Bahçeli’den AYM’ye: Ya ihanet kazanacak ya da millet iradesi ihaneti kazıya kazıya kökünden atacak

Bahçeli’den AYM’ye: Ya ihanet kazanacak ya da millet iradesi ihaneti kazıya kazıya kökünden atacak
MHP lideri Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında konuştu. Anayasa Mahkemesi'nin, HDP'ye yönelik kapatma davasında iddianameyi kabul etmesine ilişkin konuşan Bahçeli, "Ya ihanet kazanacak ya da millet iradesi ihaneti kazıya kazıya kökünden atacak" dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. 

Anayasa Mahkemesi'nin HDP hakkında kapatma davasına ilişkin iddianameyi kabul etmesine dair konuşan Bahçeli, "Anayasa Mahkemesi'nin davanın ilkini reddedip ikincisini kabul etmesi bize göre hayırlı bir gelişme, adaletin tecellisi açısından ümit vericidir. Açılmamak üzere kapatılmalıdır. Adalet hakimse terörizmin siyaset ayağı hiçbir ad altında açılmamak üzere kapatılmalıdır. Artık seçenek kalmamıştır, ya ihanet kazanacak ya da millet iradesi ihaneti kazıya kazıya kökünden atacak. " diye konuştu. 

Bahçeli, HDP İzmir il binasına düzenlenen saldırıda Onur Gencer tarafından katledilen Deniz Poyraz ile ilgili de konuştu. Bahçeli konuyla ilgili, "Öldürülen Deniz Poyraz'ın kim olduğunu ben size söyleyeyim, şehirden dağa çıkmak isteyen PKK sempatizanlarını terör kamplarına sevk eden milis işbirlikçisidir" ifadelerini kullandı.

Bahçeli'nin satırbaşları:

Ülkemizde demokrasinin temel zafiyetlerinden birini teşkil eden demokratik uzlaşma kültüründen mahrumiyet, hedeflenen siyasi istikrarın tesisi yönünde ciddi bir engel olmuştur. Partimiz yıllardan beri uzlaşma kültürüne vurgu yapmış, işbirliği yapıcı muhalefet ve yol göstericiliği yapan eleştiriler ile yeni bir siyasi anlayışın yerleşmesine ön ayak olmuştur.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yeni bir sayfa açılmış böylelikle siyasi ve ahlaki uzlaşmanın güzelliklerle dolu mecrasına geçilmiştir. Cumhur İttifakı'nın gayesi yeni sistemin kökleşmesini temin etmek, bunun yanında siyasetteki katılıkları yumuşatarak, kutuplaşmaları törpülemektir. 

1946'dan 2021 yılına uzanan bu zor ve sancılı süreçte demokrasi ve siyasi etik tartışmaları da gündemdeki sıcaklığını korumuştur. Demokrasinin yaşayıp, yeşerebileceği manevi iklimin vazgeçilmez ihtiyaçları temiz ve namuslu siyasetin, ahlaki temelleriyle demokratik meşruyetin hicapları gibi ana sorunlar, bu tartışmaların merkezinde yer almıştır. Geldiğimiz bu aşamada Türk demokrasisinin 75 yıllık yolculuğunda önemli mesafeler katedilmiştir. Mühürlü kalpler görmese de Türkiye'nin bahtı açık, milli birlik ve dayanışma ruhu düne nazaran daha sağlamdır. Amacı ülkeye ve millete hizmet olan siyasetin, ahlaki değerlerle bezenmesi bize göre bir mecburiyettir. Siyasetin ikbal aracı olarak görünmesi ve demokratik rekabete hizmet yarışı olan seçimlerin menfaat ve ihtiras yarışına dönüştürülmesi namuslu siyaset anlayışıyla örtüşmeyecektir. 

Kılıçdaroğlu ve CHP'yi hedef aldı

Cumhuriyet Halk Partisi'nin belediye başkanları çalıştayının açılışında konuşan Kılıçdaroğlu, geçmiş beyanları ile ters düşmüş baltayı taşa vurmuştur. Siyasi hıncına yenilen, menfaat hırsına boyun eğen, akli ve zihni melakeleri mefruş hale gelen bu zatın ne sözü sözdür, ne de millet yararınadır. Kılıçdaroğlu, ülke nüfusunun yüzde 54'ünün CHP'li belediyeler tarafından yönetildiğini dillendirmiştir. Kaldı ki, CHP'li belediyeler devletin hükmü şahsiyetinden bağımsız ya da özerk bir yönetim değildir. Bu belediyeler gökten zembille inmemiş, ya da Kılıçdaroğlu'nun terekesinden çıkmamıştır. Devlet içinde başka bir devlet varmış gibi değerlendirme yapmanın diğer bir şeklidir. Kılıçdaroğlu'nun ağzındaki bakla zehirlidir. 

Kılıçdaroğlu 11 Mart 2020'den 14 Haziran 2021'e kadar 1 milyon 465 bin haneye nakdi yardım yaptıklarını 1 milyon 200 bin hanenin borcu olmasına rağmen suyunu kesmediklerini duyurmuştur. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Dilerim ki azımız çok, eksiğimiz yok olsun. Kılıçdaroğlu bildiğimiz kadarıyla hazine bulmadı, mirasa konmadı. Ortaya çıkan faturayı da cebinden ödemedi. İhtiyaç sahipleri vatandaşımıza ne verildiyse helali hoş olsun. Milletimizden toplanan vergilerle muhtaçlara ulaşıldı, yardım bekleyenlerin elinden tutuldu. 

Biz demiyoruz her şey güllük gülistanlıktır, demiyoruz ki bir elimiz yağda bir elimiz baldadır. Fakat CHP yönetiminin anlattığı gibi kötümser bir tablo söz konusu değildir. Bizim askıda ekmek kampanyamızı tenkit edenler, askıda fatura uygulamasına geçtiler. Olsun, yapanı alkışlarız. 

Kılıçdaroğlu, 5 CHP'li belediyenin sanatçılara yardım yaptığını da söylemiştir. Peki bu sanatçılar kimlerdir? Kılıçdaroğlu'nun dost kataloğunda isimleri yazılı mıdır? Demokrasilerde iktidara dostlarla değil milletle ulaşılır. Acaba terörist Demirtaş, Kılıçdaroğlu'nun dostu mudur? Karayılan, Kılıçdaroğlu'nun dost kategorisindedir? Mesela Muharrem İnce, hala dostu mu görülmektedir? Kılıçdaroğlu'na tavsiyem, akşamları video çekip paylaşmak yerine merhum Zeki Müren'in 'eski dostlar' isimli şarkısını dinleyerek, kendisini avutmasıdır. 

Erken seçim 

Bugün dost olanın, yarın düşman olmayacağı garanti değildir. Kılıçdaroğlu dost desin kıvransın, biz millet diyeceğiz. "Erken seçimi daha çok biz iktidara gelmek için değil, bu millet beladan kurtulsun diye istiyoruz" diyen Kılıçdaroğlu, belanın iptiladan, iptilanın da müpteladan geldiğini unutmasın. Türk milletinin rotasından şaşmayacağını, dost diye düşmana ganimet olmayacağını, zilletle pekişmiş kafasına iyice soksun. 

'Devlet yönetimi adaletten kesinlikle taviz vermez'

Adalet bir sonuç değil, kutlu bir yolculuktur. Kuvvetsiz adalet, adaletsiz kuvvet iki büyük felakettir. Geçmişimizin adaletli hükmü tertemiz misalleriyle doludur. Türk milleti adaletiyle sivrilmiş, böylece adından gururla bahsettirmiştir. Biz dikene su verenlerden olmayacağız. Devlet, duyguyla değil akılla yönetilir. Tehdit ne denli çetin, ne kadar derin olsa da devlet yönetimi adaletten kesinlikle taviz vermez, vermemelidir. Terörle ve bölücülükle mücadele de aynen böyle olmalıdır. Bu mücadelede başarının önündeki engellerden en önemlisi terörizmle bölücülük arasındaki ilişkiyi anlamakta güçlük yaşayan çevrelerin var olmasıdır.

HDP'ye kapatma davası

Türkiye üzerinde oyun kuranların, yine bölücülük üzerinden yürüdükleri, ihanete teşne olan azınlığın ağızlarına bal diye zehir sürerek devşirdikleri net olarak görüşmüştür. HDP'nin PKK'dan, PKK'nın HDP'den farkı olmadığı gerçeği gün gibi ortaya çıkacaktır. Anayasa Mahkemesi'nin davanın ilkini reddedip ikincisini kabul etmesi bize göre hayırlı bir gelişme, adaletin tecellisi açısından ümit vericidir. Açılmamak üzere kapatılmalıdır. Adalet hakimse terörizmin siyaset ayağı hiçbir ad altında açılmamak üzere kapatılmalıdır. Artık seçenek kalmamıştır, ya ihanet kazanacak ya da millet iradesi ihaneti kazıya kazıya kökünden atacak. 

Kılıçdaroğlu, demokrasilerde parti kapatmak yanlış diyor kuşkusuz halt ediyor. HDP’yi savunuyor, bölücülüğün avukatlığına utanmadan soyunuyor. O dediği meşruiyet ve hukuk sınırları içinde faaliyet gösteren partiler için geçerlidir, HDP bunun dışındadır ve zaten parti marti de değildir. Adalet ve vicdan terazisi bu rezalete onay veremez, cinayet ve melanetleri normal göremez. HDP, pek çok vahim özelliğinin yanında Türk demokrasisine biçilmiş kefen, doğrultulmuş silah, tuzaklanmış patlayıcı, döşenmiş mayındır. Ve HDP kapatılmalıdır, bu örgütün bölücü yöneticileri hakkında hukuk ve adalet tesirini mutlak surette göstermelidir.

Boğaza nazır şatafatlı mekânlarda, sıcak kumların üzerinde, magazinleşmiş hayatlarının derinlerine sinmiş aşağılık kompleksleri eşliğinde, demlene demlene demokrasi edebiyatı yapanlara hayat çok parlak, dünya bunlara çok güzeldir. Lüks otellerin lobilerinde “bu kadar oy alan bir parti kapatılır mı, Türkiye’nin çivisi çıktı, bu ülke nereye gidiyor” ahkamı kesenlerin yedikleri önünde yemedikleri arkalarındadır.

İnsanın haya perdesi yırtıldı mı, kalbi taşlaştı mı olması beklenen tamamıyla bu kokuşmuşluktur. Meseleyi demokrasiyle telif ve tercüme etmeye çalışanlar, bir saatliğine de olsa bu vatanın yalçın kayalarında, karlı ovalarında, buz kesmiş gecelerinde ellerine silah alıp nöbete girsinler de görelim adamlıklarını? Bu vatanı korumak yalnızca ve yalnızca Anadolu’nun kavruk yüzlü yiğitlerinin mi sorumluluğu altındadır?

Nerede bu yüz karası televoleciler, nerede bu eğlence dolu gecelere akan kimliksizler, ne yapıyor bohem hayatın lekeli müdavimleri? Millet salgınla boğuşurken İzmir Alaçatı’da, Bodrum Yalıkavak’ta, İstanbul Nişantaşı’nda nasıl caka satıyorlarsa, buyursunlar saltanat sürdükleri bu vatanın külfetine de bir zahmet katlanmayı denesinler. Dilemem ama, ailelerinden birisi teröre kurban gitseydi, yine böyle abuk sabuk konuşmaya yürekleri elverecek miydi?

HDP İzmir İl Binası'na saldırı

İzmir HDP İl Binası'na yapılan hunhar saldırı ve suikast elbette şiddetli bir provokasyon, alçak bir komplo olarak değerlendirilmelidir. HDP İl Binasına yapılan saldırıda süreci başka bir noktaya taşımıştır. Saldırganın ifade tutanağı uyanık bir şuurla analiz edildiğinde meczup olmadığı, tek başına hareket etmediği hemen fark edilecektir. Öyle bir gün seçilmiştir ki, binada tek bir HDP'li yönetici yoktur. Hatta planlı bir toplantıda iptal edilmiştir, tıpkı Ankara Garı patlamasında, Suruç Katliamı'nda olduğu gibi HDP'liler arazi olmuşlar, birden bire kayıplara karışmışlardır. Cinayete kurban giden Deniz Poyraz'ın masada yarım bıraktığı kağıt bardaktan içtiği çay ile yediği domates ve zeytin, Türkiye alehtarlarının propaganda malzemesi olarak kullanılmıştır. Katilin ise bozkurt işareti yapan, silah tutan fotoğrafları sanki bir yerlerde hazır bekletiliyormuş gibi anında servis edilmiştir. Yani bir kuşla birden fazla kuşun vurulması hedeflenmiştir. Bu katil gerçekte kimdir? HTS kayıtları çıkarılmış mıdır? Bağlantıları kimleri ve nereleri işaret etmektedir? Provokasyonun içinde derin PKK'nın, yabancı istihbarat örgütlerinin parmağı var mıdır? HDP'yi masumlaştırıp, partimizi, Cumhur İttifakı'nı suçlamak üzere yapılan bu cinayetin önü arkası, altı üstü sonuna kadar araştırılmalıdır. 

CHP, HDP, Halk TV yazı ve haberleriyle tahrik kampanyasının medya ayağını teşkil eden kiralık yazar ve gazeteciler hem soruşturma hem de kovuşturma süreçlerine, alacakları özel bir izinle müdahil olmalı ve olayın iç yüzünün aydınlanmasına cesaretleri varsa hizmet etmelidirler. Biz bu cinayeti reddediyoruz. 

Kılıçdaroğlu, 'Deniz'i öldürdüler, istiyorlar ki bu ülkede hiçbir genç mutlu olmasın' sözlerini neye dayanarak söylemiştir. Haydut devlet nedir? Hangi hakla, hangi cüretle böyle konuşabilmiştir. 

Bu olayın sonucunda, Türkiye’yi haydut devlet durumuna düşürmek isteyenler olduğunu açıklayan Kılıçdaroğlu, ne dediğinin şuurunda mıdır? Aklı başında mıdır?

Haydut devlet nedir? Uluslararası hukukun tek bir sayfasını okumadan kulaktan dolma ifadelerle nasıl ve hangi hakla, hangi cüretle, hangi tespitle böyle konuşabilmiştir? Son yıllarda uluslararası literatüre giren başarısız devlet, rantiye devlet, düşmüş devlet, haydut devlet gibi kavramlar genellikle hedef ülkeleri yalnızlaştırmak için kullanılmaktadır.

Haydut devlet, küresel kapitalist sisteme uyum sağlamaya direnen, nükleer silah kapasitesini geliştirmeye çalışan, uluslararası terörizme destek veren ve ABD’nin hayati çıkarlarını tehdit eden devletler için söz konusudur.

Genellikle diğer ülkelerle diplomatik ilişki kurmaktan kaçınan bu devletler, politik veya ekonomik yaptırımlara, hatta askeri müdahalelere uğrama potansiyeline sahiptirler. İzmir’deki cinayetin ardından Türkiye’ye pusu kurmak isteyen gerçek haydut devletler yok mudur? Kılıçdaroğlu, kime hizmetle memur edilmiş, akıl hocalığını kimler devralmıştır? Partiler üstü bir anlayışla tesis edilen, milletimizin özlemlerini ve devletimizin dik duruşunu teyit eden dış politikayı 180 derece değiştireceklerini söyleyen bu gafilin ağzından çıkanı kulağı duymuş mudur? Hepsini geçtik de, HDP eşbaşkanları tahrip edici konuşmalarını yaparken katil devlet sloganları atan alçakları kimler doldurmuş, bu karanlık güruh kimlerin dolduruşuna gelmiştir? Kılıçdaroğlu’na haydut devlet kavramını söyletenler bu işin neresindedir?

Açık seçik söylüyorum, Türk devleti egemen ve haysiyet sahibi bir devlettir, katil ithamları ise soysuzluktur. Öldürülen Deniz Poyraz’ın kim olduğunu ben size söyleyeyim, PKK’nın kırsal katılım sorumlusu, şehirden dağa çıkmak isteyen PKK sempatizanlarını terör kamplarına sevk eden halkanın içinde yer alan milis işbirlikçidir.

Milis işbirlikçi, köy, kasaba ve şehirlerde yalnız ve sahipsiz görülen kişileri terör örgütüne devşirmek için çalışan, örgütün hain eylemlerine yardım ve yataklık yapan terörist demektir. Bu milis işbirlikçinin babası ise duyan herkesi şok eden açıklamalarda bulunmuş, bir nevi canlı bomba gibi patlamıştır.

“Deniz benim Deniz’im değil, Kürdistan’ın Denizi’dir. Biz dağlarda direnen aslanlara borçluyuz. Şu anda düşmanın tank ve toplarının önünde direniyorlar. Biz ne kadar bedel de versek halen onlara borçluyuz. Allah gerillaya güç kuvvet versin, mertebelerini yükseltsin.”

Herkesi ikaz ediyorum, hiç kimse, “ne yapsın acısı var, ne dediğini bilmiyor,” saptırmasına heves etmesin. Böylesi bir bahaneye de sarılmasın. İzmir’in göbeğinde bir PKK’lı arayıp da bulamayacağı bir propaganda imkanı yakalamış, bunu da şerefsizce kullanmıştır. Dağda bir aslan biliriz, o da şerefli Türk askerimiz, şerefli Türk polisimiz, şerefli güvenlik korucularımızdır. Diğer eli silahlı vaziyette dağlarda gezenler de görüldüğü yerde indirilecek açık hedeflerdir ve çakalın insan suretleridir.

PKK’lı milis işbirlikçilere hakkı yenmiş garip gureba, mağdur ve mazlum muamelesi yapan köksüzlere soruyorum, suçsuz günahsız, güzeller güzeli Aybüke öğretmenimiz şehit edilirken nerelerdeydiniz? Nereye sinmiştiniz? Hiç sesiniz çıkmış mıydı?

Şerefiniz kadar konuşun desem, bunların hiçbirisinin ağzını bıçak dahi açmaz, açamaz. Sol örgütler, emek ve meslek örgütleri, barolar, CHP, HDP, TKP, TİP, EMEP, KESK, DİSK, Halkevleri, alayınıza milletim adına soruyorum, Deniz Poyraz’a sahip çıktığınız kadar bu milletin çocuklarına, bu vatanın onurlu evlatlarına sahip çıkabildiniz mi?

Müşfik bir seslenişiniz, sevgi dolu bir dokunuşunuz görüldü mü? Aziz şehitlerimize rahmet dilemenizi bıraktık da, terörü kınayacak tek bir kelam edebilecek insaf ve iffeti sergileyebildiniz mi?

Kürt kökenli kardeşlerim, biz sizi Allah için seviyoruz, bağrımıza basıyoruz. Aramızda hiçbir fark yok, inancımız bir, irademiz bir, istikbalimiz bir, geçmişimiz bir, bayrağımız bir, devletimiz bir, milletimiz bir, mukaddesatımız bir, acımız bir, anımız bir. Kan içen vampirlere sırtınızı dönün, bu teröristlere şamarı indirin, birliğimizi ve dirliğimizi bozmak isteyen iç ve dış mihraklara millet sevdasıyla özdeşleşmiş tarihi gücünüzü gösterin. Şayet birileri Türk-Kürt çatışmasının düşünü kuruyorsa, gök girsin kızıl çıksın ki, bu düşten kabusla uyandırmak bizim için hayat memat konusu olacaktır.

Kılıçdaroğlu’na diyorum, yabancı dostlarının tuzağına düşme, zira başaramayacaksın. HDP’nin eşbaşkanlarına sesleniyorum, emperyalist efendilerinize aldanmayın, zira başaramayacaksınız. İP’in ve diğer marjinal partilerin başkanlarını uyarıyorum, ona buna ümit bağlamayın, melun amaçlarınıza kesinlikle ulaşamayacaksınız.

Set olacağız, bariyer olacağız, baraj olacağız, kale olacağız, sur olacağız, duvar olacağız, Plevne’deki direniş, Kocatepe’deki dirayet, Çanakkale’deki şehadet olacağız, zilletin önünü keseceğiz, oyunlarını bozacağız. Bayrak olacağız, sancak olacağız, vatan olacağız, düşmeyeceğiz, Türkiye’yi kesinlikle düşürmeyeceğiz.

Bir olacağız, kardeş olacağız, büyük bir aile olacağız, Türk milletinim kahramanca duruşuyla ayrık otlarını kurutup bölünme umudu taşıyanları hayal kırıklığına uğratacağız. Mert olacağız, ahlaklı olacağız, erdemli olacağız, tavizsiz olacağız, adam gibi adam olacağız, serdengeçti bir yürekle Türkiye’yi sonuna kadar muhafaza ve müdafaa edeceğiz.

 

 

Etiketler :