Öztrak: Ekonomimiz patinaj yapmaya başladı
CHP Ekonomi Politikaları, İşveren Sendikaları ve Kuruluşlarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak'ın başkanlığındaki Ekonomi Masası, dün yaptığı Bartın çalışmalarının ardından bugün Karabük'te.
Ekonomi Masası heyeti, Safranbolu Belediyesi Sosyal Tesisleri'nde Karabüklü iş dünyasının temsilcileri ile bir araya geldi.
Öztrak'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
Ekonomimiz patinaj yapmaya başladı: Türkiye bugün üç büyük krizin iç içe geçmesi sonucunda bir buhranı yaşıyor. Birinci krizimiz, ekonomik kriz. Ama bugün yaşadıklarımız aslında dünden bu yana olup bitenlerin sonucu. Özellikle 2013’ten itibaren ekonomiyi borçla şişirme modelinin tıkanması ile ekonomimiz patinaj yapmaya başladı. Dünyada bize benzeyen ekonomilerden ayrıldı.
Bu sistem cebimizi boşalttı: İkinci önemli gelişme, devlette yaşanan bir yönetim krizi var. Devlette bu yönetim krizi de özellikle tek adam rejiminin başlangıcı ile birlikte ortaya çıktı. 2014’te işe, ‘Ben alışılmış bir cumhurbaşkanı olmayacağım’ diye başladık. Ondan sonra gördük ki tüm kurumlarda çok ciddi tahribatlar yaşadık. Hiç alışmadığımız halde Türkiye’de bir seçim tekrar edildi. Arkasından hain bir darbe girişimi ile karşı karşıya kaldık. Ondan sonra olağanüstü hâl ilan edildi. Dünyada bir şekilde benimsenmediği halde olağanüstü halde yapılan bir referandum ile mevcut sisteme geçtik. Mevcut sisteme geçtiğimiz 2018’ten bu yana bu sistem cebimizi boşalttı. Çünkü ülke yönetilmiyor, savruluyor.
Çiftçiye, sanayiciye hibe yerine borç vermeyi tercih ettik: 2020’de bu iki krizin üstüne bir de salgın eklendi. Aslında salgının ekonomik kısmını da çok kötü yönettik. Bütün dünya salgında yurttaşlarına yardım ederken, daha çok bütçeden hibe verirken biz esnafa, çiftçiye, sanayiciye hibe yerine borç vermeyi tercih ettik. Zaten borca batmış olan insanlarımızı daha fazla borca batırdık. Sonunda ekonomik kriz, devlet yönetimindeki kriz, salgın… Türkiye çok ciddi bir buhrana girdi.
Bakalım nasıl tutturacaklar: Hatırlarsanız 2023 hedefleri vardı. Bugün de yine söyleniyor 2023 ama ne olduğu söylenmiyor, hedefleri tutturacağız diyorlar. Bakalım nasıl tutturacaklar. 2023 yılında denmiş ki, ‘biz bu ülkenin milli gelirini 2 trilyon dolara çıkaracağız.’ Şimdi ne olacak diyorlar, 925 milyar dolar. Yarısından bile aşağıda. Kişi başına düşen gelir, demişler ki, ‘2023 yılında 25 bin dolar yapacağız.’ Demişler ki diyorum önce seçim beyannamesinde yazdılar, sonra plana bu dahil edildi. Şimdi diyorlar ki ‘hayır 10 bin 703 dolar olacak.’ Yarısından bile aşağıda.
Ciddi bir başarısızlık: İhracat, bu sene rekor kırdık, ihracatımız çok iyi diye övünüyoruz. 2011 yılında 2023 yılında biz ihracatı 500 milyar dolara çıkarmayı vadetmişiz. Ne olmuş, 242 milyar dolar. Yarısından bile düşük. Son olarak işsizlik, yüzde 5’e indireceğiz demişiz, şimdi diyoruz ki işsizlik önümüzdeki yıl yüzde 11,4 olacak. Demek ki vaat edilen hedeflere ulaşamamışız. Hatta yarısına bile ulaşamamışız. Çok ciddi bir başarısızlık.
Merkez Bankası’nın döviz kasası boşaltıldı: İstikrar diye bir şey kalmadı ekonomide. Bunun arkasında ne var? Kerameti kendinden menkul bir söz var: ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç.’ Dünyada böyle bir şey yok. Şimdi 2018’in Temmuz ayından bu yana bu laf söylendi önce. Londra’da söylendi, Londra’da bu söylendikten sonra ülkede dengeler allak bullak olmaya başladı. Hemen geri ricat edildi. Ama allak bullak olan dengeleri yeniden tutturabilmek için Merkez Bankası’nın döviz kasası boşaltıldı. 128 milyar dolar, bugün bir de buna 40 milyar dolar daha ilave edin, 168 milyar dolar Merkez Bankası’nın arka kapısından buharlaştırıldı. O günden bugüne 3 tane Hazine ve Maliye Bakanı değişti. 4 tane Merkez Bankası başkanı gördük.
Asgari ücret iki ayda açlık sınırının altına indi: Şu andaki yönetim işbaşına geldiğinde 55 olan tüketici enflasyonu kaçtı? Yüzde 29,75. Yine aynı şekilde üretici fiyatları enflasyonu ya da toptan eşya fiyatları enflasyonu endeksi ne kadardı? Yüzde 30,84. Nereden nereye. Asgari ücret iki ayda açlık sınırının altına indi. Yüzde 50 zam verdiler, ona rağmen asgari ücret iki ayda açlık sınırının altına indi.
35-40 milyar dolar savaşın bize maliyeti olacağı anlaşılıyor: Bir kere her şeyden önce Rusya Ukrayna savaşının ticaret, turizm, ihracat yoluyla maliyeti var. İthal ettiğimiz enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle ödemeler dengemiz üzerinde etkisi var. Çünkü baktığımız zaman Rusya bizim turizmde birinci, en yüksek turist gönderen ülke olarak birinci, Ukrayna üçüncü. Gerçekten ciddi şekilde etkiliyor. Bunun 35-40 milyar dolar savaşın bize maliyeti olacağı anlaşılıyor.
Risk primimiz diğerlerine göre çok daha hızlı artmış: Onun dışında bu savaşla birlikte Avrupa’nın en önemli pazarlarında Çin’i falan sollayıp girmemize neden olan ulaştırma marjlarında da ciddi bir artış beklentisi ortaya çıkıyor. Bu dediğim 35-40 milyar dolara daha önce anlattığım yaklaşık 30 milyar Türk lirası maliyet olacak Kur Korumalı Mevduat dahil değil. Yine artan riskler ve buna bağlı olacak artan faizler dahil değil. Benzer ülkelerle bizim risk primimize baktığımız zaman savaştan sonra bizim risk primimiz diğerlerine göre çok daha hızlı artmış. Bizi geçen bir tane ülke var risk primi artmış, Rusya. Adam savaşta zaten biz savaşta falan değiliz.
Rusya savaşta, biz değil: Yine benzer ülkelerin kurlarına baktığımız zaman biz bize benzeyen ekonomiler içinde kuru en fazla artan ülkeler içindeyiz. Parası en hızlı değer kaybeden yani. Birinci kim, yine Rusya. İki yıllık tahvil faizlerindeki yükselişe baktığımız zaman biz yine ikinci olmuşuz birinci yine Rusya. Söylediğim gibi Rusya savaşta, biz değil.
Buna sahip dünyada başka bir ülke yok: Tüm bu sorunlara rağmen şunu bilmemiz lazım ki ülkemizin çok ciddi stratejik üstünlükleri var. Türkiye iyi yönetilse bu stratejik üstünlükler bizi, hani o 2023 hedefleri falan diyorlar ya onları sollatır bile. Bakın bu ülke 4,5 saatlik uçuş mesafesinde 58 ülkeye, 1,5 milyar nüfusa, 22 trilyon dolarlık bir pazara erişebiliyor. Buna sahip dünyada başka bir ülke yok. Hele hele bu arz güvenliğinin azaldığı bir ortamda bu muazzam bir avantaj.
Bugün Türkiye’nin olması gereken yer bu değil: Bizim demografik fırsat penceresi dediğimiz bakan nüfusun bakılan nüfusa oranının arttığı nadir ülkelerden bir tanesiyiz. Bizim hala genç nüfusumuz var. Biz bu iki imkanla dünyadaki gelişmeleri doğru okuyabilsek ve bu ülkeyi istikra içinde yönetebilsek, istişare ile yönetebilsek bugün Türkiye’nin olması gereken yer bu değil. Bugün Türkiye’nin olması gereken yer gerçekten söylenildiği gibi dünyanın en gelişmiş ilk 10 ekonomisi içinde yerimizi almamız gerekiyor. Bu öyle çok iddialı bir hedef falan değil. Önümüze çıkan fırsatları, elimizdeki imkanları dikkate alsak ben çok rahat bu hedefe ulaşılabileceğini düşünüyorum.
Yoksulluk patlamış vaziyette: Shakespeare’in bir sözü var; ‘Güven ruh gibidir terk ettiği bedene dönmez.’ Ya da biz şunu derdik, ‘Güven ceylan gibidir, bir kere çayın yanına çok zor gelir. Ama bir kere korkutursan bir daha hiç gelmez.’ Bugün mevcut yönetime güven kalmamış durumda. Politikaları iflas etti. İstikrar da kalmamış durumda ülkede. Makro finansal riskler hep artıyor. Yoksulluk patlamış vaziyette.
Merkez Bankası Başkanı ile Hazine Ve Maliye Bakanını derhal değiştirin: Acilen alınması gereken önlemler nelerdir diye bana sorsanız, benim söyleyeceğim öncelikle Merkez Bankası başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanını derhal değiştirin diyeceğim. Niye peki derseniz, Merkez Bankası başkanı, kendisine söylenen her şeyi itirazsız kabul etmek… Mesela dediler ki, ‘biz para politikasını etkisizleştirdik.’ ‘Eyvallah’ dedi, kabul etti. Bunu bir Merkez Bankası başkanı niye kabul ediyor ki.
Demişti ki; kral istemiyoruz, kural istiyoruz: Aslında sorun nedir diye sorduğumuz zaman bana hep Polatlılı bir çiftçinin bize söylediği lafı hatırlıyorum. Demişti ki; ‘Kral istemiyoruz, kural istiyoruz’. Gerçekten de kral olan yerde kural olmuyor. Kural olmayan yerde de istikrar olmuyor, huzur olmuyor. Yatım olmuyor, iş olmuyor, aş olmuyor. Önümüzdeki seçim sadece yönetimi değiştirme seçimi değil aynı zamanda rejimi, sistemi değiştirme seçimi olacak.
Kendileri de söylüyor, biz mental yorgunuyuz diyor: 2022 yılı bütçesi tamamen artık geçerliliğini yitirmiştir. Bütün tahminler çökmüştür başta kur olmak üzere, enflasyon olmak üzere, dolayısıyla yeniden yapılanmalı. Bu dönemde şu sistemin en fazla zarar verdiği kesimleri ayağa kaldıracak önemlere ağırlık verecek bir bütçe olması lazım. Yani yoksulu kayıracak, siftah edemeyen esnafı kayıracak, bugün traktörüne mazot alamayan çiftçiyi kayıracak biçimde bütçenin harcama önceliklerini değiştirmemiz gerekiyor. Son olarak ekonomide istikrarı bu şekilde sağladıktan sonra ülkemizin büyüme potansiyelini harekete geçirecek olan hatta onunla birlikte bir takım yapısal reformlara mutlaka girişilmesi gerekiyor. Peki bu hükümet bunları yapabilir mi? Bence yapamaz, zaten kendileri de söylüyor, biz mental yorgunuyuz diyor.
Gıda krizinin önüne mutlaka geçilmesi lazım: Öteden beri uyarıyoruz, Genel Başkanımız da söylüyor önce ‘Kara Kış Fonu’ dedik, sonra dedik ki gıda krizi geliyor, ülkenin bu gıda krizinin önüne mutlaka geçilmesi lazım. Onun için de ciddi bir üretim, tarımda üretim planlamasına ihtiyacımız var. Özellikle stratejik ürünlerde alım fiyatlarını ve garantisi açıklanmalı, sözleşmeli üretime geçilmeli ve bir şey daha söyleyeyim; alana verilen destek yerine ürüne destek vermeye gitmek lazım. Alana verdiğiniz destek bazen üretime dönmeyebiliyor. Hatta şu şartlar altında insanlar destekleri alıyorlar ama üretmiyorlar çünkü ürettiği zaman devletten aldığı desteği de kaybediyor. Elinde avucunda bir şey kalmıyor.”