İsmail Saymaz
CHP seçim kampanyasını başlattı
CHP’nin ‘İkinci Yüzyıla Çağrı’ toplantısında verilen mesajları doğru okuyabilmek için sondan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kapanış konuşmasından başlamak gerekiyor.
Kılıçdaroğlu, “Sizi bir adaya oy vermeye çağırmıyorum” dedi ve ekledi:
“Türkiye’yi tek bir kişi değil, liyakata dayalı sistem yönetecek. Böyle bir Türkiye mümkün ve emin olun iktidara geliyoruz.” Kılıçdaroğlu, Altılı Masa’yı övgüye boğdu.
Altılı Masa’daki her bir liderin adını tek tek anarak, ortaklarını yüceltti.
“Zafer bizim olacak” dedi.
“Doğrul milletim, doğrul” diye devam etti.
Gençlere, kadınlara ve çocuklara “Ayağa kalkın” çağrısı yaptı.
Kılıçdaroğlu, 3 Aralık’ta seçim kampanyasını başlattı ve bu, CHP’nin cumhurbaşkanı adayının Kılıçdaroğlu olduğunun da ilanıydı.
Kılıçdaroğlu’nun konuşması alkışlar ve “İktidar” sloganlarıyla kesildi. CHP’nin miting ve etkinliklerini yıllardır izleyen bir gazeteci olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, sosyaldemokratlar uzun bir zamandır kendilerini iktidara bu kadar yakın hissetmiyor.
İktidar parmaklarının ucunda sanki…
Ha değdi, ha değecek.
AK Parti servet dökse…
CHP’nin Jeremy Rifkin, Prof. Daron Acemoğlu, Prof. Refet S. Gülkaynak, Prof. Hakan Kara ve Prof. Ufuk Akçiğit’i toplantıda yan yana getirebilmesi ve bilim insanlarından oluşan 70 kişilik kurula katabilmesi siyasal bir başarıdır. AK Parti servet dökse bu saygın isimleri vitrinine çıkaramazdı.
CHP hem uluslararası finans çevrelerine, hem de Türkiye’deki iş dünyasına teminat sunuyor.
“Ekonomiyi bu isimlerle düzelteceğim” diyor.
Özellikle kredi ve fon kuruluşlarının dikkat kesilmesini amaçlıyor.
AK Parti’den başka ve güçlü bir seçeceği olduklarını söylüyor.
CHP, amaçlarına büyük ölçüde ulaşırken…
Türkiye’de tüm gözlerin bu etkinliğe dönmesini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın atar topar Şanlıurfa’da miting yapmak zorunda kalmasını, en can yakıcı mesele olan ekonominin yeniden gündeme girmesini sağladı.
Rifkin gelmek istemedi
Kuşku yok ki en çok tartışma yaratan isim Jeremy Rifkin oldu.
Ben Kılıçdaroğlu’nun seçime altı ay kala ABD’li kuramcıyı danışman olarak almasını yanlış buluyorum.
İdeolojik, etnik ve inançsal farklılıklarına rağmen toplum ABD karşıtlığında birleşiyor. Kemal Derviş’in bıraktığı olumsuz hatıradan ötürü ABD’li danışmanlar halen kuşkuyla karşılanıyor. Kılıçdaroğlu’nun ABD seyahatiyle yöneltilen icazet suçlaması Rifkin ile birlikte yeniden harlandı.
Rifkin’in ‘başdanışman’ olarak takdimi de hatalı oldu. Yalnızca endüstri danışmanı olduğu belirtilse bunca gürültü kopmayacaktı. Şimdi Rifkin, Kılıçdaroğlu’nun akıl hocası diye gösterilecek.
Gerek var mıydı?
Danışmanlık için yüklü ücret alacağını düşündüğüm Rifkin’in bu tarihi toplantı için Türkiye’ye gelmesi gerekirdi.
CHP kulislerinden duyduğum kadarıyla Rifkin’den katılması rica edildi. Ancak Rifkin, bütün ısrarlara rağmen “Yanlış anlaşılabilirim” diyerek katılmadı.
Bu arada, Rifkin’in yaklaşık bir ay önce danışmanlık teklifini kabul ettiğini, Kılıçdaroğlu ile ‘zoom’ üzerinden görüştüklerini, hiç yüz yüze gelmediklerini eklemeliyim.
Neyse…
Rifkin, 3 Aralık’ta toplantıya telekonferansla katıldı.
Teknik aksaklıklar yaşandı.
Bağlantı kesildi.
Salona beklenenin üzerinde CHP’li alındığı için 2 bin kulaklık yetmedi. Çoğu CHP’li kulaklık kalmadığı için Rifkin’i dinleyemedi.
Kongre değil, sanki amfi
Rifkin, yer yer ancak akademisyenlerin anlayacağı bir çerçeve sundu.
Misal, şu cümleler:
“Genç kuşaklar büyümeden çoğalmaya geçiyor. Burada finans kapitalden ekolojik kapitale geçişten bahsediyorum. Fotosentez gibi. Gayrisafi milli hasıla esenliğe harcanıyor ve artık yaşam kalitesi bir gösterge olarak alınıyor. Hiper tüketimden çevre dostu yaşam kalitesine geçiş var. Yüksek teknoloji içeren KOBİ’ler kullanıcı ağlarını paylaşıyor, dünyanın her tarafındaki ekonomik sistemleri kendilerine dahil ediyorlar. Bir çeşit Q-yerelleşme dediğimiz şeyden bahsediyoruz. Glokalizasyon denilen bir süreçten. Nihayet fosil yakıtların jeopolitiğinden biyosfer politikasına geçişten…”
Yukarıdaki paragrafı Google’a bakmadan anlamak için iktisat dahil olmak üzere birden çok dalda yüksek lisans yapmış olmak gerekiyor.
Oysa parti kongreleri bilimsel sunumların yapıldığı, ekonomik sempozyumların düzenlendiği buluşmalar değildir.
CHP, siyasal mesajların olabildiğince sade, anlaşılır ve çarpıcı şekilde verilmesi gereken bir parti toplantısı ile ekonomik sorunların kavramsal düzlemde tartışıldığı bir sempozyumu iç içe geçirerek, hata etti.
Bu yetmezmiş gibi, diğer konuşmacılar da tablolar göstererek, rakamlar sıralayarak ve istatistikler paylaşarak, adeta katılımcılara ekonomi dersi verdiler.
Sanki üniversite amfisindeydik.
Bu birinci problem.
İkincisi…
Rifkin’in yaptığı bu sunum, Türkiye gerçekleriyle kesişmiyor. Faturasını nasıl ödeyeceğini kara kara düşünene ilkim değişikliğini, İŞKUR binası önünde kuyrukta bekleyene sıfır karbonu, traktörüne haciz gelene fosil yakıtı anlatmak; Türkiye’yi bilmemektir.
AK Parti EYT’lere emeklilik hakkını, sözleşmelilere kadroyu asgari ücretlilere en az yüzde 50 zammı masaya sürerken, Rifkin’in ‘sıfır karbon’ vaadi, muhalefeti halktan kopuklukla suçlayanları haklı çıkarır.
Diğer yandan, konuşmacıların tamamı telekonferansla katıldı. Hatta Ankara’da bulunan Kara ve Gürkaynak bile!
Ki, olası iktidar değişikliğinden sonra kamuda görevlendirilecekler arasında Kara’nın düşünüldüğü ileri sürülüyor.
Prof. Akçiğit’i geçen yıl 24 Aralık’ta İyi Parti’nin düzenlediği Kalkınma Kongresi’nde dinlemiştim. Üstelik bizzat salondaydı. O gün yaptığı sunumu bir yıl sonra CHP’de yineledi.
Neo-liberalizm can çekişmiyor mu?
Kuşkusuz bu bilim insanlarının her biri alanında uzman, seçkin, yetkin isimler. Ancak sosyal demokratlardan farklı ve ayrı olarak liberal ekonomiyi savunuyorlar.
Hatta Acemoğlu ve Kara, AK Parti’nin 2002-2012 pratiklerini destekliyor.
Birkaç ay önce “Neoliberalizm can çekişiyor” diyen Kılıçdaroğlu’nun bugün liberal ekonomistleri Türkiye’nin kurtuluşu için umut görmesi çelişki oluşturuyor.
Beş kolonlu değişim
Kılıçdaroğlu, iktidarlarının ilk üç yılında doğrudan 100 milyar dolar, bağımsız fonlarından en az 75 milyar dolar yatırım, “yeri yurdu belli, temiz ve sürdürülebilir fonlardan” da 150 milyar dolar getireceğini söylüyor.
Kalıcı zenginlik için beş kolonlu değişim gerçekleştireceklerini anlatıyor.
1- 50 ili kapsayan sekiz bölgede ekonomi bölgeleri oluşturulacak.
2- İşçilere eğitimle donanımlı hale gelecek.
3- Temiz enerji yatırımı yapılacak, Akdeniz havzasındaki avantajlı konum kullanılacak.
4- Gıda ve hayvancılıkta havza bazlı planlama yapılacak.
5- İlk başta 3.5 milyon kişiye istihdam sağlanacak. Beş yılda 13.5 milyon kişi iş edindirme kurslarına dahil edilecek. Kişi başına milli gelir 20 bin doların üzerine çıkacak.
Vaatler kulağa hoş geliyor.
Peki, ne şekilde hayata geçirilecek?
Somut bir proje sunulmadı.
Dahası…
CHP Yoksullukla Dayanışma Ofisi’nden Hacer Foggo’nun ve Genel Sekreter Selin Sayek Böke’nin konuşmalarını saymazsak, ‘İkinci Yüzyıla Çağrı’daki konuşmalar işçilere, beyaz yakalılara, çiftçilere, memurlara, emeklilere seslenmiyor.
İş güvencesinden, gelir eşitsizliğinden, sosyal adaletten, hakça bölüşümden ve konut sorunundan slogan düzeyinde bahsediliyor.
CHP, teminatı kredi kuruluşlarına veriyor.
Oyu ezilenlerden istiyor.
Bütün bu eksiklikleri ve organizasyon bozukluklarına rağmen CHP, seçim kampanyasını başlatırken, en azından halkın ekonomik sorunlara dikkat kesilmesine vesile oldu.
Tam vaktinde asıl meseleye döndük.
Selvi hanım, o anları anlattı: Ağır griptim…
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi hanım törende bir ara uyukladı. Bu anlar iktidar basını tarafından Kılıçdaroğlu aleyhine karalama kampanyasına dönüştürüldü.
Geçen cumartesi Selvi hanımı aradım.
Olan biteni dinledim.
Meğer Selvi hanım ağır bir grip geçiriyormuş.
Sabah ilaç almış.
Törene katılmak, eşini yalnız bırakmak istememiş. Otele gelen sağlık görevlileri Selvi hanıma serum takmış. Selvi hanım, serum aldıktan sonra törene gitmiş. Programda ilaç ve serumun etkisiyle gözleri kapanmış.
Selvi hanım, bana şunları anlattı:
“Bir süredir ağır grip geçiriyordum. Toplantının yapılacağı gün hem ilaç hem serum aldım. Ağır hastalığıma rağmen orada olmak istedim. Kolumdan serum çıkarılıp çıkarılmaz toplantıya gittim. Hem serum, hem ilaç, hem de hastalığın etkisiyle zaman zaman gözüm kapandı.”
Toplantıdan ayrıldıktan sonra, o sabah yaptırdığı testin sonucu pozitif çıktı ve Selvi hanımın Covid olduğu anlaşıldı.
Hastalığı esaslı bir gerekçe olmakla birlikte Selvi hanım yorgun düştüğü için de uyumuş olabilir. CHP’yi Selvi hanım değil, eşi Kemal bey yönetiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşurken uyuduğunu görmek istemeyenler hiçbir siyasi ve idari görevi olmayan Selvi hanımın gözlerinin dalmasında siyasi skandal arıyor.
Bu ancak ikiyüzlülükle açıklanabilir.
Kaftancıoğlu: Tokalaşmamak ne demek!
CHP’nin ‘toplantısında en çok tartışılan görüntülerden biri de, aralarında gerginlik olduğu ileri sürülen CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tokalaşmayıp kafalarıyla selamlaştıkları anlara aitti. Görüntülerde Kaftancıoğlu’nun elini uzatmadığı görülüyor. Kaftancıoğlu’nu arayıp neden tokalaşmadıklarını sordum. “Allah aşkına, tokalaşmamak ne demek! Benim tarafımdan öyle bir şey asla olmaz” diyor.
Kaftancıoğlu, salona girerken İmamoğlu ile tokalaştığını ifade ediyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun kapanış konuşması sürmekteyken, Selvi hanımın rahatsızlığından kaygılandığını anlatan Kaftancıoğlu, şöyle devam ediyor:
“Genel başkanın konuşması bitince ‘Çıkalım’ diye düşüncemi söyledim. Selvi hanım sendeledi. Benim aklım Selvi hanımdaydı. Altan Öymen’e bir şeyler söyledim. Ardından Ekrem başkan ve Haydar Akar’la selamlaştık. Engin Altay’la da tokalaşmadım. Sırada Engin Özkoç vardı. Özkoç, Genel Başkanla ve benimle tokalaşınca sonrakilerle tokalaşarak devam ettik.”