Mustafa K. Erdemol
Babasından gelen kart bulundu Monroe, her gün büyüyen efsane
Öyle ikonlaştı ki, aradan onca yıl geçmesine rağmen hala hakkında konuşuluyor, yazılıyor. Şaşılacak bir taraf yok bunda. Hak edilmiş bir tanınmışlıktır bu tabii. Yaşamı zorluklarla geçmiş bir kadındı, o nedenle "hayatta kalma mücadelesi", sevenlerinin onunla özdeşleşmesini sağlıyor. Ününe, güzelliğine rağmen savunmasız oluşu, kendini korumasız hisseden herkesi ona yaklaştırdı. Yani herhalde böyledir. Yoksa neden bu kadar sevilip, unutulmasın?
İlklerin kadını
Sadece bu değil. Başarı örneğiydi aynı zamanda. Başlangıçta ucuz bir seks objesi gibi görülen bu zeki kadın büyük film tekeli 20th Century Fox'u adete ele geçirerek büyük bir stüdyoya meydan okuyan ilk kadın oldu. Aynı zamanda kendi film yapım şirketini kuran ilk kadındı da. Son yıllarda yıldızların yaptığı bir etkinliği yani bir "kadın fitness egzersiz kitabı"nı destekleyen ilk kadın da oydu. Son derece cinsiyetçi “aptal sarışın” klişesiyle dalga geçişi unutulamaz. Şu laf onundur: "Aptal bir sarışını oynamak için akıllı bir esmer olmak gerekir". Yani ikon olmak kolay değil. Böyle olunuyor demek ki.
Ölümünün üzerinden 60 yıl geçti ama hala gündemi işgal ediyor. Yakınlarda öz babasından aldığı bir kart bulundu örneğin. Tamamen tesadüfen bulunan, Monroe hastanedeyken geçmiş olsun dileği yazılı kart önümüzdeki ay satışa çıkarılacak. Onu değerli kılan taraf kartın Monreo ile babası Charles Stanley Gifford arasındaki tek belgelenmiş kanıt olması. Tabii biyolojik babasıyla karşılaşıp karşılaşmadığı bilinmiyordu.Mektup belki de bu gizemi de çözecek.
Monroe 1 Haziran 1926'da Los Angeles'ta, doğdu. Annesinin çoktan ayrıldığı sevgilisi Martin Edward Mortensen’in kızı olarak geçti kayıtlara. Monroe'nun 36 yaşında ölümünden 60 yıl sonra yapılan bir DNA testi, babasının film negatifleri kesicisi olarak çalıştığı sırada annesinin ilişki yaşadığı Gifford olduğu doğrulandı. Gifford, daha doğmadan önce kızıyla annesini terk etmiş meğer. Dolayısıyla Monroe'nun yetiştirilmesinde hiçbir rol oynamamış.
Babasız rol modeli
Herkesin yaşayabileceği bir dram bu tabii. O nedenle Monroe milyonlarca insanın yaşadıklarını yaşayan, ancak zirveye çıkmayı da başaran biri olarak hala rol modeli günümüzde. Gerçeği kızına söylemediği sürekli ileri sürülen annesinin Monroe’ya altın çerçeveli bir erkek fotoğrafı göstererek 'bu senin baban' dediği de biliniyor. Gerçek babasıyla görüşmeye çalışıp olumsuz yanıt almış Monroe.
Bu kadar mı ilgisiz olur bir insan kızına. Tamam, adı artık Marilyn‘dir ama herkesin beynine kazınmış bir isimdir. Babası kartta ismini bile yanlış yazmıştır, "Sevgili Marilyn" diye. Karttaki not da şu: "Bu neşeli küçük geçmiş olsun notu, birçok düşünce ve dileğin her gün seninle olduğunu söylemek için özel olarak yollandı". Küçük bir duanın da olduğu notta, Gifford yeniden evlendiği Kaliforniya'da kurduğu süt çiftliğinin adresini de yazmış. Yeni evliliğinden iki çocuğu olan Gifford, Monroe'nun ölümünden üç yıl sonra, 1965 yılında 66 yaşında kalp krizinden ölmüş.
Monroe'yla ilgili bir film var Netfilix’de. İzledim haliyle. Çünkü ben de herkes gibi bu zeki kadına hayranım. İzleyecek olanlar için belirteyim, Monroe’nun gerçek biyografisi değil bu film. Joyce Carol Oates'un aynı adlı kurgusal romanının bir uyarlaması sadece. Gerçekle kurgu karışık. Ama güzel film. Film de babasızlığa tepkisini "sevgililerine baba" diye gösteriyor Monroe. Gerçekten böyle miydi bilemem tabii. Ancak, Marilyn, Her Final Secret (Marilyn, Son Sırrı) adlı belgesel, babasının kimliği hakkında doğru bilgilerin ortaya çıkmasına yardımcı olduğu için daha yararlı tabii. Filmde, Monroe'nun, öldüğü gün cesedini mumyalayan kişi tarafından toplanmış saç örneği ile Gifford'un torunu Francine’den, torununun torunu Lisa'dan alınan yanak sürüntüsü örneklerini kullanan bilim adamlarının DNA testleri de yer alıyor. Keratinde bulunan bir DNA parçası sayesinde genetik profilinin yüzde 22'sini buradan çıkarabilmiş belgeseli hazırlayanlar.
Onlarca bilim insanı uğraştı
Belgeselin yapımcıları Monroe'nun babasının kim olduğunu doğrulamak, bir "aile sırrını" çözmek için "yıllarca uykusuz geceler" harcamışlar. Belgeseli izleyen Gifford ailesi ise ortaya çıkan gerçeklerden şaşkına dönmüş.
Dünyamız sorunlu. Ülkemiz de. Bıçak sırtı günler yaşıyoruz. Ancak hayatın başka alanlarında başka sorunlar üzerinde kafa patlatılıyor. Monroe’nun babasının kim olduğunu bulmak, ardından kızıyla ilişkisini/ilişkisizliğini ortaya çıkarmak için işin içine bilim insanları giriyor.
Monreo kendisinin bile öngöremediği kült bir figüre dönüştü. Sosyal fantastik gerçekliğin, hangi coğrafyada yaşanırsa yaşansın herkesi etkileyen yegane figürü çünkü. "Aptal" sanılmasına yol açan sarışınlığı, büyük bir edebiyatçıyla, onunla baş edecek kadar eşit bir hayatı paylaşmış olması, başta Kennedy’ler olmak üzere önemli siyasi aktörlerle ilişkileri onu benzersiz kılıyor.
Bu nedenle hala ona ilişkin gizli kalmış ne varsa araştırılıyor, bulup çıkarılmaya çalışılıyor. Travmatik bir ilk gençlikten sonra dünyanın en merhametsiz "dünyası" Holywood’da kimseye yenilmemesi onu kendisinden sonra gelenler için de bir "öncü"ye dönüştürdü.
Hala kayıtsız kalınamaması ondan.
**
Mustafa K. Erdemol'un yazısını sesli köşeden dinleyebilirsiniz.