Ayşenur Arslan
Bahçeli’nin Telaşı.. Fidan’ın İfşası…
Yayınlanma:
Şu sıralarda Ankara’da olmak vardı.
Kulislerde dolaşmak, ufukta beliren kara bulutların ne zaman fırtınayla vuracağını anlamaya çalışmak vardı.
Lafın gelişi değil, öyle alametler belirdi ki gazeteci olarak heyecanlanıyorsunuz!
Mesela Hakan Fidan’ın, medyanın “itinayla atladığı” Suriye mesajı..
Elbette en çok da Bahçeli’nin canhıraş çabaları..
Ondan başlayalım.
*. *. *
Gazeteciler, ana haber sunucuları son derece dikkatli bir dille anlatmaya çalıştı. Oysa Bahçeli’nin Meclis grup konuşması sürece damgasını vuracak işaretlerle doluydu.
Bilmiyorum izleyenler ne düşündü; Bahçeli ekranlarda, seçmeninin içini acıtacak o görüntüleri vermeyebilirdi. Yürüyemedi.. Ayakta duramadı.. Hasta ya da çok yorgun olduğu piksel piksel hafızalara kazındı..
Peki neden? Sahiden neden gördük biz o anları?
Grup toplantısı yapılmayabilirdi. Kimse de “neden” diye sormazdı.
Ama şimdi NEDEN diye sormalıyız. Neden?
Acaba 1 Temmuz’dan, yani Sinan Ateş davasından önce -konuşmasına da yansıdığı üzere- net bir tavır koymak zorunda mı hissetti kendisini.
Dinlemekle yetinmedim, MHP’nin internet sitesinde yer verilen metni okudum.
MHP lideri, yakın geçmişte Ülkü Ocakları’nı emanet ettiği Sinan Ateş’in adını yine anmadı. Konuyu da “MAHUT CİNAYET DAVASI” sözleriyle çerçeveledi.
Buraya kadarı, ilk günden beri sergilediği tavır. Dolayısıyla şaşıracak bir şey yok.
Ancak bir cümle -bana göre- neden rahatsızlığına rağmen grupta konuşmaya geldiğini açıklıyordu:
“Şu hususu özellikle ifadeye mecburum ki, kimin kimlerle iş tuttuğunu, sağda solda nelerin konuşulduğunu, hangi iftira düzeneklerinin hazırlandığını çok iyi biliyor ve bunların hepsini takip ediyoruz.”
*. *. *
İFTİRA DÜZENEKLERİ.. Bahçeli’nin “mesaj” denilebilecek ilk -belki tek- cümlesi buydu. Öyle ya! 6 aydır suikast soruşturması konusunda neler yaşandığını biliyoruz. Savcının dosyadan alınması mı dersiniz.. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde kritik görevlerde bulunan isimlerin başına gelenleri mi hatırlarsınız..
Her hamle bize şunu gösterdi: Suikast soruşturmasının “sıradan adli bir cinayet vakası” haline getirilmesi.. Asıl önemlisi MHP ile herhangi bir bağlantı kurulmaması için perde arkasında kıyasıya bir mücadele yaşandı. (Yaşanıyor.)
Mücadelenin 1 Temmuz, yani dava gününe kadar kimbilir hangi boyutlara varacağını tahmin zor değil.
Süleyman Soylu döneminde İçişleri Bakanlığı’na, emniyet kadrolarına yerleşenler bir yanda.. Yeni bakan Yerlikaya’yı destekleyenler öte yanda..
Bahçeli diyor ki konuşmasında, “kimin kimlerle iş tuttuğunu, hangi iftira düzeneklerinin hazırlandığını biliyoruz.”
Gelin de merak etmeyin. Pazartesi günü mahkemeye sunulabilecek bir belgeden, dosyadan mı endişe ediliyor?
Ya da gerekirse “biz uyarmıştık” diyebilmek için ön mü alınıyor?
*. *. *
Bahçeli’nin, bir önceki günün altını çizer gibi aynı sıkıntılı fotoğrafı dün de vermesi.. Erdoğan’la buluşması.. Konunun MHP nezdinde önemini vurgulamıyor mu! Hatta neredeyse bir telaş hali sezilmiyor mu?
Ya grup konuşmasındaki şu sözleri “bizimle uğraşılırsa sonu fena olur” anlamına gelmiyor mu:
“Bölgesel ve küresel hain senaryolara refakat ve rehberlik yapacak ölçüde alçalan ve ahlaksızlığın dibini boylayanların yegane hedefi Milliyetçi Hareket Partisi’nin tökezlemesi, Cumhur İttifakı’nın çözülmesi, Türkiye’nin de köşeye sıkışarak tarihi ve egemenlik haklarından kahredici ödünler vermesidir.”
Hainlerden söz edilince, biliyorsunuz bir grup gerçek gazeteci anlaşılıyor! Ama sahiden de çok hainler ya!! Tutturmuşlar gerçek diye.. Onca devlet büyüğü dururken sanki onlara kalmış gerçeği bulmak, anlatmak!!
Bahçeli ve MHP’nin ennn önde gelenleri de derslerini vermek için stratejiyi çizmiş. Geçenlerde, partinin yayın organı sayılan Türkgün Gazetesi’nin manşetinde 4 meslektaşımı, fotoğraflarıyla hedef göstermiş: Murat Ağırel, Timur Soykan, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu.
Ama belli ki o manşet yetmemiş.
Bahçeli, grup toplantısında kulaklarını çınlatmadan yapamadı:
“Kiralık gazeteler, iç işgal cephesine ekranlık yapan başta Halk Tv olmak üzere bazı televizyon kanalları, yarım porsiyon aydınlar, satılmış köşe yazarları, şerefini üç kuruşa devretmiş bir kısım sivil toplum kuruluşu yöneticileri MHP’yle yatıp MHP’yle kalkıyorlar.”
Neden acaba?
Pek çok başlıkta olduğu gibi Sinan Ateş suikastında da izler MHP’deki kimi isimleri / çevreleri gösterdiği için olabilir mi!
Bahçeli bu yüzden mi yürüyecek hali olmamasına rağmen -evinden- kalkıp Meclis’e gitti!
*. *. *
Bana göre, Bahçeli’nin 25 Haziran TBMM grup konuşması, Erdoğan’a Sinan Ateş mesajını daha dava başlamadan verebilmek içindi.
Ama elbette ondan ibaret değildi.
Sırbistan Cumhurbaşkanı’nın sözleri.. The Economist’in -nedense hep kehanet niyetine okunan kapaklarından biriyle- 3. Dünya Savaşı başlığı.. Ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ekranda gayet rahat bir ifadeyle bunu teyit etmesi..
Memleketi 3. Dünya Savaşı fikrine ısındırmaya çalışanlardan biri de son konuşmasıyla Bahçeli oldu.
Malum otoriter liderler ve rejimler savaşı ya da en azından savaş korkusunu diri tutmayı sever..
MHP lideri de “böyle bir süreçte Cumhur İttifakı dağılmamalı” diye savaş anonsunu esirgemedi.
Ancak bu yazıda benim asıl paylaşmak istediğim, Hakan Fidan’ın, medyanın neredeyse görmezden geldiği şu sözleri:
“Mültecilerin geri dönmesini önemli görüyoruz. İktidarı, muhalefetiyle bütünleşik bir hale gelmiş Suriye'nin, PKK terörü ile mücadelede önemli aktör olacağını düşünüyoruz.”
Neymiş?
Suriye’de muhalefet ile rejimin karşı karşıya gelmesi.. Ve bu çerçevede patlayan savaşta ölenler, başımıza gelenler.. Sonra sanki yumuşama sinyalleri.. Derken..
“Suriye’de iktidarla muhalefetin (yumuşama ne demek) bütünleşmesi” yeni politikamız olmuş.
*. *. *
Onca kayıp.. Milyonlarca mülteci.. Akıl ötesi harcamalar..
Dönüp “nerede kalmıştık” mı diyeceğiz!
Daha da önemlisi bunu upuzun bir sohbetin arasına sıkıştırılmış bir cümleyle mi öğreneceğiz!
Devlet Bey “normalleşme” retoriği üzerinden uzun uzun ihanet, sinsilik, soysuzluk bombaları yağdırırken.. Meğer Suriye ile normalleşiyormuşuz.
Kendi adıma çok isterim.
Ama bir zahmet şu “NORMAL” bizim buralara da uğrasa ya!