Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Bizden vazgeçtiler!

Kardeşim dikkatimi çekti. Son günlerin en anlamlı analizi, sevgili Selçuk Geçer’in YouTube kanalında Çetin Ünsalan’dan gelmiş.
Gündemi yorumlamışlar.. Arada, gündemin etkisiyle olacak, “binlerce dansöz var” diye omuz kırmışlar.. Ağlanacak halimize gülmüşler..
Ve Çetin Ünsalan, programın finalini şu tespitle yapmış:
“Bence bizden vazgeçtiler! 86 milyondan vazgeçtiler. Yetmedi, firmalardan vazgeçiyorlar!”
YALAN MI?
Eğitimi çağlar öncesine götürme inadıyla bunu apaçık belli etmiyorlar mı!
Cumhuriyet’in mirası kurumları satıp savıp memleketi ele güne muhtaç etmediler mi!
Küresel yarışın iddialı okullarını, eylem yapılmasın diye bahçesine gübre döktüren “atanmış rektörlere” bırakmadılar mı!
Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla cezaevlerini gençlerle, nice değerli insanla doldurmadılar mı!
Başka nasıl söyleyecekler bizden vazgeçtiklerini.
Umurlarında olmadığımızı.
Eski IŞİD’çi Şara’yı bağırlarına basarken zaten aksinin düşünülemeyeceğini!

MHP Genel Başkanı Bahçeli de, sevgili Barış Terkoğlu’nun tabiriyle “BAHÇELİ DİLİ VE EDEBİYATI” ekolünün en nadide ifadesiyle bütün bunları doğruladı.
19 Mart sonrası memleketin dört bir yanında sokağa çıkanları “yok hükmünde” saymak tam da budur işte:
“Bindirilmiş ve sipariş edilmiş zoraki kalabalıklardan mülhem meydanlarda CHP Genel Başkanı’nın malum ve mühim bir yargısal süreci ve yargı mensuplarını hedef alması ziyadesiyle yanlış olmanın yanı sıra basit ve bayağı bir siyaset cambazlığıdır.”

Bindirilmiş mi? Sipariş mi?
Siyaset cambazlığı mı?
Tanıdığım, bildiğim Bahçeli son derece izole bir hayat sürer. Evinde misafire pek rastlanmaz. Partisindeki makam odası en fazla bir avuç insana açıktır. Meclis kulisindeki loca benzeri oturma alanında mutlaka partinin kurmayları eşlik eder. Ne var ki sohbet ettikleri.. Daha doğrusu sohbet edilse bile Bahçeli’nin katıldığı pek görülmemiştir.
Bu fanusta belli ki toplumun nabzı ancak bu kadar tutuluyor. İzlediği televizyon kanalları da ekrana getirmeyince anlaşılan kalabalıkları da isyanlarını da anlamakta zorlanıyor.
Ama..
Bir konuda net olduğu açık. 19 Mart operasyonunun amacını, hedefini saklamıyor beyefendi:

“CHP’nin genel merkez binasının gayri resmi, gıyabi ve kaçak gecekondu şeklinde Silivri’ye taşındığını söylemek abartılı, arızi ve afaki bir değerlendirme sayılmamalıdır.”

Yukardaki soruyu tekrarlayalım: YALAN MI?
Hedef, İmamoğlu’nun kişiliğinde CHP değil mi?
Mevcut verilere göre ANA MUHALEFET, tüm anketlere göre GELECEĞİN İKTİDAR PARTİSİ üzerine oynanan oyunları izlemiyor muyuz?

Nitekim upuzun açıklamasında Bahçeli doğrudan CHP’yi hedef alıyor. Ancak suret-i haktan görünmek adına mı kim bilir, “adaleti hızla sağlayın” diyor:

“İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni saran hırsızlık, rüşvet ve yolsuzluk iddialarından dolayı Silivri Cezaevi’nde bulunan zanlı Ekrem İmamoğlu’yla ilgili mahkeme süreçlerinin ivedilikle görüşülüp karara bağlanması gerekmektedir.
Tanık ifadeleri, sarih ve sahici delillerle birlikte diğer sair bilgi, belge ve bulguların dava dosyasına eksiksiz ilavesinin yapılması suretiyle kovuşturma etapları tamamlanmalı, şayet zanlı Ekrem İmamoğlu suçsuzsa beraatı, değilse tecziyesi maşeri vicdana muvafık halde mutlaka ve olabilecek en kısa sürede temin edilmelidir.”

Gençler bu kadar eski dile yabancıdır. En azından “ maşeri vicdanı” açıklayayım. “Mahşer” sözcüğünü hatırlattığı için İLAHİ ADALET ile karıştıran çoktur.
Oysa “KAMU VİCDANİ” anlamına gelir.
Yani.. Bahçeli Dili ve Edebiyatı notlarına bakacak olursak, önce CHP’yi yerden yere vuruyor. Sonra, Erdoğan’ın İmamoğlu dosyasının eksikliğinden yakındığı iddialarını hatırlatacak şekilde “kamu vicdanını tatmin etmelisiniz” mesajını veriyor.

Buna verilen KARŞI MESAJ ise başlı başına olay!
Bahçeli’nin “mahkeme en kısa sürede sonuçlanmalı” sözlerine yanıt, katiyen şaşırmadığımız bir isimden, Başsavcı Akın Gürlek’in eski arkadaşı olduğunu açıklayan Cem Küçük’ten geldi. Küçük demedi gerçi ama ben öyle anladım: “Çok beklersiniz!”
“ Sayın Bahçeli'nin de dediği, bunlar ivedilikle, hızlı olsun ama, bir kere iddianame 109 kişi olduğu için, 99'u yolsuzluk, altısı terörden. En az Eylül Ekim'i bulur. Yargılama bir yıl, o da en iyi ihtimal. Bir yıl istinaf, bir yıl Yargıtay, altı ayda bilmem geliş gidişi var onun. Dört sene, üç buçuk dört yıl, 2029'un başını bulur veya sonunu bulur."

Ergenekon sürecinden hatırlarsınız. Kumpas notlarını Savcı Zekeriya Öz’ün YAKİNİ gazetecilerden duyardık. Her devrin savcısı ve gazetecileri var demek ki..
O gazeteciler öyle yakınımızdaydı ki, kumpasın kokusunu alırdık resmen. İlettikleri notların iç yüzünü bilirlerdi muhtemelen. Ama inandıkları her neyse, onun adına yalana göz yumarlardı. Ortak olurlardı.
Bugün olduğu gibi!
Zekeriya Öz 15 Temmuz’da sırra kadem bastı. FETÖ hiyerarşisindeki önemli yerine rağmen sanki birileri kaçışına göz yumdu.
Tıpkı Hava imamı Adil Öksüz gibi!
Her iki isim de şimdi özgürce dünyanın çeşitli yerlerinde dolaşıyor.
Vaktiyle onların tuzaklarına kanıp nice insanı Silivri’ye gönderen iktidar, şimdi de aralarına gençleri, çocukları da katarak yeni “kafileyi” tutsak alıyor.
Dünü bugünü ile büyük resme bakınca da sahiden insanın aklına Çetin Ünsalan’ın tespitinden başkası gelmiyor:
BUNLAR BİZDEN VAZGEÇTİ!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi

Adaletin kestiği parmaklar!

18 Nisan 2025 Cuma 14:36

ROK yalnız değildir!

17 Nisan 2025 Perşembe 15:19

Dünyanın cehaletle imtihanı

16 Nisan 2025 Çarşamba 10:53

Neler oluyor neler!

14 Nisan 2025 Pazartesi 16:42

Kağıttan Kaplan... Miki Maus...

12 Nisan 2025 Cumartesi 15:00

Kumpas heybesindeki büyük turp!

11 Nisan 2025 Cuma 14:56

Ne gün ama!

10 Nisan 2025 Perşembe 14:36

CHP'deki sivrisinekler!

07 Nisan 2025 Pazartesi 14:38