Can Kakışım
CHP’de Koltuk İstifaları
Birkaç istisna dışında CHP’de yerel seçim adayları artık belli oldu. Listeye bakınca kadroda bir gençleşmeye gidildiği, kazanılması yüksek ihtimal olan çoğu yere örgütten yetişen yeni isimlerin aday olarak belirlendiği görülüyor. Herhalde CHP yönetimi, değişim vaadinin altını doldurduğunu anlatabilmek için bu yenilenmeyi önümüzdeki süreçte sıkça dile getirecektir.
Bununla birlikte CHP’nin gösterdiği adaylar parti içinde bazı itirazlara da sebep oldu. Aslında bunda şaşılacak bir şey yok. Aday belirleme süreci partiler için her zaman sancılı geçer ve aday listelerinde herkesi mutlu edebilmek mümkün değildir. Sonuçta alternatiflerden sadece biri aday olarak belirleniyor ve diğerleri doğal olarak hayal kırıklığı yaşıyor.
Hayal kırıklığı yaşayan isimlerin tepki göstermesi normaldir ancak bu tepkinin belirli sınırlarda kalması gerekir. Eğer sırf aday olamadınız diye partili olmaktan hemen vazgeçiyor, davulla zurnayla istifanızı duyuruyor, üstelik partiye en ağır sözlerle saldırıyorsanız zaten gerçek partili hiçbir zaman olmamışsınız demektir.
Düşünün, sadece bu parti sayesinde var olmuş, insanlarca bu parti sayesinde tanınmışsınız, ömrünüzü konfor içinde geçirecek gelire bu parti sayesinde sahip olmuşsunuz ama şahsi beklentiniz bu kez karşılanmadı diye partinin bir anda tam karşısına geçebiliyorsunuz. Hem de Türkiye’nin bu kadar hayati bir sürecinde…
Ne yazık ki son günlerde CHP’de bu görüntüyle de karşılaştık. Örneğin İstanbul’da üç dönem ilçe belediye başkanlığı yapan bir siyasetçi dördüncü defa aday yapılmadığı için istifa ederken partide “Kürt ve Alevi tasfiyesi” olduğunu söyleyerek parti yönetimini büyük töhmet altında bıraktı. CHP’de neredeyse her görevde bulunmuş başka bir siyasetçi ise istediği adaylığı alamayınca partinin “sosyal demokrat kimliğinden” uzaklaştığını keşfetti(!) ve değişimcileri “çürümüş” olmakla itham ederek seçimde partiyi desteklemeyeceğini beyan etti.
Şimdi bu davranışın, CHP ile belediye pazarlığı yapan fakat istekleri karşılanmayınca köprüleri atma bahanesi olarak CHP’yi “DEM Parti’ye yakın olmakla” suçlayan Muharrem İnce’nin tavrından ne farkı var? Demek bu kişiler için partiyi değerli kılan onun ideolojisi, ilkeleri, tarihsel misyonu vs. değil onun kendilerine sunduğu/sunacağı şahsi avantajlarmış. Bu örneklerden başka bir sonuç çıkarmak mümkün mü?
CHP’de aday belirleme sürecinin kusursuz geçtiğini kimse iddia etmiyor. Sürecin haddinden fazla uzaması, birkaç partilinin adayların belirlenmesinde fazlaca etkili olması, eskimiş bazı yüzlerin hala kimi gözde adaylıkları alması, bazı yerlerde adayların önce belirlenip sonra geri çekilmesi, Hatay örneğinde ise halkın tepkisine rağmen bir türlü geri çekilmemesi gayet tabii ki eleştirilebilir. Bu eleştirileri yapmak bir hak olduğu gibi bir partili için görevdir de.
Fakat yapıcı eleştiriler yerine yıkıcı tavır sürdürenlerin, kişisel hesaplarla muhalefetin yürüttüğü demokrasi mücadelesine darbe vurmaya çalışanların, partide etnik-mezhepsel ikilik çıkarmaya yeltenenlerin yoldaşlık hukukuna veya siyasi etiğe uygun davranmadıkları da açıktır. Bu tavırları sergileyen kişiler, parti yönetiminin en azından kendileriyle ilgili doğru karar verdiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bu kişilerin arasında ve çevresinde CHP’nin yerel seçimde başarısız olmasını ellerini ovuşturarak bekleyenlerin olduğundan kuşku yok. Fakat hiç ümitlenmesinler, zira parti seçimde nal da toplasa, CHP seçmeni ülkede AKP’nin tek adam yönetimi hayatımızı her alanda daha da kötüye götürürken onun ekmeğine yağ sürecek tavırda bulunanları partide asla görmek istemez.
AKP’nin gitgide artan otoriterliği karşısında İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyükşehir belediyelerinin ekseriyetinin muhalefette olması ülkemiz demokrasisi adına paha biçilemez değerdedir. Tarih bu kritik dönemeçte doğru tavır alanlar gibi almayanları da o kalın defterine şüphesiz ki kaydedecektir.