CHP'nin yükü ağır

CHP,  Atatürk’ün liderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran partidir. Bu başlı başına bir devrimdir.
CHP’nin ikinci büyük devrimi, kuruluş yıllarında laiklik ilkesini benimsemesi ve devleti laik bir yapıya dönüştürmesidir.
Üçüncü devrim ise laik Türkiye Cumhuriyeti’ni demokrasiyle taçlandırmasıdır.
Demokratik-laik rejim çağdaş devletlerin vazgeçilmez temel niteliğidir.
Bu temel; bilimsel eğitimin, bilimsel ilerlemenin, eşit, adil ve özgür bir sistem kurmanın ve “iyi bir toplum” yaratmanın kaynağıdır.
Atatürk bunu bildiği için “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” demiş ve başkaca bir miras bırakmadığını söylemiştir.

ADI KONMAMIŞ KARŞI DEVRİM

Türkiye, Atatürk’ün açtığı yolda kazandığı bu niteliklerinden giderek uzaklaşıyor.
Laiklik, demokrasi ve bilimsel eğitim alanında alttan alta ilerleyen bir karşı sürecin sonuçları ortaya çıkmaya başladı.
Atatürk, Türkiye’nin yolunu belirlerken, çağdaş, bilimsel bir temelden hareket etmiştir. Bu yolda Türkiye’nin ilerlemesini engelleyecek kurumlar yerine, çağdaş uygarlığın üzerinde yükseldiği temelleri esas almıştır.
Laik devlet yapısının demokrasinin de temelini oluşturacağının bilincinde olarak, cehaletle mücadele etmiş, kadın haklarını Avrupa ülkelerinden de önce hayata geçirmiş, bilimsel eğitimi, teknolojik üretimi esas almıştır. Bu yolun önündeki engel olarak gördüğü tekke ve zaviyeleri kapatmış, bu örgütlenmelerin hem dini istismar ettiğini ve edeceğini, hem de bilimsel eğitim alanını daraltacağını görmüştür. Atatürk’ün laiklik ilkesini önemsemesinin ve hayati bulmasının nedeni budur.
Türkiye’de sağ iktidarların; dini değerler, tarikatlar üzerinden oy devşirme kolaycılığı nedeniyle laiklik ilkesini zayıflatması, nihayet son yıllarda devlet organlarını neredeyse tamamen tarikatlara teslim etmesi, 15 Temmuz gibi demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti'ni tümüyle ortadan kaldırmayı hedefleyen bir darbe girişimine yol açmıştır.
 
Kendine yönelen bu darbe girişiminden sonradır ki, iktidar, önceleri hizmet hareketi dediği ve birçok anayasal kurumu teslim ettiği hareketi “terör örgütü” olarak nitelemiş ve mücadeleye yönelmiştir. Ancak, FETÖ ile mücadele sadece bu örgütün mensuplarıyla yürütülürken, diğer laiklik, demokrasi ve bilim karşıtı tarikatların önünü açmıştır. Devlette FETÖ etkisi azaltılmış, bu kez bunun yerini, devletten kaynak aktarılan, bina tahsis edilen başka dinci, gerici örgütler almaya başlamıştır.
Bilimsel, laik eğitim kurumları önce FETÖ’ye sonra diğer tarikatların okullarına ve kurslarına bırakılmıştır.
Son yıllarda dinle uzaktan yakından ilgisi olmayan din simsarlarının şeyh diye ortaya çıktıkları, yoksul ve eğitim düzeyi düşük vatandaşlarımızı maddi ve manevi yönden istismar ettikleri, öğrenci yurdu, yatılı Kur'an kursu adı altında çocukları taciz edip tecavüz ettikleri, suç ve soygun çeteleri kurdukları ortaya dökülmeye başlamıştır.
Eğitim sisteminin din tacirlerinin hâkimiyetine sokulması, devlet dairelerinin liyakat yerine tarikat referansıyla doldurulduğu bir süreç, adı konmamış bir karşı devrim sürecidir.

DEMOKRASİDE GERİLEME

Devletin laik niteliği, eğitimin bilimsel temelinde yaşanan geriye gidiş, devletin demokratik niteliğinde de gözlenmektedir. Güçler ayrılığı ilkesi fiilen işlemez hale getirilmiş, demokrasinin olmazsa olmaz iki kurumu olan muhalefet, bağımsız ve tarafsız yargı ile özgür basın açısından Türkiye 150 ülke arasında 126’ncı sıraya düşmüştür.
İktidarın muhalefeti demokrasiye dahil bir kurum olarak görmemesi, yargıyı her türlü muhalefetin baskılanması ve etkisiz kılınması için araç gibi görmesi, bu sürecin ekmeğine yağ sürmektir.
Atatürk’ün kurduğu kurumların, ilke ve devrimlerinin silinmeye çalışılması da din tacirlerinin önünü açmakta, bilimi tıkamakta, devletin laik niteliğini yok etmekte ve demokrasiyi lafta bırakmaktadır.

CHP’NİN YÜKÜ

Bu nedenle içinden geçmekte olduğumuz süreç, CHP’nin yükünü ağırlaştırmış durumdadır.
CHP,  karşı devrim sürecini durdurmak, Türkiye’de laiklik ilkesini yeniden hâkim kılmak, demokrasiye kurum ve kurallarıyla işlerlik kazandırmak, eğitimi yeniden laik, bilimsel bir temele oturtmak ve Türkiye’yi çağdaş devletler topluluğunda hak ettiği yere getirmek gibi ağır bir yüke sahiptir.
Bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek için, bu sürece itiraz eden bütün bireyleri, sivil toplum kuruluşlarını ve partileri, demokrasi ortak paydasında biraraya getirip bir şemsiye işlevi görmesi gerekmektedir.
Demokratik muhalefeti Avrupa sosyal demokrat partilerinin hedeflediği gibi “çeşitliliğin birlikteliği” anlayışıyla genişletmesi, sonuca etkili en doğru yol olur.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü ile başlattığı ve Millet İttifakı’yla devam ettirdiği muhalefet anlayışı, bu yükün gerektirdiği sorumlulukla hareket ettiğini gösterdi.
Bu anlayışın genişletilmesi ve güçlendirilmesi, karşı devrim sürecini durduracak en doğru yol olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi