'Asrın felaketi’ değil, ‘Asrın cinayeti’

'Asrın felaketi’ değil, ‘Asrın cinayeti’
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, 10 ilde büyük yıkıma ve çok sayıda can kaybına neren olan Kahramanmaraşlı merkezli depremler nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirdi.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Kalbi betonlaşmış Erdoğan, bir an evvel acıların üstüne beton dökme hazırlığında. 21 yıldır ülkenin başında, şimdi çıkmış, hiç sıkılmadan, ‘Bir yıl daha bana görev verin’ diyerek kendini acındırmaya çalışıyor. Teşbihte hata olmaz. Apartmanınızı 20 yıldır aynı yönetici yönetiyor. 20 yıl boyunca ‘Asansör bozuk’ diyerek tüm apartmandan para topluyor, ama bir türlü asansörü tamir ettirmiyor ve bir gün asansörün halatı kopuyor. İçindekiler hayatını kaybediyor. Yönetici, yitirilen insanların hesabını vermek yerine, ‘Bana bir yıl daha müsaade edin, vallahi size söz, asansörü tamir ettireceğim’ diyor. Ne cevap verirsin aziz milletim? Hadi oradan. Artık çek git Erdoğan” dedi.

Faik Öztrak, bugün CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Öztrak, şunları söyledi:

'Acımız üzüntümüz çok büyük'

Bugün, depremde 19’uncu gün. Şu ana kadar 43 bin 556 yurttaşımızı kaybettik. Cenazelerimizin gerçek sayısını ise hâlâ bilmiyoruz. Acımız, üzüntümüz çok büyük. Ruhlarımız yaralı, yüreklerimiz yangın yeri. Yüreklerdeki bu yangın da kolay kolay küllenmeyecek. Kaybettiğimiz yurttaşlarımıza bir kere daha Allah’tan rahmet diliyoruz. Yaralanan yurttaşlarımıza acil şifa diliyoruz. Tüm milletimize başsağlığı diliyoruz. Bu deprem felaketi bir kez daha gösterdi ki milletimiz, çok büyük bir millettir. İnsanımızın karakteri asildir. Felaketi duyar duymaz çıplak elleriyle, tırnaklarıyla enkaza koşan, taş kaldıran binlerce gönüllüye, aslan parçası gençlerimize şükran borçluyuz. Yine bölgeye yardım için yarışan, gecesini gündüzüne katan sivil toplum kuruluşlarına, uykuyu unutan devlet kurumlarımızın fedakâr personeline ve elbette güvenlik kuvvetlerimize müteşekkiriz. Yine, ülkemize arama kurtarma ekiplerini gönderen, adını tek tek sayamayacağımız 88 ülkeye, ayrımsız, istisnasız şükranlarımızı sunuyoruz. Tabii kendi acımızdan komşumuzun acısını paylaşmaya fırsat bulamadık. Deprem, bizimle beraber Suriye Arap Cumhuriyeti’ni de vurdu. Dün Sayın Genel Başkan’ımız Kemal Kılıçdaroğlu, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a bir taziye mektubu göndererek Suriye halkının acısını paylaştı. Uzunca bir süredir bir hakikatin altını çizip duruyoruz.

'2020’de Covid salgınında gördük; saray hükümetinin ilk işi, millete Iban numarası atmak oldu'

Türkiye’miz, ucube tek kişi yönetimine geçtiğimiz 2018 yılından bu yana iki büyük krizi iç içe yaşıyor. Bir tarafta devlette yönetim krizi, diğer tarafta ekonomik kriz, milletimize çok ağır bedeller ödetti, ödetiyor. 2018’den bu yana yaşanan her acı olayda, devlet yönetimindeki zafiyet kendini daha da gösteriyor. Milletimizin canına, malına mal oluyor. Ekonomi yönetimindeki zafiyet ve kusurlar ise milletimizin cüzdanını, mutfaktaki tenceresini boşaltıyor. 2020’de Covid salgınında gördük; saray hükümetinin ilk işi millete IBAN numarası atmak oldu ama aynı yönetim, milletimize 5 maskeyi ücretsiz dağıtamadı. Binlerce insanımızı kaybettik. Peki ne yaptılar? Ölüm istatistiklerini milletten sakladılar. Düne kadar da bu istatistikleri açıklamadılar. Milletimiz depremin acılarıyla boğuşurken dün, 2020 ve 2021 yıllarında 87 bin 334 yurttaşımızı salgında kaybettiğimizi açıkladılar. Bu, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığından 5 bin vefat daha fazla.

'Depremin 19’uncu günü ve hâlâ deprem bölgesindeki bazı yerlerde çadır, tuvalet, banyo yok'

Çukurova’da ‘Acıyı acıyla yuğmak’ diye bir tabir vardır. Salgında millete İBAN numarası gönderenler, adeta deprem acısıyla salgının acısını yuğmaya kalktılar. Yine, 2021 yazında Batı Karadeniz’i sel vurdu. Onlarca insanımız selde boğuldu. Selden birkaç gün önce Somali’ye 30 milyon dolar hibe eden Erdoğan, selden sonra yine milletimize IBAN gönderdi. Bunların afrasına tafrasına bakarsanız hac farz olmuş, ama yaptıklarına bakarsanız zekâta muhtaçlar. 2021 yazında, bu sefer güneyimizde ormanlarımız yandı, kül oldu. Yurttaşlarımız çıplak elleriyle orman yangınlarına müdahale etti. Ankara’da uçan sarayları olan kibir abidesi, yangın söndürmek için uçak uçuramadı ve 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem felaketlerinde 11 ilimiz yıkıldı. Milletimiz enkaz altında kaldı. 43 bin 556 canımızı kaybettik. Yüzbinlerce yurttaşımız evsiz, yurtsuz kaldı. Kendi keyfi için ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyerek Beştepe’de, Ahlat’ta, Marmaris’te, İstanbul’da saray koleksiyonu yapanların elinde, afette dağıtılacak çadır stokumuz olmadığı anlaşıldı. Bugün depremin 19. günü ve hâlâ deprem bölgesindeki bazı yerlerde çadır yok, tuvalet yok, banyo yok.

'20 yıl ülkeyi yönetenler, milletimizi güvenli şehirlerde yaşatamadı'

Enkazın altından çıkanların cenazesine kefen bezi bulamayanlar, milletin dirisine de çadır bulamadılar. Daha birkaç hafta önce ‘Türkiye yüzyılı’ diyenler, liyakatsizlikleriyle, beceriksizlikleriyle, kifayetsizlikleriyle, kibirleriyle ülkemize ‘yüzyılın felaketini’ yaşattılar. Türkiye’yi şantiyeye çevirmekle övünen bu öngörüsüz, liyakatsiz, kendini beğenmişlerin elinde Türkiye’miz, koskoca bir cenaze evine döndü. Bir devletin itibarı, yöneticilerinin zenginliğiyle, saraylarıyla, uçaklarıyla, binlerce korumasıyla, araç konvoylarıyla değil, insanlarına ve insan yaşamına verdiği değerle ölçülür. Çünkü insan yaşarsa devlet de yaşar. 20 yıl ülkeyi yönetenler, milletimizi güvenli şehirlerde yaşatamadı. İnsanların bütün birikimlerini verip satın aldıkları evler, vatandaşlarımıza mezar oldu.

‘Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.’ Bu ülkede kimliksiz, kefensiz on binlerce insanımızı sıra sıra toprağa verdik. Battaniyelere, yem ve çöp torbalarına sarılı cansız bedenler toprakla buluştu. İşte 20 yıllık bir yönetimin milletimize reva gördüğü son, bu oldu. On binlerce yurttaşımız, ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyen, deprem için hiçbir hazırlık yapmayan, yaşadığımız kentlerin güvenliğini sağlamayan, evlerimizi depreme dayanıklı hale getirmeyen, elindeki görülmemiş imkanları kentsel dönüşüme değil, ranta ve şatafata harcayan, oy almak için imar afları çıkaran bu sorumsuz hükümet yüzünden canından oldu. On binlerce vatandaşımız, sarayın yandaşlarına rant sağlama ihtirasının, kendine yakın iş insanlarını, müteahhitleri denetlemeyerek, kayırarak, ranta boğarak kendi zenginini yaratma stratejisi nedeniyle hayatını kaybetti. İşte yaşananlar ortada.

'Otelin sahibi aile, Adıyaman’da Ak Parti’ye yakınlığıyla biliniyor'

Adıyaman’daki otel, önce apartman olarak yapılmış. Kabası bittikten sonra inşaat durmuş; kar, yağmur, güneş altında, yarı yapılı halde 10 yıl beklemiş. Sonra bu kaba inşaatı alan aile, çürümüş binayı süslemiş, püslemiş otel yapmış. Bina, yapı denetiminden geçememiş, mühürlenmiş. Sonra ne olmuşsa olmuş, birileri devreye girmiş, otel hizmete açılmış. Otelin sahibi aile, Adıyaman’da AK Parti’ye yakınlığıyla biliniyor. Sahiplerden biri, Adıyaman Belediye Meclisi’nin önceki dönemde AK Partili üyesi. Bir diğeri, Erdoğan Ailesi’ne ait TÜGVA’da Adıyaman Yüksek İstişare Kurulu üyesi. Sonuç; çöken binada Kıbrıs’tan voleybol turnuvası için gelen ortaokul talebesi yavrular, aileler, öğretmenler; 65 can hayattan koptu. Buradan açıkça ifade ediyoruz. CHP, hayatını kaybeden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelen evlatlarımızın da haklarını savunmaya devam edecek. Yine, Gaziantep Nurdağı’nda, bir başka AK Partili Belediye Meclis üyesinin müteahhidi olduğu binalar, depremde yerle bir oldu. Bu partili müteahhit, belediye meclisine seçilmeden önce, AK Partili Belediye Başkanı’nın yakınlarıyla beraber Nurdağı’nda lüks siteler yapmış. Bu şahıs, sadece belediye meclisi üyesi de değil, aynı zamanda imar komisyonunun da başkanı. Yani kuzu, kurda emanet edilmiş. Sonuç; bu müteahhidin yaptığı pek çok site depremde yerle bir oldu. Beton yığınlarının altında yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu AK Partili müteahhit, şimdi ortada yok, kaçmış. Bu kaçan müteahhit Erdoğan’a soruluyor, Erdoğan da sorudan kaçıyor. Bu ülkede tasfiye etmemiz gereken çürümüş zihniyet işte budur. Siyaset ve zenginleşme, makam ve mevki için değil, millete hizmet için yapılmalıdır. Ama 20 yıldır siyasetinin finansmanını siyaset-inşaat-rant üçgeninde yapan bir zihniyet, bunları anlayamaz, idrak edemez.

'Ülkemiz acıya boğulmuşken bunlar makamlara, mevkilere doymuyorlar'

On binlerce vatandaşımız, sarayın ‘liyakat’ değil ‘sadakat’ diyen anlayışı sonucunda, doğru düzgün bir afet müdahale planı yapamadığı için öldü ama ülkemizi cenaze evine döndüren saray sosyetesi hâlâ mansıp peşinde koşuyor. Ülkemiz acıya boğulmuşken bunlar makamlara, mevkilere, üçer, beşer maaşa bir türlü doymuyorlar. İşte son örnek, Fatma Betül Sayan Kaya’nın kardeşinin atama kararı. Eski Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, ailesine bakmaya devam ediyor. Bakanın kız kardeşi, Dışişleri Bakanlığı Bilgi Teknolojileri Genel Müdürlüğü’ne genel müdür olarak atanmış. Ülkede ne kadar makam mevki varsa Sayan kardeşlerin emrine amade.

Yine bir başka aile içi atama; bu da Nükleer Düzenleme Kurulu üyeliğine yapılan atama. AK Partili eski vekilin oğlu, Nükleer Düzenleme Kurulu’na atanıyor. Millet can derdindeyken bunlar mansıp derdinde. Bir de bunlar yaşanırken devletin deprem bölgesine atadığı koordinatör vali, ‘Memurların, işçilerin hepsi bir aylık maaşını almasın, devlete bağışlasın’ diye memura, işçiye ahkam kesiyor. Ne diyelim? Allah bunlara akıl fikir versin.

Yaşadığımız ‘Asrın felaketi’ değildir, ‘Asrın cinayetidir’

On binlerce yurttaşımız, sarayın adam sendeciliği, vurdumduymazlığı, görevini ihmal etmesi, görevini savsaklaması nedeniyle öldü, evsiz barksız kaldı. Bu kürsüden günlerce belge üstüne belge açıkladık. Bilim insanları uyarmış. Devletin dürüst bürokratları uyarmış. Sivil toplum kuruluşları uyarmış. ‘Burada çok büyük bir deprem olacak, tedbir alın’ demiş. Yani bu felaket, bağıra çağıra gelmiş. Ama sarayın kibirlisi, kulağının üstüne yatmış, üç maymunu oynamış. Yurttaşlarımızın en temel hakkı olan ‘yaşam hakkını’ taammüden ellerinden almış. 6 Şubat 2023 Pazartesi günü, bu topraklarda, işleneceği önceden açıkça duyurulan, failini ve maktulünü herkesin bildiği bir cinayet yaşandı. Şimdi bu cinayetin failleri, kendilerinden başka herkesi suçluyor. ‘Asrın felaketi’ diyerek suçlarının, kabahatlerinin, sorumluluklarının üstünü örtmeye çalışıyorlar. Yaşadığımız, asrın felaketi değildir, asrın ihmalidir, asrın cinayetidir, asrın ihanetidir. Ama pişkinlik, bunların en büyük sermayesi.

Atama İçişleri Bakanı, depremin ilk günlerinde, kendi yönetimindeki AFAD hakkında, ‘AFAD'ın toplam personel sayısı 7 bin 300'dür. Takdir edilir ki 7 bin 300 personelle Türkiye'deki bu büyük afeti veya herhangi bir afeti, altını çiziyorum, herhangi bir afeti yönetebilmek mümkün değildir’ dedi. Sonra aynı atama İçişleri Bakanı, altında kaldığı depremin şokunu atlatınca çıktı, ‘Eğer Türkiye çok uzun zamandır bu hazırlıkları yapmamış olsaydı büyük bir kaos ile karşı karşıya kalırdı’ dedi. Bu sözlerin hangisi doğru? Millet yaşadığına mı, yoksa bunlara mı inanacak? Milletimiz, 48 saat enkazın altında bir başına kaldı. ‘Nerede bu devlet’ yakarışları arşa yükseldi. Asker sahaya zamanında sürülmedi. Madencilerimiz hızla bölgeye taşınamadı. Fay hattının üstüne yapılan yollar, havalimanları çöktü. Bölgeye ulaşım kitlendi. İletişimin çöktüğü bir anda, sosyal medyaya karartma uygulandı. Daha önceki depremlerden biliyoruz ki böyle bir anda sahra hastanesi, mutfağı ve çadırlar, en geç 6 saatte kurulabilirdi. Kurulamadı. Enkazın başında yakınlarının çığlıklarını duyan vatandaşlarımız, arama-kurtarma ekiplerini günlerce bekledi. Enkazın başına giden iş makineleri operatörlerle, operatörler iş makineleriyle buluşturulamadı. Koordinasyonsuzluk nedeniyle en kritik altın saatler heba edildi ve enkaz altındaki insanlarımız, ‘Sesimi duyan var mı’ diye bağıra bağıra yaşama veda etti.

'Ekşi sözlük, sorgusuz sualsiz erişime kapatıldı'

Beyler hazırlıklı olmasalarmış kaos yaşanırmış. Ne kaosu? Milletimize kıyameti yaşattınız. İlk gün itiraf ettiğiniz gibi; yaşadıklarımız, herhangi bir afeti yönetecek bir hazırlığınız olmadığını gösterdi. O zaman ne yapacaksınız? Elinizi tutan yok. İstifa mektubunuzu yazacaksınız. Tabii bunların saray rejiminde sistemin temel direği yalan, dolan ve yasaklar. Beceriksizlikleri ifşa olmasın, eleştiri yapılmasın diyerek sosyal medyayı kararttılar. Facebook’tan daha eski olan, gençlerin bir araya geldiği Ekşi Sözlük, sorgusuz sualsiz erişime kapatıldı.

'RTÜK’ün hukuk müşaviri, ilhan taşçı’nın muhalefet şerhini çıkardı'

Yetmedi, TELE 1, RTÜK eliyle karartıldı. Halk TV, Fox TV’ye cezalar yağdırıldı. Yetmedi, RTÜK’ün hukuk müşaviri, TELE 1 ile ilgili dosyayı mahkemeye gönderirken içinden İlhan Taşçı’nın muhalefet şerhini çıkardı. Mahkemeye eksik dosya gönderdi. Bu hukuk müşaviri derhal görevden alınmalıdır. Ayrıca baroları da bu hukuk müşaviriyle ilgili göreve davet ediyoruz. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, gerçeklerin ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu var.

'Biz, hâlâ devletin bu kadar acze düşürüldüğünü düşünmek istemiyoruz'

Dün, gazeteci Barış Terkoğlu da yazdı. Bakanlık da şu ana kadar yalanlamadı. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, deprem olduktan sonra şu resmi yazıyı muhataplarına göndermiş. Deprem sabah 4:17’de olmuş. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, deprem akşamı mesai bitimine kadar, arama-kurtarma ve yardım çalışmalarına destek olmak üzere ülkedeki şirketlerden hava araçlarının durumunu bildirmelerini istiyor. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün yazdığı yazıdan, Adıyaman’da deprem yaşandığından devletin o saat itibariyle haberi olmadığını görüyoruz. Gönderilen resmi yazıda, depremin vurduğu iller arasında Adıyaman’ın adı bile sayılmamış. Şimdi Adıyamanlılar, ‘Depremde yalnız bırakıldık’ derken haksız mı? Bu nasıl deprem hazırlığı? Hazırlık dediğiniz böyle mi olur? Hazırlık, depremden önce yapılır, depremden sonra değil. Şirketlerin elinde ne kadar sabit kanatlı, ne kadar hareketli kanatlı hava aracı var? Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün elinde bunların bir kütüğü, bir listesi nasıl olmaz? Biz, hâlâ devletin bu kadar acze düşürüldüğünü düşünmek istemiyoruz. Mutlaka bir izahat bekliyoruz ama atalarımız ne demiş? ‘Ön teker nereye giderse arka teker de oraya gider.’

'Azıcık bu millete karşı sorumluluk duygunuz kaldıysa küfretmeyin, istifa edin'

Sarayın kibirli başı Erdoğan, önce çıktı, ‘Bu deprem kader planı’ dedi. Sorumluluğu Yüce Allah’a yıkmaya kalktı. Tedbir almayan, tevekküle sığınmaya kalktı. Olmadı, sonra milleti not etmeye kalktı. Oysa devleti yönetsin diye iş başına getirilenler, milleti not edemez. Çünkü millet, bizzat işverendir, patrondur. Asıl millet, ‘Devleti 5 yıllığına yönet’ diyerek iş verdiklerinin notunu verir. Sandıkta da eline tasdiknamesini tutuşturur. Ama sarayın kibirlisinin gözü o kadar dönmüş ki işi millete küfre kadar götürdü. Bununla da yetinmedi, en sonunda sorumluluğu milletin üstüne bıraktı. Şu cümleye bir bakın; ‘Vatandaşlarıma diyorum ki bize yeni bedeller ödetmeyin. Bu kentsel dönüşümü yapmamız lazım.’ Kentsel dönüşümü rantsal dönüşüme çeviren sensin. Millete sağlam evler yaptırtmak yerine, yandaşa rant yaratmanın peşine düştün. Şimdi suçlu millet mi oldu? Ortada 43 bin 556 cenazemiz var. Anasız babasız kalan evlatlarımız, evlatsız kalan analar, babalar var. Yüz binin üzerinde yaralımız var. Ama ortada tek bir istifa yok. Onun yerine, millete bol bol tehdit var, hakaret var, küfür var. Söze karşı küfür, acizliktir. Küfredenin söyleyecek sözü yok demektir ve testinin içinde ne varsa dışarı o sızar. Biz, tarih kürsüsünden yaşadıklarımıza bakıyoruz ve küfre düşenlerde suçluların telaşını görüyoruz. Bizim küfredenlere diyeceğimiz bellidir. ‘Küfretme, istifa et.’ Azıcık bu millete karşı sorumluluk duygunuz kaldıysa küfretmeyin, istifa edin. Zaten soruşturmanın selameti açısından, milletimiz sandıkta sizi görevden alacak. Tıpış tıpış evinize gönderecek. Bu ülkede artık Erdoğan Şahsım Rejimi iflas etmiştir. Erdoğan devri bitmiştir. 20 yıllık muktedir dekoru, bu depremle beraber enkaz altında kalmıştır. Bu siyasi enkaz, sandıkta kaldırılıp atılacaktır. Bu iktidarı değiştirmek işin kolayıdır, ama zor olan zihniyeti değiştirmektir.

'Siyaset-inşaat-rant şeytan üçgenini kırıp atacağız'

Coğrafya kaderse biz, bu kadere teslim bayrağı çekmeyeceğiz. Bu kadere vatandaşlarımızı teslim etmemek için aklın, bilimin gerektirdiği her türlü tedbiri alacağız. Kültürümüzü, estetiğimizi akılla, bilimle, liyakatle birleştireceğiz. Coğrafyamızın gerçekleriyle uyumlu hem güzel hem de güvenli şehirler inşa edeceğiz. Depreme dayanıklı binalar yapacağız. Deprem ve sonrasında, kimseden izin, icazet ve talimat beklemeden derhal hareket edebilmek için, hangi kurumların neleri, nasıl, ne zaman yapacağını önceden belirleyen protokolleri hazırlayacağız. Kısa vadeciliği, köşe dönmeciliği, rant hırsını bu topraklarda bitireceğiz. Siyaset-inşaat-rant şeytan üçgenini kırıp atacağız. Bu şeytan üçgenine daha fazla kurban vermeyeceğiz.

'Depremin toplam maliyeti 100 milyar doları aşıyor'

Yaşadığımız deprem felaketinde insani kayıplarımız kadar maddi kayıplarımız da büyük. Ama dün baktık, Merkez Bankası, faizi yüzde 9’dan yüzde 8 buçuğa çekerken depremin olası ekonomik etkilerini de küçümsüyor. Deprem, yakın dönemde ekonomik aktiviteyi olumsuz etkilese de orta vadede ekonomik performans üzerinde kalıcı etki yaratmazmış. Ne diyelim, Allah şunlara verdiği aklı bir günlüğüne bize de verse de en azından bir gece rahat rahat uyuyabilsek. Milli gelir, işgücü kaybı, sermaye stokundaki kayıplar, telef olan büyük ve küçükbaş hayvanlar, otomobil, mobilya-ev eşyası gibi kayıplar; bunları alt alta koyduğumuzda, depremin ekonomik maliyeti 75 ila 85 milyar dolar civarında. Buna bir de depremde kaybettiğimiz insan kaynağımızı, kıymetli beşeri sermayemizi eklersek depremin toplam maliyeti 100 milyar doları aşıyor. Bunlar, bizim ilk tespitlerimiz. Ama hiçbir vatandaşımızın kaygısı olmasın. Elbette depremde yitirdiğimiz canları geri getiremeyiz. Sayılı gün kaldı, bu depremde vatandaşlarımızın kaybettiği ne kadar mal varsa; evinden arabasına, ev eşyasına, enkaz altında kalan alyansına kadar, yitirdiği her şeyi biz yerine koyacağız. Bölgede tarımı, sanayii, turizmi, hizmetleri, hasılı topyekûn üretimi biz ayağa kaldıracağız. Hiç kimseyi aç, açık bırakmayacağız. Deprem bölgesine yönelik kapsamlı bir bölgesel kalkınma stratejisini, seçimden hemen sonra uygulayacağız. Hatay başta olmak üzere, bölgenin demografik yapısının değişmesine asla müsaade etmeyeceğiz.

'Önce rant değil, önce millet diyebilecek misiniz'

Millet İttifakı olarak, artık biz hazırız. İşte Ortak Politikalar Mutabakat Metni’miz. Erdoğan da bu metinden kırpıp kırpıp kopya çekmeye başlamış. Biz, ‘Şehircilik ve Afet Bakanlığı’ kuracağımızı, deprem felaketinden bir hafta önce bu dokümanla açıkladık. Şimdi öğreniyoruz ki Erdoğan da Afet Bakanlığı kurmayı düşünüyormuş. Sizin kurduğunuz Afet Bakanlığı’ndan ne olur? Siz, bu programla ortaya koyduğumuz zihniyet değişikliğini gerçekleştirebilecek misiniz? Önce rant değil, önce millet diyebilecek misiniz? Zulüm değil, bilim diyecek misiniz? Ben değil, biz diyebilecek misiniz?

İstanbul depremine karşı ‘Hayat istanbul projesi’ni başlatacağız

Hep diyoruz; çoklu organ yetmezliğiyle malul saray hükümetinin beyin ölümü artık gerçekleşti. Ülkeyi yönetme enerjisi, ehliyeti kalmadı. Bizden kopya çekerek ömürleri uzamaz. ‘Bad-el Harab-ül Basra’, yani Basra harap olduktan sonra, artık geçmiş olsun. Biz, Millet İttifakı olarak, sadece Çevre ve Afet Bakanlığı’nı kurmakla kalmayacağız. Biz, deprem ve doğal afet riskinin yüksek olduğu tüm kentlerde güçlendirme ve yeniden inşa projelerine hız vereceğiz. Deprem riski taşıyan yapılarda; okul, hastane, sosyal hizmet binaları başta olmak üzere, depreme karşı güçlendirme çalışmalarını hızlandıracağız. Deprem bölgelerinde mikro-planlamalar yapacak, zemin etüt sonuçlarına göre imar planlarını revize edeceğiz. Fay hatları üzerindeki tüm yerleşim birimlerindeki yapı stokunun risk analizlerini süratle tamamlayacağız. Deprem bölgelerinde ‘deprem raporu’ olmayan yapıların deprem raporlarını hazırlatacağız. Deprem tehdidi altındaki bölgelerde ivedilikle yeterli toplanma alanları tesis edeceğiz. Bu alanların imara açılmamasını güvence altına alacağız. İstanbul depremine karşı risk azaltmayı hedefleyen ‘Hayat İstanbul Projesi’ni başlatacağız. Afet riskini azaltma politikası kapsamında ‘Mekansal Acil Durum Planlarını’ hazırlayacağız. Riskleri azaltmak amacıyla belediyelerle beraber sakınım planlarını hazırlayacağız. Bu ülkede bir daha benzer felaketler, derin acılar yaşanmaması için biz hazırlığımızı yaptık. Milletimizin canına, malına mal olan bu ucube rejimden ülkemizi kurtaracak büyük zihniyet devrimini gerçekleştirmeye hazırız.

21 yıldır ülkenin başında, şimdi çıkmış, hiç sıkılmadan, ‘1 yıl daha bana görev verin’ diyerek kendini acındırmaya çalışıyor

Kalbi betonlaşmış Erdoğan ise bir an evvel acıların üstüne beton dökme hazırlığında. 21 yıldır ülkenin başında, şimdi çıkmış, hiç sıkılmadan, ‘Bir yıl daha bana görev verin’ diyerek kendini acındırmaya çalışıyor. Teşbihte hata olmaz. Apartmanınızı 20 yıldır aynı yönetici yönetiyor. 20 yıl boyunca ‘Asansör bozuk’ diyerek tüm apartmandan para topluyor, ama bir türlü asansörü tamir ettirmiyor ve bir gün asansörün halatı kopuyor. İçindekiler hayatını kaybediyor. Yönetici, yitirilen insanların hesabını vermek yerine, ‘Bana bir yıl daha müsaade edin, vallahi size söz, asansörü tamir ettireceğim’ diyor. Ne cevap verirsin aziz milletim? Hadi oradan. Artık çek git Erdoğan.”

Faik Öztrak, RTÜK’ün TELE 1 televizyonuna verdiği 3 gün ekran karartma cezasıyla ilgili soruyu şöyle yanıtladı:

“Bu yönetim, kendi sorumlulukları ortaya çıkmasın, hataları konuşulmasın, algı yönetimini istedikleri gibi serbestçe yapabilsinler diye muhalif televizyonların üzerinde RTÜK sopasını sürekli sallıyor. Biz, her zaman özgür medyadan yanayız. Özgür medyayı, yönetenlerin millet tarafından denetlenmesinin ve demokrasinin teminatı olarak görüyoruz.”

Kaynak:ANKA Haber Ajansı