbest piyasa şampiyonluğu yapıp diğer yandan ihracatçının dövizine el koyar, bankaların faizlerini sınırlamaya kalkarsanız içerideki parayı da yurtdışına kaçırırsınız.

Bu anlayışla ülkeyi soktuğunuz ekonomik bataklıktan çıkaramazsınız.

Dış politikaya gelince.

Dış politikayı da iç politika için yaparsanız tıkanırsınız.

Kahramanlık öyküsü yaratmak, olduğundan güçlü gözükmek, bölge ve hatta dünya lideri imajı çizmek için gücünüzden fazla ileri giderseniz duvara çarparsınız.

Komşularınızda İhvan’ı iktidara getirmek için çaba gösterirseniz yalnız kalırsınız sonra daha önce ettiğiniz hamaset yüklü sözlerden geri dönmek zorunda kalırsınız.

Suriye’de iç savaş çıkar çıkmaz Esad’ı düşman ilân eder ve devrilsin diye radikal İslamcı grupları desteklerseniz bugün bu politikayla başınıza sadece bela aldığınız gerçeğiyle yüz yüze gelirsiniz.

Suriye iç savaşı çıktığında “Üç saatte Şam’a, 5 saatte Atina’ya gireriz. En kısa zamanda Suriye’ye gireriz. Emevi camiinde de namazımızı kılarız. Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümranlığına son vermek için Suriye'ye girdik" dedikten sonra, “Şam’la muhalifleri uzlaştıralım. Bizim Esed’i yenmek yenmemek gibi bir derdimiz yok” derseniz buna kimseyi inandıramazsınız.

Bu anlayışla ülkeyi soktuğunuz Ortadoğu bataklığından da çıkaramazsınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi