CHP'li Gürsel Tekin:1999 yılının 17 Ağustos gecesinde 45 saniyede yitirdiğimiz on binlerce yurttaşımızı hüzünle ve rahmetle anıyoruz

CHP'li Gürsel Tekin:1999 yılının 17 Ağustos gecesinde 45 saniyede yitirdiğimiz on binlerce yurttaşımızı hüzünle ve rahmetle anıyoruz
17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen ve büyüklüğü 7.4 olan deprem nedeniyle 17.479 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 45.953 kişi yaralanmış, 244

17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen ve büyüklüğü 7.4 olan deprem nedeniyle 17.479 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 45.953 kişi yaralanmış, 244.383 civarında konut ve işyeri hasar görmüş, üretim kaybı dahil GSMH üzerindeki olumsuz doğrudan ve dolaylı etkisi yaklaşık 15 milyar ABD Doları olarak hesaplanmıştır.

Hatırlayacak olursak;

17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen ve büyüklüğü 7.4 olan deprem nedeniyle 17.479 yurttaşımız hayatını kaybetmiş,  45.953 kişi yaralanmış, 244.383 civarında konut ve işyeri hasar görmüş, üretim kaybı dahil GSMH üzerindeki olumsuz doğrudan ve dolaylı etkisi yaklaşık 15 milyar ABD Doları olarak hesaplanmıştır.

17 Ağustos 1999 Marmara depreminin devasa boyutta bir felakete dönüşmesinin temel nedeninin; yeterince mühendislik hizmeti görmemiş depreme dayanaksız yapılar, sağlıksız ve plansız kentleşmeler ile yanlış yerleşim alanlarının belirlenmesi olduğu gerçeği artık herkes tarafından kabul edilmiştir.

Ülkemiz gündeminden hiç çıkmaması gereken ve unutulduğu an meydana gelen deprem yıkıcı sinsi yüzünü son olarak 2011 yılında meydana gelen Van depremleriyle göstermiş, 1999 yılındaki Doğu Marmara Depremlerinden yeterli dersi çıkarmadığımız gerçeğini bir kez daha en acımasız bir şekilde bizlere öğretmiştir.

Geçen 19 yılda sadece bir arpa boyu yol alınabilmiştir.

1999 Depremlerinden bu güne kadar depremlerle ve yapılması gerekenlerle ilgili TBMM başta olmak üzere pek çok kuruluş tarafından raporlar hazırlanmış, eylem planları oluşturulmuş; Yapı Denetimi Hakkında Kanun ve Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile bazı ikincil nitelikteki yönetmelik vb alt mevzuatlar çıkarılarak yürürlüğe konulmuştur.

Ancak, deprem zararlarının azaltılması yönünde yapılması gerekenleri eksikli de olsa ortaya koyan Ulusal Deprem Konseyi, Deprem Şûrası, Kentleşme Şurası (KENTGES) raporları gereği yapılmadan tozlu raflara kaldırılarak unutulmuş, çıkarılan yasalar ise deprem zararlarını azaltma yerine, deprem bahane edilerek siyasi iktidarın rant dağıtımının mevzuatı olmuştur.

Afet ve acil durumları daha iyi yönetebilmek ve "risk azaltma odaklı stratejileri hayata geçirmek için kurulan" AFAD, "göçmen sorunlarının yönetimine sıkışmış", kurum, deprem faaliyetlerinden uzaklaşmaya başlamıştır.

Deprem Şûra'sı vb. diğer raporlarda ısrarla vurgulanan Afet, İmar ve Yapı Denetimi gibi Kanunlarının yeniden düzenlenmesi konusunda aradan geçen süre içinde herhangi bir gelişme olmamıştır.

"6306 sayılı yasa ve Kentsel Dönüşüm Projeleri" depreme dirençli kentlerimiz yerine "kentsel imar rantlarını" dönüştürmenin bir aracı olmanın ötesine geçememiştir. Bu yasayla, Afetlere karşı sağlıklı ve güvenli yapı oluşturma, deprem istismarına kurban edilmiştir. Örneğin bir depremde en büyük yıkımın beklendiği İstanbul’da bir depremde “güvenli toplanma alanı” olarak belirlenen alanların üçte ikisi geçen yıllar içinde imara açılırken, “toplanma alanları” çevresine yerleştirilen “deprem konteynerleri” bile kaldırılmıştır.

Riskli Alan İlanları Rant Alanları İlanına ve Doğal Alanların Talanına Dönüştü

İlan edilen riskli alanların, İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep ve Adana gibi 5 büyük ilimizde yoğunlaşması deprem riskinden ziyade "imar ve konut rantıyla" alakalı olduğunu açıkça göstermektedir.

Ülke nüfusunun büyük kısmını barındıran 11 büyük kentin ve büyük sanayi tesislerimizin yüzde 75'inin deprem tehlikesi altında bulunması, dere yataklarının imara açılması, imar çalışmalarında deprem tehlikesinin hiçbir şekilde gözetilmediğini ortaya çıkarmıştır. Deprem bilincinin oluşturulması, toplumsal eğitimin sürecinin vazgeçilmesi olması gerekirken, bu konuda her hangi bir adım atılmamıştır. Deprem anına ve sonrasına ilişkin bütünlüklü bir planlama yoktur. Deprem ve konuyla ilintili mevzuat ya yetersizdir ya da hiç yoktur.

17 Ağustos'un Üzerinden 19 yıl geçmiş olmasına rağmen;

Okul, hastane, yurt vb gibi ülke genelinde değişik amaçlarla hizmet veren kamu binalarının deprem güvenliğinin arttırılması konusu ilgili Bakanlıkların gündeminden düşmüştür.

Kalıcı hale getirilen deprem vergilerinden, bu güne kadar ne kadar kaynak yaratıldığı ve bu kaynağın afet zararlarını azaltma ve deprem hasarları için kullanılıp kullanılmadığı bilinmemektedir.

Ne yapmalı?

1- Deprem Şûrası, Deprem Konseyi, TBMM Deprem Araştırma Raporu, UDSEP vb organizasyonlar yoluyla deprem yönetiminin teorisine dair çok sayıda rapor ve araştırma bulunan Ülkemizde, temel sorun etkin bir pratik ve uygulamaya geçirmede yaşanan siyasi irade eksikliğidir. "Kent yönetimini 'kentsel rantın yeniden dağıtımından' başka bir şekilde anlamayan merkezi ve yerel yönetimler afeti de aynı anlayışla yönetmeye çalışmakta", 6306 sayılı Yasa da olduğu gibi "afet gibi toplumsal bir olguyu kendi rantsal hedeflerine ulaşmanın basit bir aracı haline getirmektedirler.

2- Afetler nedeniyle her yıl ortalama GSMH'nın %1 ile %3'ü arasında ekonomik kayıpla/afet zararıyla karşılaşan ülkemizde "Afetlerle Mücadele Fonu" oluşturularak zarar azaltıcı projelerde kullanılmalıdır. 6306 sayılı Kanunun 7inci maddesi ile oluşturulan "dönüşüm projeleri özel hesabı" bu Fona devredilmelidir.

3- Afet Mevzuatı 7269 Sayılı Kanun'un bütünleşik afet yönetiminin ana hatlarını içerecek şekilde gecikmeden yeniden düzenlenmelidir.

4- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde başlatılacak çalışmalar ile Ulusal İmar Mevzuatı, "Yapı Kanunu" ve "Şehircilik ve Planlama" olarak iki çatı yasa ekseninde yeniden yapılandırılmalı; ikincil mevzuatı yeniden oluşturulmalı ve afet mevzuatı ile bütünselliği sağlanmalıdır.

5- Ülkemizin kara ve deniz alanlarının bütününü kapsayarak, depremselliğini açığa çıkartacak araştırmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu araştırmalar daha fazla zaman kaybetmeksizin tamamlanarak; hem "Türkiye Diri Fay Haritası" hem de "Türkiye Deprem Tehlike Haritası" güncellenmelidir.

Ülkemizin jeolojik yapısı nedeniyle afet tehlikeleri açısından oldukça riskli olması nedeniyle zemin ve temel etütlerinin yapım, üretim ve raporlama süreçleri yapı denetim kuruluşlarının bünyesinde yer alacak jeoloji mühendisleri tarafından yerinde denetlenmelidir.

6- 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun yerine, insan merkezli toplumsal politikaların hayata geçirilmesini esas alan, bilim çevreleri, ilgili meslek odaları, yerel yönetimler ve halkın katılımı ile; rant odaklı olmayan, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkını sağlayan yeni yasal düzenleme yapılmalıdır.

7- Ülkemizde sayıları hızla artan yüksek yapıların, tasarımı ve deprem güvenliği açısından usul ve esasları düzenleyecek bir mevzuat için ivedilikle çalışma başlatılmalıdır.

8- Köprüler, barajlar, kıyı ve liman yapıları, kara ve deniz tünelleri, boru hatları, enerji nakil hatları, enerji santralleri, doğal gaz depolama tesisleri, hızlı tren ve otoyol gibi mühendislik yapılarının gerek yer ve güzergah seçimi gerekse projelendirme aşamalarında deprem/afet güvenliğine önem verilmeli, yeterli jeolojik-jeoteknik inceleme ve modelleme yapılmadan karar süreçleri işletilmemelidir.

9- Büyükşehir Belediyesinin kentsel/kırsal alt ve üst yapı hizmetleri (yol, su, kanalizasyon, köprü, baraj vb) ile binaların projelendirilmesi süreçlerinin doğru olarak yürütülmesinde gerekli olan jeolojik-jeoteknik etütlerin yapılması, kontrol edilmesi ve denetiminin sağlanması, kentsel su temini, yeraltı suyu kaynak ve rezervlerin araştırılarak ortaya konulması, yeraltı suyu havzalarının korunması, jeotermal kaynak ve doğal mineralli sulardan arzu edilen yararın sağlanması süreçlerinin doğru yürütülmesi ve geliştirilmesi için Büyükşehir Belediyeleri idari yapılanması içerisinde "Jeoloji-Jeoteknik Etütler ve Yeratısuları  Daire Başkanlığı" kurulmalıdır. Bu illerimizin sınırlarının değişmiş olması göz önüne alınarak, son çıkarılan yönetmeliklere uygun imar planlarına esas jeolojik jeoteknik etüt raporlarının tamamı ivedi şekilde tekrar revize edilmelidir.

10- Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) oluşturulduğu günden itibaren geçen zaman dilimi içinde zarar azaltma, ilk yardım, müdahale, sevk, idare ve koordinasyon, hasar tespitinde gösterdiği zafiyet dikkate alınarak yeniden yapılandırılmalı, kurumlar arası eşgüdüm ve koordinasyon kapasitesi artırılmalıdır.

11-Hızlı ve rant odaklı kentleşme, kentsel dönüşüm konusundaki sorunları İstanbul’u deprem zararları konusunda büyük bir risk altına sokmaktadır. İstanbul’daki kontrolsüz nüfus artışı ve plansız kentleşme kontrol altına alınmalıdır.

12- Çıkarılan Torba yasa maddesi ile, afetlere karşı güvenli yerleşim alanlarının belirlenmesine, nitelikli ve güvenli yapılaşmayı sağlamaya yönelik olarak Odalarımızın yaptığı ve ortadan kaldırılan kamusal mesleki denetim yeni mevzuat düzenlemesi ile yeniden tesis edilmeli, sahte mühendis ve mimarların iş yapması, standartlara uygun olmayan niteliksiz mühendislik hizmetleri verilmesi önlenmelidir.

1999 depremlerinden sonra afetlere karşı mücadele adına hiçbir şey yapılmadığı söylenemez. Ancak, aradan geçen 19 yıldan sonra bugün dahi hasarlı konutlarda ikamet ediliyor olması bile, yapılanların  "durumun idare edilmesinden" öte bir anlamı olmadığını açıkça göstermektedir. Geriye dönüp baktığımızda bu gün sadece bir arpa boyu yol aldığımızı görüyoruz.

Benzer acıları yeniden yaşamamak umuduyla, kamuoyunun bilgisine, saygılarımızla..."