
Ayşenur Arslan
Ahmet Mattia'yı öldüren kim?
Bugün Ahmet Mattia’nın doğum günüymüş.
Her çocuk, her ergen gibi 18 yaşına biraz daha yaklaşmanın heyecanıyla kutlayacaktı herhalde.
Yaşasaydı!!
Neden öldürüldüğünü bile anlamadan katledilmeseydi.
Umarım bu yazıyla onun güzel hatırasını zedelemeden derdimi anlatabilirim.
Ve umarım amacımın katilleri değil, onları yaratan bataklığı anlamak olduğunu gösterebilirim.
Zira bunu onun nezdinde tüm çocuklarımıza borçluyuz.
Çocuklara bayram armağan etmek değil mesele. O çocukları geleceğe nasıl hazırlayacağınız.. Nasıl donatacağınız..
Köy Enstitüleri, bunun mükemmel karşılığıydı.
1930’larda nüfusun yaklaşık yüzde 80’i köyde yaşıyordu. Okuma yazmada ise durum ters orantılıydı.
Aşık Veysel, enstitüleri gezip öğrencilere saz çalmasını öğretiyordu. Daha sonraları Ankara Konservatuvarı öğretmenleri de köy enstitülerinde ders verdiler. Bu enstitüler arasında enstrüman anlamında en zengin olanı Hasanoğlu Köy Enstitüsü’ydü: Okul envanterinde mandolin (259), keman (55), bağlama (37), akordeon (8), piyano (3), davul (3) vardı.
Din tacirleri ve aşiret ağaları için en büyük düşman yani.
Ayrıntıya saplanmadan zamanı yüzyıl kadar ileri saralım:
Atatürk sonrası infaz edilen köy enstitülerinin yerini önce yavaş ve ürkek, sonra hızla merdiven altı kurslar medreseler aldı.
Derken, durumun fotoğrafını bizzat içişleri bakanı, NARKOKAPAN-ANKARA.. Adı üstünde uyuşturucu operasyonunun bilançosuyla çekti.
* Dev operasyonla yakalanan şüphelilerin 110’u yani toplamın 5’te 1’i çocuktu. 18 yaşın altında 110 “torbacı genç” Cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonunun hedefi olmuştu
* Cinayet suçlarındaki artış ise yüze 54 ile yine korkutucu boyutlarda.
İnsanın tüylerini diken diken eden ise tecavüz ve çocukların cinsel istismarı suçlarındaki vahim artışlar. Cinsel saldırı suçlarındaki artış yüzde 30, çocukların cinsel istismarı suçlarındaki artış ise yüzde 47. Çocuk istismarının tecavüz suçlarındaki artış hızının 1.5 katını aşmış olması, tek başına alarm sebebi.
* Gelelim tablonun en dikkat çekici verisine :uyuşturucuyla ilişkili suçlardaki artışın yüzde 100’ün bile üstüne çıkmış olması. Uyuşturucu imalatı veya ticaretiyle ilgili olarak açılan dava dosyalarının sayısı 9 yılda yüzde 110 artmış durumda. Uyuşturucu kullanma, satın alma ve bulundurma suçlarındaki artış ile yüzde 161 gibi çok daha yüksek düzeyde.
Resmî veriler böyle diyorsa yaşananlara neden şaşıralım ki.
Yine de anlamak ve analiz etmek gereken bir durum var.
Minguzzi ailesinin avukatı anlattı. Katil ve yanındaki arkadaşında uyuşturucu izine rastlanmamış.
Yani; Uyuşturucunun etkisinde değillermiş. Bırakın cinayeti, kavga için bile bir gerekçe yokmuş.
O halde?
Yine avukatın anlattıklarına dayanarak yazıyorum.
Özellikle cinayeti işleyen genç bununla adeta öğünüyormuş. Ailesiyle cezaevinden yaptığı görüntülü telefon konuşmasında buna dair ifadeleri olmuş.
Avukatın yorumu “SUÇ DÜNYASINDA KARİYER” yapma hedef ve hevesi olduğu yolunda.
Şaşırtıcı değil.
Sayıları 20’yi geçen büyük Mafya gruplarının yanı sıra yüzlerce küçük, amatör grupların marifetlerini görüyor, okuyoruz.
Memleketin her tarafı Kurtlar Vadisi tadında!
Sektör böyle büyürken istihdamın da artmasını beklersiniz. Nitekim artıyor. Gencecik insanlar öldürmeyi de ölmeyi de umursamadan, “namları yürüsün” diye kariyer yapıyor.
Mattia Ahmet cinayetinde aransa bütün bunları bulabiliriz belki.
Ama ben kişisel, hatta hayali bir tez sunmak istiyorum.
Tezin ana dayanağı, cinayetin ortalık yerde ve BIÇAKLA işlenmiş olması.
Kriminolojide, suç aletinin bıçak olması başlı başına çok şey anlatır. Her şeyden önce katille kurban arasındaki mesafeyi sıfırladığı için ”kişisel” olarak algılanır.. Karşısındakine yönelik şiddetli bir öfke ya da tutkuyu işaret eder. Hele Ahmet’e yönelik saldırıda tam beş yaradan söz ediliyorsa.
Parçaları birleştirirken bir profilcinin soracağı sonraki soruşudur: Bu cinayetin motivasyonu ne olabilir? Sadece kendisine bir gelecek kapısı gördüğü Mafya düzeninde ismini duyurmak mı”?
Yoksa katili tetikleyen Mattia Ahmet’in simgeledikleri mi?
Yakışıklı, iyi bir hayat sürdüğü belli, güzel ve güler yüzlü bir genç. Yani belki de olmak isteyip olamadığı insan.
Haddim olmayarak -sürçü lisan edersem affola-bir şeye daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
Mattia Ahmet’in gözünün altındaki, ilk bakışta sürme zannedilen doğum lekesi.
Katile mazeret olsun diye değil, toplumun getirildiği yeri.. Nefret iklimini anlamak adına yazıyorum.
Acaba katil de o izi sürme mi zannetti? Ve son birkaç yıldır giderek tırmandırılan, hatta bizzat devlet tarafından körüklenen LGBT nefreti mi su yüzüne çıktı?
O yüzden mi kişisel bir nefret suçunun alametlerini okuduk..
Çevrelerindeki eski / yeni eş, nişanlıyı namus adına öldüren.. Öte yandan tacize tecavüze namus diye bakmayan.. Baronlar milyarlık malikanelerde keyif çatarken gencecik çocukları, okul önüne uyuşturucu satmaya gönderen bir bataklıkta debeleniyoruz.
Mattia Ahmet o bataklıktaki az sayıda çiçekten biriydi.
Sadece annesinin, babasının, teyzesinin değil bizlerin de bakmaya kıyamadığı bir evlattı.
Adalet sadece katillerin şu ya da bu süre ceza almasıyla yerini bulmayacak.
Bize “NEDEN”... Daha önemlisi, “NE YAPMALI” sorularının yanıtı lazım.