Saraçhane’de müdahaleye maruz kalan öğrenciler o geceyi anlattı: Ne ilaç verdiler ne su
Halktv.com.tr / Nilay Abdal - Özel Haber
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının 100. günü olan 1 Temmuz’da, Saraçhane’de miting düzenlendi. Mitingde, polis müdahalesiyle 42 kişi gözaltına alınırken 8 kişi emniyetteki işlemlerinin ardından serbest bırakıldı.
13 KİŞİ TUTUKLANDI!
34 kişi ise Çağlayan Adliyesi’ne sevk edilirken 13 kişi "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet" ve "Cumhurbaşkanına hakaret" gerekçesiyle tutuklandı. 21 kişi ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
SARAÇHANEDEKİ ÖĞRENCİLER O GÜNÜ ANLATTI!
Saraçhane Mitingi’ne katılan öğrenciler, yaşadıklarını halktv.com.tr’ye anlattı. Kocaeli Üniversitesi öğrencisi D.L., “Mitingden sonra polis, Saraçhane Parkı'ndan çıkıp İBB binasının önlerine doğru geldi. Özgür Çelik'in, polisle müzakere ettiği alana. Bir kısım öğrenci İBB binasının arka tarafında kaldı. Yakın mesafeden ağzıma, gözüme, burnuma biber gazı yedim. Ağzımın içine sıktılar. Zaten benim alerjim var, güneşe alerjim var. O yüzden inanılmaz derecede yandım. Daha sonrasında da ellerimi kapattım ve arkamı döndüm. Arkamı dönmeme rağmen kafamın arkasına, kulağına, kulağıma ve ellerime biber gazı sıkmaya devam ettiler. Daha sonra bir polis memuru, beni yere çökertti, ters kelepçe aldılar.” ifadelerini kullandı.
İfadelerinin devamında, “Sonra beni ayağa kaldırıp tekmeleyerek götürdüler. Oraya Trabzon milletvekili Sibel Hanım geldi, Sibel Suiçmez. Sibel Hanım, gördü beni. “Sibel Hanım, nefes alamıyorum. Alerjim var” dedim. Sibel Hanım'ın telkini üzerine zannımca suyla yüzümü yıkadılar.” sözlerini sarf eden D.L., “Sonra bizi gözaltı aracına götürdüler.11 civarı alındım. Saat 05:00'te ancak Vatan Emniyet'e giriş yapabildik. Bu sürede aracın içinde bekletildik. Biz çok acıkmıştık, yemek, su, hiçbir şey vermediler vize. 17 yaşında bir arkadaşımız, kendisi başka bir gözaltı aracından çıkıp bizim gözaltı aracına geldi. O çantasından bisküvi vesaire çıkarttı da verdi. Arkadaşların birazcık karnı doydu. Onlara böyle bisküvi vesaire vermişler, ki vermeleri de gerekiyor. Bizim su, tuvalet gibi ihtiyaçlarımızı karşılamadılar.” söyleminde bulundu.
D.L., sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı:
“DOKTOR MÜDAHALE ETMEDİ"
“Bizi Bayrampaşa Devlet Hastanesi'ne götürdüklerinde, polis memuru da benimle beraber doktorun odasına girdi. Benim kelepçemi öyle bir sıkmışlardı ki, kelepçe ellerimi yara bere içinde bırakmıştı. Kanıyordu yani ellerim. Hala da izleri var. Kelepçeyi öyle bir sıkmıştı ki ellerim kanıyordu ve nefes almakta güçlük çektiğim için, oradaki polis memurları sağ olsunlar bir yerden bıçak bulup benim kelepçemi 10 dakika boyunca açmaya çalıştılar. Hatta bir polis memuru aynen şu ifadeyi kullandı, dedi ki: “Kim sıktı bu şekilde bu kelepçeyi” Kelepçemi 10 dakika boyunca açamadılar. İçeri girdiğimde doktor “neyin var” dedi. Ben de dedim ki, biber gazı yedim yakın mesafeden, yüzüm, ellerim, gözüm yanıyor, gözümü açamıyorum. “Tamam, çıkabilirsiniz dedi. Ben, “Müdahale etmeyecek misiniz? İlaç vesaire vermeyecek misiniz?” deyince “Bizde bu ilaç yok maalesef” dedi. Ben de, çantamda ilaç olduğunu, su temin edebilirseniz kendi ilacımı kendim yapabileceğimi söyledim. Su da vermedi kendisi sağ olsun.”
“24 SAAT GEÇMİŞ BU GÖZLERİNİN HALİ NE?”
Memur da benimle beraber içeri girdiği için de olabilir, ne amaçlıyordu bilmiyorum. Su da vermedi. Herhangi bir şekilde müdahale de etmedi bana. Onda ilaç olmadığını biliyoruz fakat orada acile yollayabilirdi. 24 saat sonra, bir sonraki sağlık kontrolüne gittiğimde doktor beni acile yolladı. Dedi ki, “24 saat geçmiş bu gözlerin hali ne?” 24 saat boyunca yani gözaltına alındıktan sonra bir diğer doktor kontrolüne kadar hiçbir şekilde sağlık hakkımı kullandırmadılar bana. Polis memurları da şahittir. Kapıları yumrukladım artık, artık hastaneye götürün beni dedim.”
“PSİKOLOJİK OLARAK İNANILMAZ KÖTÜ BİR SÜREÇTİ”
“Ben Vatan Emniyet’e gittiğimde orada bir memur bana “Senin bu halin ne?” dedi. Ben de “Biber gazı sıktınız.” dedim. Biber gazından böyle, ellerim yandığı için ellerim böyle yukarı aşağı sallıyorum, üflüyorum. Gözlerim kıpkırmızı. O da dedi ki: “Doktor dedi buraya yazmamış. Şimdi biz sana işkence yapmışız gibi gözükecek” Vatan Emniyet’te üç öğün bize yemek veriliyordu. Sandviç, yanında da bir adet su veriliyordu. Bir tek sarı torba görüyordum ben. Sarı bir çöp kutusu vardı benim karşımda. İnanılmaz derecede psikolojik olarak kötü bir süreçti. İki gün Vatan'da nezarethanede kaldım.”

“KANUNSUZ SLOGAN ATMAYIN DİYE UYARDILAR”
Hacettepe Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi D.Ö., öğrenci komitelerinin toplanma yeri olarak Beyazıt Meydanı’nı belirlediğini ifade ederek “Vezneciler Metro'dan Beyazıt'a yürünecekti. Aynı saatlerde toplanma yavaş yavaş gerçekleşmeye başladı. CHP'nin aynı zamanda kadın örgütleri aynı güzergahtan alana, Beyazıt'a doğru ilerlemeye başladı. Beyazıt'a ilerleyene kadar herhangi bir polis müdahalesiyle karşılaşmadık. Alanlarda pankart kontrolleri yapıldı. Özellikle kalabalık grupla gelenler arasında polisler bazı uyarılarda bulundu, “Kanunsuz slogan atmayın meydana giderken” dedi. Uygun görmedikleri pankartlar konusunda uyardılar fakat herhangi bir pankart problemi de slogan problemi de alana gidene kadar yaşanmadı.” ifadelerini kullandı.
Saraçhane’nin girişinde bulunan polis kontrol noktasında problemler yaşanmaya başladığını belirten D.Ö., “Önceki kontrol noktalarında sıkıntı çıkartmadıkları pankartlara o alanda sıkıntı çıkarttılar, bu pankartların uygun olmadığını söylediler. O alanda CHP'li milletvekilleri de oradaydı, Ali Gökçek gibi. Yaklaşık 6-7 tane CHP milletvekili polis kontrol noktasına geldi ve polislerle müzakere etmeye çalıştılar fakat polisler uzunca bir süre pankartları problem haline getirdi. Bunun neticesinde bir grup kortej üyesi içeri girebilirken kortejin geri kalanı içeri giremedi. Orada bazı sözlü münakaşalar yaşandı. Bu süreç uzun sürdü, bizim de içinde bulunduğumuz gruptan pankartımızı aldılar. Hatta sonra milletvekillerine emanet edildi o pankart” sözlerini sarf etti.
“POLİS MÜDAHALESİ MİTİNG BİTİMİNDEN 15 DAKİKA SONRA BAŞLADI “
D.Ö. sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı:
“Polis müdahalesi miting bitiminden yaklaşık 15 dakika sonra park içerisinde başladı. Gazla müdahale ettiler fakat park içerisinde gözaltı olmadı. Parktan çıkışa giden noktada ve çıkışın ilerisinde, Vezneciler Metro'ya giden alanda polis müdahaleleri başladı saat 11.00 ve 12.00 arasında. Birkaç arkadaşımız yoğun polis müdahalesine maruz kaldı. Dört kişi bir öğrencinin, üstüne ve boğazına çökmek kaydıyla gözaltına alındı. Sonra kendisi adliyeye sevk edilenlerden biriydi gözaltına alındı o gün. Diğerleri de yine polis şiddeti ve gaz müdahalesiyle beraber gözaltına alındı. Zaten kaçamayan çoğu insan yoğun gaz müdahalesi yüzünden kaçamadı, yönünü tayin edemediği için. Neticede o gün 41 kişi gözaltına alındı. Bunların sekiz tanesi çocuktu ve o akşam bu 41 kişinin sekizi Üsküdar Çocuk Şube'ye götürüldü, 33 tanesi Vatan'a getirildi.”
“AVUKATLARLA GÖRÜŞME İMKANI TANINMADI”
“Vatan'da biz sabah 7'ye kadar oradaydık. Avukatlarla görüşme imkanı tanınmadı. Avukatlar da bizimle beraber Vatan'ın dışında bekledi. Orada iki kere olay yaşandı. Bunun sebeplerinden bir tanesi, polislerin Vatan'ın önünde arkadaşlarını bekleyen bir grubun pankart yazdığını bahane etmeleriydi fakat pankart orada yazılmamıştı ve yaklaşık yedi kişilik bir polis grubu orada müdahalede bulundu. Avukatlar araya girdi, avukatlarla münakaşaya girdiler sözlü olarak. Sonra avukatlar polislerle görüştü. Orada durum yatıştı fakat polisler sık sık oraya gelip bizim orada bulunmamızın hiçbir amacının ve yararının olmayacağını belirttiler. Avukatlar da, "Siz bizim müvekkillerimizle görüşmemize engel oluyorsunuz ve biz bu nedenle Vatan'ın önünde beklemek zorunda kalıyoruz" diye beyanda bulundular. Onlar da avukatlara, "Siz içeride taşkınlık çıkardığınız için müvekkillerinizle şu an görüşemiyorsunuz." diye bir karşılık verdiler. Bu nedenle o gün avukatlar hiçbir müvekkilini göremediler.”

“BİZ İLK YARDIM İÇİN GİTMİŞTİK”
H.B. isimli öğrenci ise, birkaç arkadaşıyla birlikte Saraçhane Mitingi’ne katıldığını belirterek “Çantamıza ilk yardım malzemeleri hazırlayıp gittik. Orada müdahale olacağı çok barizdi, yardımcı oluruz diye düşündük. Mitingin sonrasında Saraçhane tarafındaydık. Orada gençler polis barikatının önünde sloganlar atıyordu. Bir gece öncesinde de şeriatçıların eylemi falan olunca sinirler de çok gergindi. Sonra zaten müdahaleler başlayınca biz kaçmama taraftarı olduk. Çünkü dediğim gibi biz oraya aslında ilk yardım için gitmiştik. Yani çantalarımız falan her şeyimiz hazırdı.” sözlerini sarf etti.
“Parkın dış tarafına doğru beklemeye başladık. Hani olur da kaçan olursa bize doğru yardımcı olalım diye, ki oldu da. İki kız denk geldi bize. Komple biber gazı yemişler yüzlerine. Yani ağzı, burnu, kız nefes alamıyordu, gözlerini açamıyordu. Ona yardımcı olduk. Diğer bir arkadaşı geldi ona yardımcı olduk. Polis bayağı bir kovaladı, bizi de kovaladı. Yani müdahale etmemize de çok izin vermediler” ifadelerini kullanan H.B., “Bizim şahsen tanıdığımız üç, dört arkadaşımız alındı. Ondan sonra Vatan Emniyet’e geçtik. Biz avukatlar girsin bir görüşsün, haber alalım iyiler mi diye ondan sonra dağılırız diye düşündük. Avukatımız bize, “Sabah 6’da alacaklarmış bizi” dedi.” söyleminde bulundu.
H.B. şu ifadeleri kullandı:
“SADECE İFADELER BAŞLAYINCA GİREBİLİRSİNİZ”
“Sabah 6’da değil, saat 10 ya da 11 gibi avukatlar girebildi içeriye. Orada avukatımız memur beye “Neden almıyorsunuz bizi içeriye? Bu onların hakkı, görüşelim” dedi. Polis ise “Önceki meslektaşlarınız başka olaylarda içeride olay çıkardı. Onun için almıyoruz içeriye. Sadece ifadeler başlayınca girebilirsiniz” dedi. Yani o kadar gözle görülür hukuksuzluklar var ki ama işte insanın elinden bir şey gelmiyor pek.”
“BİZ AYNI ÜLKENİN ÇOCUKLARI DEĞİL MİYİZ?”
“Şu çok zoruma gitti. Ben bundan önceki Saraçhane, buluşmalarına çok katılmadım. Benim için o şiddet gözle görülür bir şekilde değildi benim için. Videolardan falan görmüştüm, evet farkındaydım ama, orada, bize gerçekten düşmanmışız gibi davranıp , küfür edip tekme atmaları, ağzımıza, burnumuza biber gazı sıkmaları falan bunları böyle görmek insanın gerçekten çok zoruna gidiyor. Şunu düşünüyorum yani, şehit olsan ben ağlardım. Ama sen beni insan yerine bile koymuyorsun. Biz aynı ülkenin, aynı vatanın çocukları değil miyiz? Yani neden böyle davranıyorsun? Ki ondan önceki gün şeriatçılara o kadar pasif davranıp bize gelince böyle davranmaları felaket sinir bozucu."

“HAYATIMDA HİÇ KARAKOLA GİTMEMİŞ OLAN BEN SAVCILARIN ADINI EZBERE BİLİR OLDUM”
M.G. isimli öğrenci ise, açıklamasında “Provoke eden kısım gözaltına alındı ve onlar tutuklandı olarak görülüyor. Sadece yardımcı olmak için bulunan, hiçbir şekilde alanda bir problem çıkarmayan insanlar gözaltına alınarak tutuklanıyorlar. Çünkü o an ki gazın verdiği etkiyle ne yapacağını bilemediği için yere yığılıyor ya da tepkisini gösterirken bir şekilde ters kelepçeyle alınıyor arkadaşlarımız. Bu konuyla ilgili fazla öfkeliyim. Çünkü çevremdekilerin bile bir şey olmaz ya provokatörler tutuklandı gibi bir algısı olduğunu gördüm ve bu birazcık hayal kırıklığına uğrattı beni açıkçası. Çünkü biz o adliyenin önünde öğrenci arkadaşlarımızı bekliyoruz. Gencecik pırıl pırıl insanları bekliyoruz. Keza aileleri de aynı şekilde hepsinin belli oluyor yani ne kadar iyi insanlar oldukları” ifadelerini kullandı.
M.G. ifadelerinin devamında şu sözleri sarf etti:
“Emir diye bir arkadaşımız var. Emir gerçekten çok tatlı ve çok iyi bir insan, Mühendislik öğrencisi kendisi. Ben Emir'in çıkacağından çok emindim. Artık şeye alıştık, hakim ve savcı adını gördüğümüz zaman bu bunu yapar, şu şunu yapar diyoruz. Maalesef hayatımda adliyeye gitmemiş, hayatımda karakola gitmemiş olan ben artık hakimlerin ve savcıların isimlerini ezbere bilir oldum. Nerede ne karar vereceklerini bilir oldum ve bu çok utanç verici bir şey. Ben bir hakimin adını, soyadını bilmemeliyim. Ben bir savcının adını, soyadını bilmemeliyim. Bu isimler benim rüyama girmemeli mesela. Ama artık herhangi bir dediğim gibi isimleri gördüğümüz zaman maalesef o da, o dosyada eee nasıl bir karar verileceğini, nasıl bir kıyım yapılacağını daha doğrusu çok iyi bilir hale geldik. Keşke böyle olmasaydı.
AV. ESMA VARIŞ: PROTESTOYA KATILMAK TUTUKLAMA NEDENİ OLAMAZ
Gözaltına alınan ve tutuklanan öğrencilerin avukatlarından Esma Varış, gözaltı ve yargılama sürecine ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, herkese barışçıl toplanma ve gösteri yapma hakkı tanımaktadır. Genç arkadaşlarımız da bu haklarını kullanarak, şiddete başvurmadan yürüyüş yapmış, slogan atmış ve düşüncelerini ifade etmişlerdir. Bu eylemler, demokratik toplumlarda korunması gereken temel haklardır. Ancak ne yazık ki, bu gençlerin barışçıl eylemleri nedeniyle darp edilerek gözaltına alınmaları ve tutuklanmaları, hukuk devletinin gerekleriyle bağdaşmamaktadır. Tutuklama kararları; kaçma şüphesi, delil karartma ihtimali ya da kuvvetli suç şüphesi gerekçeleriyle değil, doğrudan siyasi saiklerle alınmaktadır. Yalnızca bir protestoya katılmak – hele ki şiddet içermiyorsa – tutuklama nedeni olamaz.” sözlerini sarf etti.
Varış, açıklamasının devamında “Yargı organlarının, siyasi baskı altında karar verdiği izlenimi kuvvetlenmektedir. Nitekim 13 genç arkadaşımız hakkında verilen tutuklama kararı, henüz mahkeme hâkimleri tarafından açıklanmadan önce yandaş basın kuruluşlarında yer almıştır. Bu durum, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına olan güveni zedelemektedir.” söyleminde bulunarak “Gözaltı, adli kontrol ve tutuklama gibi tedbirler; esasen soruşturmanın sağlıklı yürütülmesini temin etmek için kullanılmalıdır. Ancak son dönemde bu tedbirler, birer cezalandırma aracına dönüşmüştür. Oysa gençlerin isnat edilen eylemleri, ceza verilse dahi hapis cezası gerektirmeyecek niteliktedir. Bu süreçte hukuka, vicdana ve demokratik değerlere sahip çıkılması elzemdir. Gençlerin, halkın sesi susturulamaz. Barışçıl gösteri hakkını kullanan hiçbir yurttaş cezalandırılmamalıdır.” ifadelerini kullandı.
Varış sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı:
“Darp edilerek gözaltına alınan gençlere bu süreçte ters kelepçe uygulanması da, Anayasa, AİHS ve işkence yasağını düzenleyen iç hukukumuz uyarınca “işkence” suçu kapsamında değerlendirilmelidir. İşkence suçu, Türk Ceza Kanunu’na göre zaman aşımına tabi olmayan bir suçtur. Ayrıca, bu süreçte verilen hukuka aykırı emirleri uygulayan kolluk görevlilerinin, “ben sadece emir uyguladım” savunmasına sığınarak sorumluluktan kurtulmaları mümkün değildir. CMK, PVSK ve TCK’nin ilgili hükümleri uyarınca, açıkça hukuka aykırı emrin yerine getirilmesi halinde hem emri veren hem de uygulayan kişi sorumludur. Konusu suç teşkil eden emri uygulayan hiçbir polis memuru sorumluluktan kurtulamayacaktır.”