Türkiye'de toplumun yarısı yargıya güvenmiyor

Türkiye'de toplumun yarısı yargıya güvenmiyor
Denge ve Denetleme Ağı (DDA), son 10 yılda vatandaşın demokrasi algısını inceleyen Türkiye’de Demokrasi Raporu’nu yayınladı.

266 bin 993 kişiyle yüz yüze görüşme sonucu hazırlanan rapora göre 100 kişiden en az 61’i yargının tamamen siyasallaştığı görüşünde ve toplumun yarısı yargıya güvenmiyor. Bu kişilere göre mahkemeler iktidar ilişkisine göre karar veriyor.

DDA'nın Türkiye’de Demokrasi Raporu’nda 15 Temmuz darbe girişimini kimin durdurduğuna yönelik toplumun görüşü ve darbe günü ne hissettikleri yer aldı.

'Darbe demokrasiyle engellenir'

Denge ve Denetleme Ağı’nın raporundaki çalışmaya katılanların yüzde 73.8’i sokağa çıkanların, yüzde 28.1’i Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz günü darbe girişimini engellediğini düşünürken, yeni bir darbe girişiminin nasıl engelleneceğine ilişkin ise yüzde 43’ü "Demokrasiyi güçlendirerek" dedi.

Rapordaki çalışmaya katılanların yüzde 73.8’i sokağa çıkanların, yüzde 28.1’i Erdoğan’ın, yüzde 18.8’i darbeci olmayan askerlerin, yüzde 11.4’ü polisin, yüzde 4.1 hükümetin, yüzde 3.7’si AKP’ye oy verenlerin ve yüzde 1.2’si Meclis’in darbe girişimini durdurduğun düşünüyor.

15 Temmuz darbe girişiminin olduğu gece sokağa çıkanlara ilişkin katılımcıların ne hissettiği raporda şöyle sıralandı: "Yüzde 57’si onur, yüzde 41.6’sı sevinç, yüzde 12.3’ü hiçbir şey, yüzde 5’i endişe, yüzde 4.5’i şaşkınlık, yüzde 1.6’sı öfke, yüzde 1.5’i korku, yüzde 1.2’si utanç ve yüzde 1’i hayal kırıklığı."

Katılımcılar yeni bir darbe girişiminin nasıl engelleneceğini de açıkladı. Yüzde 43’ü “Demokrasiyi güçlendirerek”, yüzde 41 “Orduyu yeniden yapılandırarak”, yüzde 18’i "Yeni anayasa yaparak", yüzde 14’ü "Yargıyı yeniden yapılandırarak", yüzde 14’ü "Polisi güçlendirerek", yüzde 9’u "Başkanlık sistemine geçerek" yanıtını verdi.

‘Yargı kişiye göre karar veriyor’

DDA Direktörü Hayriye Ataş, raporda yer alan bulguların hem Türkiye’nin güncel siyasetine hem de uzun vadede demokrasi algısı ve pratiklerine dair önemli mesajlar sunduğunu belirterek, “Türkiye’de demokrasi talebine ve algısına ışık tutacak bu araştırmanın, anayasal reformlar, siyasi ve hukuki düzenlemelere bir arka plan oluşturacağını düşünüyoruz” yorumunda bulundu.

DDA’nın raporu şöyle:

Toplumun yarısından fazlası mahkemelerin, kişinin iktidarla ilişkisine ve gelirine göre karar verdiğini düşünüyor.

10 kişiden 3’ü kişinin Kürt olup olmamasının yargı kararını etkilediği görüşünde.

Kişinin cinsiyetinin mahkemelerin kararında etkili olduğunu düşünenlerin oranı ise yıllar içinde artıyor.

'Yargı baskı altında'

Mahkemeye yolu düşen 10 kişiden 3’ü, hukuk sistemine güveninin azaldığını belirtiyor.

Toplumun yarısından fazlası yargının siyasallaştığına, iktidarların savcı ve hakimlere baskı uyguladığına inananların oranı giderek artıyor.

100 kişiden en az 61’i yargının tamamen siyasallaştığı görüşünde.

'Siyasi partilere güven düşük'

Toplumun çok büyük kesiminin seçimleri demokrasinin vazgeçilmezi olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Ancak 2 kişiden biri, seçimlerin adil ve eşit bir ortamda gerçekleştiğini düşünmüyor.

Siyasi partilere güven ise oldukça düşük. 6 kişiden sadece biri siyasi partilere güveniyor. Siyasi parti üyeliği oranı da oldukça düşük.

Seçimler ve siyasi partiler dışındaki örgütlenme biçimlerini vatandaş meşru görse de, küçük bir kesim tarafından benimseniyor.

Gösteri, yürüyüş, imza kampanyası gibi araçları meşru görenler toplumun yarısını oluştursa da, siyasi talepli bir eyleme katılmayı tercih edenlerin oranı yüzde 15’e ulaşmıyor.

Vatandaşın yerelde beklentisi: Katılımcılık 

Yerel yönetimlerin ek vergi, anadilde hizmet, yerel kaynakların kullanımı gibi konularda yetki sahibi olması konusunda toplumda çekimserlik hakim görülüyor. Toplumun 3’te biri bunu desteklerken, 3 biri karşı çıkıyor. Diğer üçte bir ise arada kalmış durumda. Bu çekimserliğin kaynağında ise Kürt meselesinin yattığı görülüyor.

Bununla birlikte vatandaşlar, yerel yönetimlere daha etkin bir biçimde yer almak istiyor. 3 kişiden ikisi halkın mahallesi ve kentiyle ilgili verilen kararlara katılma hakkı olması gerektiği görüşünde.

'Vatandaş kanun önünde eşit muamele görmek istiyor'

10 kişiden en az 9’u adaleti, “herkesin dini, kökeni, cinsiyeti, fikri, dili, rengi ne olursa olsun eşit olması” diye tanımlıyor. Ama aynı zamanda 5 kişiden biri, adaletin “güçlülerin kendi haklı çıkarma yolu” olarak kullanıldığı görüşünde.

'Kadın cinayetlerinde mahkemeler taraflı'

Toplumun yüzde 3’u kadın cinayetlerinde mahkemelerin taraflı karar verdiğini düşünüyor.

5 kişiden 1'i 'Kanun beni korumaz' diyor 

Suç işlemedikçe kanunlar ve mahkemelerin kendisini koruyacağına inananların oranı yüzde 67 olsa da, yüzde 20’lik bir kesim aksi görüşte.

Üç kişiden biri hukukun, hata yapan devlet ya da onu temsil eden bir kişi olduğunda kendisini korumayacağına inanıyor.

Yüzde 41’lik bir kesim ise devletin kurum ve memurlarının hukuk dışına çıktığını düşünüyor. Bunun aksini düşünenler ise yüzde 35’de kalıyor.

Anayasadan beklenti adalet ve eşitlik 

4 kişiden 3’ü, yargının devleti değil bireyi koruması gerektiğine inanıyor.

Toplumun yarısından fazlası, Anayasal hak ve özgürlüklerin Terörle Mücadele adına sınırlandırılamayacağını düşünüyor. Ancak yüzde 24’lük bir kesim bireysel hak ve özgürlüklerin bu gerekçeyle sınırlandırılabileceği fikrinde. Yine “devletin güvenliğinin kişilerin haklarından önce gelir” önermesine katılanların oranı yüzde 56’yı buluyor.

Görüşülen kişilerin yüzde 51’i “anayasa halkın görüşleri alınarak ve değerlendirilerek Meclis’te yapılmalıdır” diyor.

Kendimi ikinci sınıf vatandaş hissediyorum

Her 5 kişiden 2’si farklı nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğradığını ve kendisini ikinci sınıf vatandaş gibi hissettiğini ifade ediyor.

Toplumun tamamına yakını herkesin mahkemede adil yargılanması, kamu hizmetlerinden eşit ve adil biçimde yararlanması ve kültürel kimlik ya da cemaat olarak yaşayabilme özgürlüğünün tanınması gerektiği yönünde görüş belirtiyor.

Din, dil, etnik köken, toplumsal cinsiyet gibi kriterleri vatandaşlığın şartı olarak ortaya koyan bir kesim bulunuyor.

Azınlık haklarının sınırlandırılabileceğini düşünenler azalıyor 

Çoğunluk isterse azınlığın haklarının ortadan kaldırılabileceğini düşünenlerin oranı düşüyor. 2014’te toplumun yarısı bu yönde görüş belirtirken, 2017’de bu oranının yüzde 32’ye düştü.

Başta Kürtler, Aleviler ve Müslüman olmayanlar ile eşcinseller olmak üzere, farklı kesimlerin toplum nezdinde eşit vatandaşlar olarak değerlendirilmesi ve onlara eşit haklar tanınması konularında dile getirilen çekinceler, eşit vatandaşlık algısı konusunda daha alınacak mesafe olduğuna işaret ediyor. Öteki ile akrabalık kurma, iş ortaklığı ve komşu olma konularında çekinceler söz konusu.

İfade özgürlüğü

Farklılıklara açık olmak, toplumunun genelinin dışında fikirler beyan edilmesi konusunda çekinceler hala sürüyor. Bunun tüm toplumun ifade özgürlüğünü ilgilendiren bir konu olduğu, bunun neden demokrasinin olmazsa olmazı olduğu konusu yeterince kavranmış değil.

'Geleneksel medyaya güven azalıyor'

Medyanın siyasi iktidarın yanlışlarını yazmalarının, halkı bu konularda bilgilendirmelerinin demokrasinin gereği olduğu önermesini “kesinlikle doğru” bulanlar yüzde 31’den yüzde 68’e yükselse de, gazetelerin bu görevlerini yerine getirmediklerine olan inanç da bir o kadar keskinleşmiş durumda. Başka bir ifadeyle medyanın dördüncü kuvvet olarak denge ve denetleme görevini yerine getiremediği düşünülüyor.

Diğer yandan haber almak için büyük oranda sosyal medya ve internete yönelen vatandaş, bu platformlarda da sağlıklı ve doğru bilgiye erişemediğini düşünüyor.