Enver Aysever yazdı: Hem Atatürkçü olup, hem NATO'cu olunabilir mi?

Enver Aysever yazdı: Hem Atatürkçü olup, hem NATO'cu olunabilir mi?
Enver Aysever bugün Cumhuriyet'te yayımlanan köşe yazısında "Hem NATO’cu olup hem antiemperyalist olmak mümkün mü?” ve “Hem Atatürkçü olup, hem NATO’cu olunabilir mi?” sorularını cevapladı.

Enver Aysever, Cumhuriyet'te yayımlanan köşe yazısında bugün "Hem NATO'cu olup hem antiemperyalist olmak mümkün mü" ya da "Hem Atatürkçü olup, hem NATO'cu olunabilir mi?" sorusunu cevapladı.

Aysever, "NATO’cu olmak Cumhuriyetin ruhuna Fatiha okumaktır. Bunu her zaman uzakta aramak olsa olsa saflıktır! "dedi.

Aysever'in yazısının tamamı şöyle:

“Can Çekişen NATO Toplantısı” sorunları, açmazları çoğaltarak sonlandı. Varlığı ABD’nin güvenliği, etkinliği için kurgulanmış bu dev yapının içi kaynıyor doğal olarak. Macron açıktan “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” dedi. Ali Sirmen geçen yazısında ayrıntılı biçimde konuyu ele aldı. İmza koyarım yazıya. Bugünlerde süren “emperyalizm” tartışması için de şahane veriler var artık elimizde. Soru yalın: “Hem NATO’cu olup hem antiemperyalist olmak mümkün mü?” Aslında bir soru daha ilişmeli yanına: “Hem Atatürkçü olup, hem NATO’cu olunabilir mi?”

Hâlâ komünizm korkusu

NATO, “küresel komünizmle mücadele derneğidir”. Her ülkede işbirlikçisi bulunmasının nedeni komünizm korkusudur. Bizde tüm sağ iktidarlar ve ordu NATO’cudur. Bugün iktidarda olan siyasal İslamcıların tarihi NATO güzellemeleriyle doludur. Erdoğan’ın, Hulusi Akar’ın, Fahrettin Altun’un son toplantıda bağlılıklarını dile getirmelerini yadırgamamak gerekir. Şu halde sorun, RTE’ye “ABD ile mücadele veriyor, emperyalist saldırı karşısında direniyor” diyen kafalardadır.

Gorbaçov’un insanlığa ihanetiyle yıkılan iki kutuplu dünya pek çok açıdan şimdiye göre daha dengeliydi. Çok kutuplu denen postmodern günler, bize her yanda artan terör oluşumları sundu. Kaldı ki, yine Sayın Sirmen’in dediği gibi: “NATO’daki kavganın bir nedeni terör tarifinde uzlaşamamaktır.” RTE NATO’ya değil, her kafadan çıkan ayrı terör tarifine karşıdır. Dahası, bu seslerin güçlü çıkması karşısında Türkiye iyice yalnız kalmış durumdadır.

Hayaller gerçekler

Türkiye’nin bölgesel güç olmak için uydurduğu “Neo-Osmanlı” tezleri çoktan çöktü. Hal böyle olunca da, hakikatle karşı karşıya kalındı. ABD bölgedeki Kürt oluşumlarından “terörist” diye söz etmiyor. AB zaten etmiyordu. Bizi ilgilendiren taraf Türk, Kürt tüm bölge halkının ne düşündüğüdür. NATO işbirlikçisi olmanın herhangi halka en ufak bir yararı var mı? Yanıtını bildiğimiz halde, neden tüm bölge halkları liderleri “ben daha NATO’cuyum yarışında?”

Kapitalizmin ağır yaralı olduğu günlerdeyiz. Ayakta kalmak için her yolu deniyor. Farklı biçimlerde savaşlarla dünya çalkalanıyor. İktisadi krizler, doğal olarak toplumsal sonuçlar da doğuracak. Bizim de dışında kalmamız mümkün değil. Yalnız, örneğin AB üyesi bir ülkenin kapitalizm kriziyle boğuşmasıyla, bizimki arasında derin fark var. Orada kurallar var, hukuk işliyor. Her ne olursa olsun, liberal demokrasi temeli güçlü, sağlam.

Oysa biz, krize bu güne dek tanımadığımız siyasal İslamcı bir partiyle yakalandık. Biri dese ki, “Bunda şaşacak ne var, aslında krizin doğurduğu bir siyasal akımla karşı karşıyayız. İslam coğrafyasında bundan öte ne olurdu?” itiraz etmem. Yalnız bugüne dek gördüğümüz sağ iktidarlarla AKP arasında ciddi fark olduğu unutulmamalı. Üstelik otokrat yapı, Meclis’in devre dışı kaldığı şu günlerde, öngörülmesi hayli güç tavırlarla karşılaşmamıza neden oluyor. Diyeceğim, kapitalizmin krizine bizde siyasal İslam eklenmiştir. Denklem daha güç, karmaşıktır.

Askeri sivili göbekten bağlı

Her darbeci ilk konuşmasında “NATO’ya bağlıyız” der, ardından işe koyulurdu. Bunun anlamını biliyoruz. Sivil siyasal yapılar da yola çıkarken aynı bağlılık yemini eder bizde. Siyasal yelpazenin neresinde olursa olsun tüm düzen partileri bağlılığını bildirir NATO’ya, yani ABD’ye. Peki, buradan toplum yararına yaratıcı seçenek çıkarmak mümkün müdür? Sos olarak bile soldan söz etmenin suç görüldüğü günlerdeyiz. Oysa tam da farklı seçenekler sunmanın zamanı. Adına muhafazakâr denen, kim bulduysa güzel bulmuş, “abdestli kapitalizm” dışında cümle kuracak biri yok mudur?

Kimseyi rahatsız etmeden siyaset yapmak, ezberleri yineleyerek köşe tutmak, bana kalırsa rastlantıyla, geçici başarı getiriyor. Oysa sorunların temeline inmeden, düzeni restore ederek atılan her adım, son kertede sağ siyasete yarıyor. Her gün biraz daha sağcı olan bir ülkenin geleceksiz olması kaçınılmazdır. İki soru sormuştum, Atatürkçüler de bence iyi düşünüp yanıt bulmalı. Asgari olarak emperyalizme itiraz eden birinin, en azından doğru dürüst söylemi olması gerekmez mi? NATO’cu olmak Cumhuriyetin ruhuna Fatiha okumaktır. Bunu her zaman uzakta aramak olsa olsa saflıktır!