Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

BAŞKAN BABALARIN SONBAHARI

Romanın asıl adı “Başkan Babamızın Sonbaharı”. Yeni kuşaklar ne yazık ki pek tanımıyor Gabriel Garcia Marquez’i.

Belki ikonik eseri “Kırmızı Pazartesi” ile hatırlanabilecek bir isim. Ya da “Yüzyıllık Yalnızlık” ile..

Ama Başkan Babamızın Sonbaharı, Dünya edebiyatının olağanüstü kalemlerinden Gabriel Garcia Marquez’in en etkileyici romanı.

Adı lazım değil, bir Latin Amerika ülkesinin “kendi zorbalığının kapanına kısılıp kalmış diktatörünün” öyküsü.

Ölmek üzere. Ama ölemiyor. Yaşama pençelerini geçirmiş, ömrünü (ve iktidarını) uzatabilmek için cinayetler işliyor.

İşkence emri veren.. Gençleri hiç düşünmeden ölüme gönderen.. Öte yandan tanrı korkusu ile karabasanlar gören bir diktatör.

İlk okuduğumda o diktatör, faşist Franco ile cisimlenmişti benim gözümde.

Sonra daha pek çok isim eklendi listeye.. Mesela Pinochet.. Türkiye’den de doğal olarak Evren..

Yazının başlığı bu yüzden “çoğul”.

*. *. *

Roman, Biden - Trump düellosunu izler ve sonrasında ABD medyasındaki yankılarını okurken aklıma geldi.

“Ne ilgisi var” diyeceksiniz.

Öyle ya! ABD başkanları ile romandaki karakter bir tutulabilir mi!

Bence tutulabilir. Hatta Marquez’in diktatörünü Biden ve Trump’tan biraz daha “insan” bulduğumu söyleyebilirim. Hiç değilse O karabasanlara gömülüyor.

Ya ABD’nin babaları?

Çok uzağa, geçmişe gitmeyeceğim. Gazze politikası bunu söylemek için yeter. Biden’ın İsrail’e açık desteği dünyanın malumu. Ancak Trump’a göre bu destek hiç mi hiç yeterli değil. Hatta “Biden Filistinlilere yakınlık duyuyor”!!

Peki onun önerisi ne?

“İsrail’in Hamas’a karşı daha serbest hareket etmesine izin verilmeli. Bırakalım, başladıkları işi bitirsinler.”

Gazze’de bebekler, çocuklar, gençler ölüyor.

Hangisinin umurunda?

Hangisinin vicdanında küçücük bir titreme belirtisi var?

*. *. *

Gazze’deki vahşeti mi hatırlatmalı..

Ya da 2. Dünya Savaşı’nda soykırım dehşetini yaşayanların şimdi Filistin topraklarında aynısını uygulamasını mı..

Yoksa, Suriye’de ölen onca gencin, sivilin ardından “nerede kalmıştık” diye Esad’a çiçek gönderenleri mi..

Dinlerken kanım dondu. Erdoğan aynen şöyle diyordu çünkü:

“Suriye ile yeniden diplomatik ilişkileri kurmamak için bir sebep yok. Geçmişte nasıl yaptıksa yine yapabiliriz. Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Biliyorsunuz ailece görüşmeye varana kadar sayın Esed’le geçmişte nasıl yaptıksa yeniden yapmamamız için bir sebep yok.”

Neresinden başlamalı anlatmaya! Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok muymuş!!!!

Esad’ın kuracağı hükümete, Müslüman Kardeşler örgütü mensubu şu kadar değil de bu kadar isim alınması ısrarı neydi? Anayasalarında neyin ne olacağına “BİZ” karar vermeyecek miydik?

Ya “ailece görüşme” hatırlatması?

Erdoğan, Esad’a katil / terörist / zalim vs dediğini unuttu mu yoksa ahalinin unuttuğunu mu umuyor.

“Biz” yani Erdoğan Türkiyesi Suriye ile savaşta değil miydi? Onu da mı hatırlamıyoruz!

*. *. *

Evet! AKP’lilerin “babası”, Cumhur İttifakı ile aşırı milliyetçi / islamcı kitlenin “reisi” unutmayı seçiyor.

Oysa milyonlarca hayat etkilendi Suriye savaşında. Gençler öldüler. Sakat kaldılar. Geleceklerini kaybettiler.

Bu konuda, özür falan da beklenmez nasıl olsa ama, acılar üzerine iki kelime de mi edilmez! O acıların “yok sayılmadığını” hissettiren bir jest de mi yapılamaz!

Evlatlar şimdi de Esad’la kolkola alevlere mi sürülecek?

Bakın yaygın bir benzetmedir: “Savaş yaşlıların karar verdiği, gençlerin öldüğü bir iktidar oyunudur.”

*. *. *

Bu ülkede son 10 küsur yıldır çok hazin şeylere tanık olduk. Hangisini hatırlayıp hatırlatmalı? Kendi adıma IŞİD’in diri diri yaktığı iki askerimiz asla unutulmamalı mesela.

Tıpkı son düelloda Biden’ın başına geldiği gibi, Erdoğan’ın -kimi zaman canlı yayında- kameraların karşısında donup kaldığını gördük.

Son zamanlarda Bahçeli’nin haline tanık oluyoruz.

ABD’de Biden’ı son seçimde destekleyenler bile artık “mental sağlığı yerinde değil, çekilmeli” diyor. Hatta, Anayasal süreç işletilerek aday belirleme sürecinden önce kenara alınacağı konuşuluyor.

Trump’ın da zaten ne yalancılığı kalıyor, ne de dolandırıcılığı.

Filistin, Orta Doğu konusunda insanların ölümüne zerre tepki göstermeyen Amerikalılar, kendi gelecekleri söz konusu olunca susmuyor.

Sonbaharı kışa dönmüş başkanlara “yatağınıza dönün” diyor.

Ya biz? Erdoğan - Bahçeli ikilisinin iktidarı sürdürebilmek adına neler yaptığını görüyoruz. Dolayısıyla neler yapabileceklerini de biliyoruz.

*. *. *

Dünü unutuveren.. Yürüyecek dermanı kalmamış.. Gezilere tam teşekküllü hastane ile çıkan yaşlılar, hiç değilse gençlerin hayatı üzerinden “politika” yapmasın!

Hele hele 3. Dünya Savaşı hazırlıklarından asla söz etmesin.

TSK “Hazırız” diyor mesela..

Kimlerin hayatı üzerinden nasıl hazırsınız yahu?

Türkiye daha ekonomide -bırakın savaş- “muharebe” kazanamadı.

O yüzden..

Önce bir zahmet sahneden inin.

Sonra da doooğru yatağınıza.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi