Öztrak: Erdoğan Hükümetine tasdiknamesini vermeye sıra gelmiştir
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, MYK gündemiyle ilgili basın toplantısı düzenledi. Gündeme dair değerlendirmeler yapan Öztrak, orman yangınlarıyla mücadeledeki eksikliklerden söz etti. Öztrak, "Erdoğan Hükümetlerinin 20 yıldır yaptığı tercihler ortada. Varsa yoksa cukka, Varsa yoksa yandaş, Varsa yoksa rant, Varsa yoksa şatafat." diye konuştu.
Öztrak'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün toplantımızın gündeminde; orman yangınlarını söndürme sürecinde, bir defa daha ortaya çıkan yönetim krizi, kontrolsüz göç ve kevgire dönen sınırlarımız, derinleşen ekonomik kriz ve yeniden zirve yapmaya başlayan salgın vardı.
Ülkede yaşanan yakıcı buhranı aşmak için, yapılması gerekenleri de toplantımızda tartıştık.
Orman yangınları
Çocuklarımıza, yavrularımıza daha ilkokul sıralarındayken; “Tohumlar fidana, Fidanlar ağaca, Ağaçlar ormana dönmeli yurdumda” diye şarkılar öğretirdik. Ama ne yazık ki son iki haftada, doğaya can veren, toprağı örten, kurda kuşa, börtü böceğe ve türlü canlıya ev sahipliği yapan ormanlarımız, alevlere teslim oldu.
Daha doğrusu; beceriksizlikle, liyakatsizlikle, sorumsuzlukla alevlere teslim edildi. Bu son yangınlarda gördük ki, orman yangınlarıyla mücadele etmesi gereken yöneticiler, görevini layıkıyla yapmamış. Değişen iklim koşullarını, yeni riskleri dikkate alan, uzun vadeli bir, yangın Önleme Stratejisi hazırlamamış.
Yine gördük ki bölgemizdeki diğer ülkeler, havadan yangın söndürme işini, Yandaşlara ihale edilecek ticari bir iş olarak değil; kamu görevi olarak ele almışlar.
Kendilerine ait, havadan yangın söndürme uçan filolarını, Devletin bünyesinde hazır etmişler. Burada bir yönetim ve organizasyon açığına izin vermemişler. Bizde ise kişisel egolar, devlet aklının önüne geçmiş. Tarım ve Orman Bakanı ihale şartnamesiyle oynamış. Sadece Türkiye’de değil, İsrail’de, Gürcistan’da yangınla mücadele eden, Türk Hava Kurumunun Ateş Kuşlarını, beş damacana eksik su atıyor diyerek, söndürme ihalelerine sokmamış. Elimizdeki uçakları, Etimesgut’ta öylece çürümeye terk ettirmiş. Ülkeyi 20 yıldır yöneten Erdoğan hükümetleri, Kendi itibarlarını parlatmak için 13 uçan saray alırken, Türk Hava Kurumunun uçaklarını hurdaya çıkarmış. Türk Hava Kurumunu borca batırmış, malını mülkünü de yandaşlara peşkeş çekmiş.
Milli servetimiz ormanlarımızı koruyacak, yangın söndürecek uçan araç ihtiyacını, düzensiz yıllık ihalelerle, eksik gedik teminlerle çözmeye çalışmışlar. Sonuç, karşımızda duran korkunç bilanço. 20 yılda yanan orman alanı, 10 günde yandı.
“Türkiye’yi uçuracak” denen, ucube tek adam vesayet rejiminin, Zamanında uçuracak uçak bulamamasının, milletimize maliyeti bu. Şu son tecrübe gösterdi ki, bunların “yangında ilk kurtarılacaklar” listesinde; Ormanlarımız yok. Tarlalarımız, bağ ve bahçelerimiz yok. Köylerimiz, evlerimiz yok. Erdoğan hükümetleri için, ne olursa olsun, ilk kurtarılacak şey cakaları… Sarayın sözde itibarı. Kendi beceriksizlikleri ve kifayetsizlikleri nedeniyle, yangın kontrolden çıktı.
Ama “Türkiye’ye Yardım!” yazan herkesi, şimdi suçlu ilan ettiler. Neden? Çünkü Erdoğan’a göre yardım istemek, “Türkiye’yi fakir fukara gösteriyormuş.” Ormanlarımız yandı, kül oldu. Bunlar hala işin cakasında… Yangının hemen başında; “Envanterimizde yangın söndürme uçağı yok” diyen, Kifayetsiz Tarım ve Orman Bakanı, dün çıktı, “Yunanistan’a uçak göndermeyi değerlendiriyoruz” dedi.
Beyefendinin kifayetsizliği yetmezmiş gibi, Bir de milletin aklıyla alay ediyor. Son marifetleri de, yangın bölgelerine gönüllüleri sokmamak. Gökyüzünde devletinin yangın uçağını, yeterli helikopterini göremediği için, binlerce gönüllü yurttaşımız, tırnağıyla toprak kazıdı. Avuçlarıyla su taşıdı, ormanına sahip çıktı. Gönüllü, kahraman evladımız Şahin Akdemir’i, genç yaşında alevlere kurban verdik. Biz bu gönüllülerimizin hepsine minnettarız. Ama Erdoğan bu cesur yüreklere teşekkür etmek yerine, Gönüllülerimize yasak getiriyor. Neden? Beceriksizlikleri ortaya çıkmasın, yetersizlikleri anlaşılmasın diye.
Biz bu yangında büyük çaba ve emek harcayan, orman işçilerimize, itfaiyecilerimize, gönüllülere, Mücadelenin tüm isimsiz kahramanlarına, bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz. Yangında yaşamını yitiren yurttaşlarımıza, Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır diliyoruz. Allah bir daha böyle acılarla Türkiye’yi sınamasın. Hele bu beceriksiz hükümet iş başındayken hiç sınamasın. Ne yazık ki Erdoğan Şahsım Hükümeti elinde, ülkemizde gün geçmiyor ki, yeni bir skandal patlamasın, yeni bir felaket yaşanmasın. Artık şunu hepimiz öğrendik. 20 yıldır ülkeyi yönetenlerin sevdiği tek yeşil var. O da doların yeşili. İşte maden için talan edilen Kaz Dağları’nın hali ortada… Taş ocağı ve HES için perişan edilen Karadeniz yaylalarının hali ortada. Ormanın dirisine saygısı olmayanların, ormanın ölüsüne saygısı olur mu? Elbette olmaz. O nedenle yanan ormanların, Erdoğan tarafından imara açılmaması için, hepimiz azami dikkati göstereceğiz. Sayın Genel Başkanımız bu mücadelede, önderlik yapacağına zaten söz verdi. Ama bu konuda toplumsal hassasiyetimizi de, hiç gevşemeden, en üst seviyede tutmalıyız.
2007’de Muğla Milas’ta Güvercinlik koyunda yangın çıktı. Ardından da yangın olan alana üç tane otel konduruldu. Ne Anayasa dinlendi, ne de vicdan? Peki, o dönemde Muğla Orman Bölge Müdürü kim? Bugün Orman Genel Müdürlüğünün helikopterine binip, yanan ormanları inceleyen AK Parti Antalya Milletvekili.
Kuzu kurda, ormanlarımız da bunların rant iştahına emanet edilemez. Kısa dönemde takipçisi olacağımız diğer bir husus. Zararların eksiksiz tazmini. Bu işler öyle, felaketzedelerle pazarlık yaparak olmaz. Kim, yangında ne kaybettiyse, Tastamam kendilerine geri verilmesi gerekir. Yanan bölgelerin demografik yapısının değişmemesi için, Muğla’nın köylerinde ve Toroslarda yaşayan yurttaşlarımızı, Ata yurtlarında tutmak için, her tedbir mutlaka alınmalıdır. Bu dönemde bir çağrımız da yurttaşlarımıza…
Özellikle Muğla, yerli turistin rağbet gösterdiği bir ilimiz. Yangın nedeniyle otel rezervasyonlarının iptal edildiğini öğreniyoruz. Ne olur, tatil planlarını değiştirmeyelim. Otel rezervasyonlarını iptal etmeyelim. Orta ve uzun dönemdeyse, çok daha zorlu görevler bizi bekliyor. İnşallah ilk seçimden sonra; Bunları yapmak da bize nasip olacak. Her şeyden önce; iklim değişikliği başta olmak üzere, artan yeni çevresel riskleri de dikkate alarak, ulusal orman yangınlarını önleme ve söndürme, Master Planını yapacağız.
Ormanlık alanlarımızın talan edilmesine asla müsaade etmeyeceğiz. İklim değişikliği, ne yazık ki önümüzdeki yılların en büyük sorunlarından biri olacak. Ranta, taşa, betona ve borca dayalı büyüme modelini değiştireceğiz. Yeşil Mutabakat’a uyum, Paris İklim Değişikliği Anlaşması’na taraf olma konusunda, Gereken siyasi iradeyi göstereceğiz.
Orman yangınlarında kullanılacak uçan araç envanterini, kamucu bir yaklaşımla oluşturacağız. Uçakların bakım ve idame görevini, Türk Hava Kuvvetleri’yle, Türk Hava Kurumu’nun işbirliğine bırakacağız.
Bu söndürme filosunda helikopter-uçak dengesiyle, bölgelerin uçan araç dağılımındaki dengesine dikkat edeceğiz.
İklim değişikliğini sadece orman varlığımız için değil, gıda güvenliğimiz açısından da çok önemli bir risk. Kuraklık, düzensiz yağış ve seller gıda güvenliğimizi tehdit ediyor.
Nitekim bu sene ciddi bir kuraklıkla karşı karşıyayız. Kuraklık nedeniyle, Orta Anadolu’da buğday ve arpa üretiminde, verim kaybının yüzde 50 den fazla olacağı tahmin ediliyor.
Peki, hükümet her yıl artan kuraklık riskiyle ilgili olarak, bugüne kadar ne yaptı?
Allah var. 2017’de Kuraklık Yönetimiyle ilgili olarak, beş yıllık bir eylem planı hazırlamış. Ama o gün bugündür plan var, eylem yok.
Ekonomi, sınırlı kaynakları en etkin ve verimli şekilde kullanma bilimidir. Bir tercih yaptığınızda, diğer tüm tercihlerden, tüm seçeneklerden vazgeçmiş olursunuz.
Şatafatınız için 13 uçak alırsanız, yangın söndürmek için alınacak uçaklardan vazgeçersiniz.
Yine sınırlı kaynakları, Talan İstanbul Projesine aktarmaya kalkarsanız, gıda güvenliği için son derece önemli olan, sulama projelerinden vazgeçmek zorunda kalırsınız.
Erdoğan 20 yıldır ülkeyi yönetiyor. Ama Güneydoğu Anadolu Projesi 20 yıldır bitmedi. 2019’da biteceği sözünü verdiler. Hala bitiremediler. Bu projeye göre, 18 milyon dönüm tarım alanının sulaması hedeflenirken, ancak 7 milyon dönüm arazi sulanabildi. Gerçekleşme, hedefin neredeyse üçte birinde kaldı.
Konya Ovası Projesi deseniz o da evlere şenlik. Eylem planları, master planlar havalarda uçuşuyor. Ama Konyalı çiftçilerimizin çoğu su bekliyor, Güney Doğu Bölgemiz, Konya ovamız kuraklıkta kavruluyor.
Hayatta yaptığımız tercihler, Kim olduğumuzu belirler. Hükümetlerin yaptığı tercihlerse, Neye, kime, değer ve önem verdiğini gösterir.
Erdoğan Hükümetlerinin 20 yıldır yaptığı tercihler ortada. Varsa yoksa cukka, Varsa yoksa yandaş, Varsa yoksa rant, Varsa yoksa şatafat.
Bunlar milleti unuttu, Halini görmüyor, Sesini duymuyorlar. Eğer milletin sesini duysalardı, Tarım Kredi Kooperatifleri, Bu pandemide, Bu kuraklıkta, Çiftçilerimizin traktörünü bağlamaz, Tarlasına haciz göndermezdi. Temmuz ayı geçti Tarım Tefeci Kooperatiflerinin hacizleri yine başladı.
Bunlar milletin halini görseydi, Çiftçinin desteklerini tastamam öderdi. Verdiği eksik destekten haksız yere stopaj kesmezdi. Çiftçilerin yandaşa olan elektrik borcunu, Çiftçiye ödeyeceği destekten düşmezdi.
Yine Erdoğan sarayından milletin sesini duysaydı, Fındık üreticisini kartellere ezdirmez, Tüccarın eline bırakmazdı. Fındık hasadı başladı, Üreticiler harman aşamasına geçiyor. Ama fiyat hala açıklanmadı. Üretici bezdi. Karteller üreticiyi ezmeye başladı.
Sayın Genel Başkanımız bundan 2 ay önce, Fındık için en az 35 liralık fiyat açıklanmasını istedi. Tüm bölge de bu fiyatı bekliyor. Koşullar da, buna son derece uygun. Fındık için 35 liralık taban fiyatını artık açıklayın… Üreticiyi daha fazla üzmeyin.
Hükümetin başı, bakanları, AK Parti’nin Grup Başkanvekilleri, “Temmuz ayında ekonomimiz uçacak, Almanya’sı, Fransa’sı, Amerika Birleşik Devletleri çatlayacak” diyorlardı.
Temmuz’da gördük ki ekonomi değil ama… Fiyatlar uçtu… Hayat pahalılığı, TÜİK’in makyajlı verileriyle bile, Rekor üstüne rekor kırdı. Yine Hazine Nakit Dengesi açıklandı. Temmuz’da Hazine’nin açıkları da uçtu. Rekorlar kırdı.
Temmuz’da Hazine’nin nakit açığı uçtu. 67,9 milyar lirayla rekor kırdı. Faiz harcamaları hariç nakit açığı da uçtu. 46,2 milyar lira ile bir başka rekor kırdı. Temmuz’da faiz harcamaları da uçtu. 21,7 milyar lirayla yine rekor kırdı.
Erdoğan sözde faize karşıydı. Ama faiz lobileri en çok onun döneminde abat oldu. Hazine’nin sadece faiz değil, Kur riski de bu dönemde şahlandı.
Bugün Merkezi Yönetim Borç Stokunun, yüzde 58’i dövize endeksli. Kayınpeder-Damat bir oldular, Ekonomide işlenmeyecek en büyük günahı da işlediler. Kendi milletinden bile dolarla, avroyla borç almaya başladılar. Bunların yerliliği, milliliği işte bu kadar.
Hazine vergi gelirlerini dolarla toplamıyor. Ama iç Borç Stokunun yüzde 25’i dövize endeksli. Aynı oran 2017’nin Eylül ayında sıfırdı. Bir de bunun üstüne yerel seçimlerde, Ekonomide sahte istikrar algısı yaratmak için Milletin 128 milyar dolarını buharlaştırdılar. İstikrarsızlığın daniskasını yarattılar.
İstikrarın olmadığı ekonomide, Kurdaki her oynama, durduk yere, Hazine dengelerini alt üst ediyor. Finansal istikrarsızlığı daha da katmerli hale getiriyor.
Şimdi beyefendi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na, Faiz indir sinyali verdim diyor. 12 Ağustos’ta faiz indirilmezse, Banka verdiğiniz sinyali almazsa ne yapacaksınız? Başkanı görevden alacak mısınız?
Dünyanın en yüksek 7. faizini vereceksin, Dünyanın en yüksek enflasyonlarından birine, Milletimizi mahkûm edeceksin, Dünyada parasını en hızlı pul eden ekonomi yönetimi olacaksın, Sonra da finansı iyi yönetiriz diye, Boş boş caka satacaksın.
Bu tabloya rağmen, Bu kadar afra tafraya, Bu kibre, bu kendini beğenmişle artık PES. Bu sözde finans üstadı hızını alamamış. Mülteci almaya, Ülkeyi yolgeçen hanına çevirmeye devam edeceklerini de söylemiş.
Finanstan anladıkları sadece para tahsil etmek. Dışarıdan 3-5 milyar avro gelsin de, Nasıl gelirse gelsin. Bunun için ülkemizin geleceğini çalmaktan. Milletimizi sırtından hançerlemekten çekinmiyorlar.
Afgan mülteciler
Sınırlarımızın hali ortada…Sınır sınırlıktan çıktı, kevgire döndü. Sınır hani milletin namusuydu? Rus jetini birkaç kilometre sınırımıza girdi diye siz düşürmediniz mi? Gerçi işin astarı yüzünden pahalıya çıkınca, İşi FETÖ’ye yıkan da siz oldunuz. Yetmedi bir de Ruslardan özür dilemek için, 2,5 milyar dolar verip hala kullanamadığınız S-400’leri aldınız.
Ama şimdi Afgan erkeklerinden oluşan taburlar, Ellerinde tek bir çanta bile olmadan, Akın akın Türkiye’yi istila ediyor. Peki, hükümet nerede? Bu ülkeyi kim yönetiyor?
Taliban ele geçirdiği bölgelerde, Tüm hapishaneleri boşaltıyor. Bununla ilgili görüntüler sosyal medyaya düşmeye başladı. Yarın bir gün bu hapishane kaçkınları, Bizim şehirlerimize dayandığında ne yapacaksınız? Millete nasıl hesap vereceksiniz?
Daha bir hafta önce, Sarayın iletişim başkanı, “Türkiye kimsenin bekleme odası değil” diyordu. Dışişleri Bakanlığı; “Yeni bir göç krizine izin verilmeyecek” diye söz veriyordu. Peki, şimdi Erdoğan ne diyor? “Mültecileri almaya devam edeceğiz.” Devletin kurumları başka konuşuyor, Erdoğan Başka…Anlaşıldı ki Devlet, Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında, ABD ile ne görüştüğünü bilmiyor. Konuşulanları bir tek Erdoğan biliyor. Bir de, devlet teamüllerine aykırı olarak, Toplantıya alınan Kavakçı’nın kızı…
Anlaşılan Erdoğan ABD ile bir olmuş, Türkiye’ye kontrolsüz göçmen akınını teşvik ediyor. Amerika’sı, Almanya’sı, Avusturya’sı, Belçika’sı Erdoğan’ın sırtını okşasın, parayı versin, Varsın ülkemiz işgal edilsin…Türkiye Avrupa’nın mülteci gettosuna dönüşsün.
Sınırlarımız kevgire dönmüşken Milli Savunma Bakanı da çıkmış, “Kabil Havalimanı’nın işletmesiyle ilgili görüşmeler sürüyor” diyor. Mehmetçiğimiz ne zamandan beri, Başkalarının havalimanını işletiyor Sayın Akar? Bu millet Mehmetçiğine bugün sınırda ihtiyaç duyuyor. Siz gitmişsiniz Kabil’de, Egemen güçlerin taşeronluğuna soyunuyorsunuz.
Gürbüz, genç Afgan erkekleri kaçıp, buraya gelecek, Benim Mehmetçiğim Afganistan havalimanını savunmaya gidecek. Bu çirkin becayişi, bu millet içine sindirmez. Burası Türkiye Cumhuriyeti. Kendinize gelin. Uyardık, uyarıyoruz… Ülkemizde gayrı resmî rakamlarla 5 milyon Suriyeli var. Bir de bunun üstüne yüzbinlerce Afgan gelirse, Bu terazi bu sıkleti çekmez… Madem bu ülke güçlü bir ülke, Madem beyefendi bu işin finansını iyi biliyor, O zaman yapılacak bellidir. 3-5 milyar avroyu Avrupa’ya verelim. Milyonlarca Suriyeliyi, Afganlıyı oraya gönderelim. Böylece; Ülkemizin demografik yapısı, Sosyal dengeleri çok büyük bir tehditten kurtulsun. Türkiye ekonomisi düşük teknoloji, Düşük gelir tuzağına takılıp kalmasın. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği kurtulsun.
Sabah akşam, beka diyen Sayın Bahçeli’ye de sormak lazım. Ortağınız Türkiye’nin en önemli beka meselesinde, Milletimizi sırtından hançerliyor. Ama sizden gık çıkmıyor. Bu içinize siniyor mu?
Buna sessiz kalmak, suça iştiraktir. Bugün buna sessiz kalan, Yarın millete dönüp ben milliyetçiyim diyemez. Çok açık söylüyorum. Bu meselede herkes yaptıkları kadar, Yapmadıklarından da sorumludur. Milletimiz kendisine ihanet edenleri, Ve işbirlikçilerini sandıkta paket yapıp, Tarihin tozlu sayfalarına göndermeyi de çok iyi bilir.
Koronavirüs vakaları
Türkiye bir yanda orman yangınlarıyla, Diğer yanda kontrolsüz göç dalgasıyla sarsılırken, Bir başka sinsi düşman, Kovid-19 salgını, Toplumsal sağlığımızı tehdit etmeye devam ediyor. Yeni vaka sayılarında dünyada ilk 10 ülke arasına yeniden girdik. Günlük vaka sayılarında Mayıs başına, Günlük vefat sayılarında Haziran başına döndük… Günlük vefat sayıları 100’ün üzerine çıktı.
Dün itibariyle iki doz aşısını olan yurttaşlarımızın sayısı, 29 milyona ulaştı. Bu, toplam nüfusun yüzde 35’i civarında… Toplumsal bağışıklık kazanmak için, Nüfusun yüzde 70’nin aşılanması gerekiyor. Yani nihai hedefin ancak yarısındayız.
Oysa aşısı tamamlananların nüfusa oranında, Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 50, Yunanistan’da yüzde 51, Almanya’da yüzde 54, İtalya’da yüzde 55, İsrail’de yüzde 62 oranlarına ulaşılmış durumda. Bu rakamlar aşılamada geri kaldığımızı ortaya koyuyor.
Bir ay sonra okullar açılacak. Milli Eğitim Bakanı değişti. Giden Milli Eğitim Bakanı neyi yaptı, neyi eksik bıraktı, neden ayrıldı? Gelen Bakan hem bunu, Hem de bu eksiklerin giderilmesi için ne yapılacağını açıklamalıdır.
Türkiye salgın döneminde, Okulları en uzun süre kapalı tutan ülkelerden biri oldu. Türkiye’nin bu eğitim dönemini de kaybetme lüksü yok. Aksi halde kayıp kuşak riski daha da artacak. Bu nedenle okullardaki öğretmen ve personelin aşılanmasında Bir sıkıntı varsa, Bunlar mutlaka ivedilikle giderilmelidir.
Velilerimiz, Yeni atanan Milli Eğitim Bakanından bu konularda açıklama bekliyor. Salgın yeni varyantlarla, Başka ülkelerde de hız kazanmış görünüyor. Bu nedenle ülkeler arasında, Veri paylaşımı konusunda şeffaflığa ihtiyaç var.
Suudi Arabistan dün, Umre vazifesini yerine getirmek isteyen vatandaşlarımızı Ülkesine kabul etmeyeceğini açıkladı. İngiltere ise Türkiye’yi kırmızı listede tutmaya devam ediyor. Gerekçe, dünya standartlarında veri paylaşımı yapılmaması...
Ne yazık ki Sağlık Bakanı bu konuda sabıkalı… “Vaka” dediler, “hasta” dediler. Rakamları kararttılar. Yine 2020 Ölüm ve Ölüm Nedeni istatistikleri, TÜİK tarafından yayımlanmadı. Anlaşılan vefat sayılarında mızrağı çuvala sığdıramıyorlar. Şimdi tüm dünya salgın verilerimizi kuşkuyla değerlendiriyor.
Hep söylüyorum. Güven ruh gibidir. Terk ettiği bedene bir daha asla geri dönmez. Artık Sağlık Bakanına da, Erdoğan Şahsım Hükümeti’ne de güven kalmamıştır.
Burhan Kuzu iddiaları
Güven demişken, Hafta sonu Sarayın danışmanı müteveffa Burhan Kuzu hakkında, Bazı ciddi iddialar yeniden gündeme geldi. Bu iddialar yenilir, yutulur cinsten değil. Bu konu hakkında bazı şahitler de ortaya çıktı. Burhan Kuzu kimin üzerinden, Kimin aracılığıyla işlerini götürüyormuş. Burhan Kuzunun danışmanı çıktı açıkladı. Bakalım yürekli bir savcı çıkıp da, Bu danışmanın ifadesine başvurabilecek mi?
Bu saatten sonra yapılması gereken, Yönetimdeki çürümüşlüğe son vermektir. “Yeni Kurallarla”, “Yeni Kurumlarla”, “Yeni Kadrolarla” ülkenin ufkunu açmaktır.
Bunun için milletin hakemliğine gitmeye ihtiyaç vardır. Bu saatten sonra Erdoğan Şahsım Hükümetinin, Millet için yapabileceği tek iyilik budur.
Milletimiz herkesi 3 yıldır izlemiştir. Bu hükümetin notunu zaten vermiştir. Şimdi milleti hayal kırıklığına uğratan Erdoğan Hükümetine tasdiknamesini vermeye sıra gelmiştir.