Arınç'tan Erdoğan'a mesaj: Çağrı yapsın!
Eski Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Bülent Arınç, Süperhaber'den Hülya Okur'a konuştu.
Arınç, "AK Parti’de ayrışmayı bekliyor muydunuz çünkü 'Kurarken bu tür geçişlerin olacağını hiç düşünmedik' gibi bir ifadeniz oldu" sorusu üzerine "Ayrılıklar olur da. Çok idealist, çok samimi, çok hasbi şeylerdi bunlar. Ama işin doğasında varmış bu demek ki. Fransız İhtilali'nde bile ihtilalciler sonradan birbirlerini yediler. Veya bir başka partide, bir başka toplulukta. Zaman içerisinde değişimler olabiliyor. Bizde de arzu edilmeyen ayrılıklar, küskünlükler olabilir. Bunun telafisi çok kolay, yeter ki bunu istesin" dedi.
Okur'un yönelttiği sorular ve Arınç'ın bunlara verdiği yanıtlar şöyle:
'Kolları sıvarız, AK Parti'yi bugünkü gücünün 10 katına ulaştırırız'
- Yeniden bir araya geliriz mi diyorsunuz?
Nasıl olacaksa olur, siz bana söyleyin yeter ki. Kolları bir sıvarız ki, AK Parti’yi bugünkü gücünün 10 katına ulaştırırız.
'Kim nereye giderse gitsin, biz AK Partili'yiz'
- O çağrıyı Cumhurbaşkanına mı yapıyorsunuz?
Hayır, sadece Cumhurbaşkanı değil, herkese. Ben halk ile birlikteyim. Sizden sonra Balıkesir’den, Tatvan’dan arkadaşlar gelecek. Biz burada Türkiye’yi, AK Parti’yi konuşuyoruz, kim nereye giderse gitsin biz AK Partiliyiz.
- O çağrıyı Cumhurbaşkanı yapmalı gibi mi görüyorsunuz? Abdullah Gül, Davutoğlu için…
Başımızda o var. Hep bu isimler üzerinde kalmayalım. Ben 50 yılın siyasetçisiyim. İkinci kitapta 2001’den başlayacak, muhteşem 10 yıl ve ondan sonra 2011’den, Allaha ısmarladık dediğim güne kadar. Bestseller olacak o kitap.
- Bilmediklerimiz üzerine mi kurulu? Özel münasebetlere mi yer veriyorsunuz?
Özel değil, memleketimizin yaşadığı işler. Cumhurbaşkanımızın başarılı yönetimini, hem iç hem dış politikada yaşadığımız olayları bir tanık olarak paylaşacağız. Tabii gizli kalması gerekenler yine gizli kalacak. Ben MGK’dan sorumlu Başbakan Yardımcısıydım. MGK kararlarında gizlilik vardır, MGK
'Öbürleri bizim eteklerimize ulaşamıyor'
- Bu noktada “Siyasette en büyük güç gücünü ve bildiklerini gizleyebilmektir” sözünüzü hatırladığımızda gücü elinizde tutmaya kararlı görünüyorsunuz. Peki AK Parti gücü elinde nasıl tutabilir?
Müthiş. Benim çağrım AK Parti’nin bu güzel gövdesi, güçlü gövdesi varken en az yüzde 40’lık kocaman bir gövde var. Öbürleri bizim eteklerimize ulaşamıyor ama bir yerde de işler iyi gitmiyor pek. Bu gövdeyi çok daha güçlendirelim. Yine bir aile fotoğrafı olsun ki, millet bu fotoğrafa bakarak AK Parti’ye oy versin. Çünkü bizim zamanımızda iki fotoğraf vardı. Bir Demirel’in “benim aile fotoğrafım” dediği bir fotoğraf, millet bunu bir kenara attı.
İkincisi, bizim fotoğrafımız, on, on beş, yirmi, otuz tane adamın birlikte çektirdiği fotoğraf. Hepsi birbirinin eksikliğini tamamlayan, hepsi birbirine güç katan, hepsi birbirinden değerli, hepsi birbirinden kıymetli. Millet oraya baktı; beni sevenler beni gördü, Tayyip Beyi sevenler Tayyip Bey’i gördü. Abdullah Bey’i daha yumuşak daha akılcı bulanlar onu gördü. Daha cesur, cengaver görmek isteyenler Tayyip Bey’di. “Ah tam benim aradığım adam” dedi. O fotoğraf bize 17 senelik iktidar sağlıyor ama o fotoğrafta bir eskime, bir yıpranma, bir solukluk meydana gelmişse bu fotoğrafı tekrar canlandırmamız lazım. İşin özü bu.
'Samimi bir çağrı olursa'
- Böyle bir çağrı olursa katılım da aynı samimiyette olur mu?
Bilmem, samimi bir çağrı olursa kim tarafından yapılacaksa arkadaşlarımın ben hiçbir zaman samimiyetinden şüphe etmiyorum ama bir şartım var, Allah Rad Süresi'nde diyor ki: Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz. Önce kendimizi değiştireceğiz yani yanlış giden bir şey varsa akılcı olarak bunu terk edeceğiz.
Şimdi yeri geldiği için söyleyeyim, bu kadar yıl siyaset yaptık elhamdülillah. AK Parti’nin başında da vardım, sonunda da vardım, daha da devam ediyor hamd olsun. 2000 yılında Ahmet Yesevi Hazretleri’nin türbesinin açılışında da bulundum. İmam Maturidi Hazretleri de böyledir, ikisini de çok önemli buluyorum. Bunların hepsi Piri Türkistan’dır. Ahmet Yesevi Hazretleri’ne sormuşlar “Şeriat nedir?” diye. Hepimizin bildiği şeyleri söylemiş genelde. Yani Allah’a birlik, iman etmek, asla şirk koşmamak, namaz kılmak vs... Ama Hülya Hanım, bir tanesi bu günümüze ışık tutuyor bizim. Nedir o? Altıncısı; “Yumuşak huylu ve tatlı dilli” olmak. Buna İslam’da “Kavli Leyyin” derler. Ayetlerde, hadislerde geçen şey budur. Peygamberimize hitaben Cenabı Hak buyuruyor ki: Sen sert olsaydın ağır kelimeler konuşsaydın, etraftakiler senden kaçardı. Sen onları yumuşak dille güzel huyla davet et, Rabbinin yoluna. Yumuşak huylu, tatlı dilli doğruları söyleyen bir yapıya tekrar kavuşmamız lazım.
'Mücahit'in milletvekilliğini hak ettiğini düşünmüyorum'
- Öyle ama eski fotoğrafı canlandırabiliriz ama sizin bir öneriniz var. Ben gençlik kollarından, Tayyip Bey de aynı şekilde, arkadan gelen gençlerin önünü de açmak lazım görüşü size ait… Yerel seçimlerde eleştiri oklarını teşkilatlar, gençlik kolları üzerine alıyor. Yeni Tayyip Erdoğanlar için Bülent Arınçlar için umudunuz var mı? Bu dönem aslında “Babalar ve oğulları” diye tanımlanan bir dönem. Oğlunuz Mücahit Bey’in milletvekilliği sizde nasıl bir duygu uyandırdı, ülkeyi yönetmek gibi bir iddiası var mı?
Biz gençlere çok önem veren bir parti olduk. Biliyorsunuz 30 yaş şartı vardı önce 25 yaşa indirdik sonra 18’e indirdik. Doğrusu ben 18 yaş konusunda mütereddit kaldım ama 25 yaş için çok daha doğru olduğunu düşündüm ama 18 yaşı da Cumhurbaşkanımız çok savundu, çok gayret etti, onun da doğru ve yerinde olduğunu düşünüyorum. Tabii bu topraklar çok bereketlidir analar ne güzel evlatlar doğuracak ve onlardan siyasete ilgi duyanlarda milletvekili olacak, yönetici olacak, cumhurbaşkanı olacak. Şimdi biz bu gençlerimizden ümitliyiz, ümitli olmamız lazım. Bugün parlementoda çok genç var ama bunların kalitesi, kalibresi, iyi yetişmiş olmasına bağlı. İyi yetişmiş olmak, tecrübeden geçer. Bir defa kendileri merak edecekler. Buraya o kadar güzel gençler geliyor ki.
Geçen Malatya İnönü Üniversitesi’nden iki genç geldi. “Biz siyasette niyetliyiz, arzu ediyoruz. Ne yapmamız lazım?” diye bir başladık onlarla bir saati geçen bir sohbet ettik. Malatya’dan geliyorlar pırıl pırıl çocuklar, biri Palulu idi ama Malatya’da okuyorlardı. Bu gibi gençlerden çok istekli, arzulu görüyorum. Tabii kuruluş günlerindeki gibi değiliz. Şimdi daha farklı bir jenerasyon içerisindeyiz ama bu gençlerin ben ilerde ülkeye çok hizmet edeceklerini düşünüyorum. Onlara tavsiyem şudur, “Güzel kıyafetler içerisinde olmak doğrudur ama önce kafanızı bir doldurun, kitap okuyun, temel kitapları mutlaka okuyun, siyasi konulara ilgi duyuyorsanız hatıratları okuyun, geçmişte yaşananlara dikkat edin“... Şimdi inşallah bir kısmı sadece parlamentoya girdi bunların belki ama çok büyük kısmı da gerçekten siyasete arzu eden, okumaya meraklı, tecrübe kazanmaya gayret eden kardeşlerimiz. Hangi partiden olursa olsun, ben AK Parti açısından bakıyorum onlarla inşallah partimiz daha da güçlü olacak.
Oğluma gelince, siyasete meraklı olduğunu gördüm ve yapılan teklife de Sayın Cumhurbaşkanımız çok güzel bir karşılık verdi, kendisine minnettarız. O da Mücahit’i tanır, takdir eder. Allah razı olsun oğlum, ilk adaylığından bu yana büyük bir enerjiyle çalışıyor. Son günlerdeki bütün gayreti işte bu oy sayılan yerlerde gece nöbetlerine kadar kalabilmek. Çok güzel şeyler düşünüyor. Mesela 24 Haziran seçimlerinde de istatistikler yaptı, AR-GE çalışması yaptı, kendi üçüncü bölgesinde çalışmalarına ilaveten diğer bölgelere de gitti. Ben de birkaç gün kendisiyle çok fazla göze görünmeden bir çalışma yaptım. Ben, Mücahit’in milletvekilliğini hak ettiğini düşünüyorum. Ondan inşallah daha büyük bir hizmet bekliyorum.
'AK Parti değişmedi, metotta farklılık yarattı'
- "Değişim" dediniz de, "Bugünün bize bir şeyler söylemesi "lazım dediniz. Bunun partinin kuruluş felsefesi ile de ilgisi olmalı muhtemelen. Tarihçi Kemal Karpat; Çok büyük bir parçalanma değil gerçi ama var. Bülent Arınç başka görüş, Tayyip Bey başka görüşü temsil ediyor. Yani orta sınıf içinde bugünkü Türkiye’de dönüşüm siyasi iktidarın bir ekonomik-sosyal siyaset olmaktan çıkarak ideolojiye dönüşmesidir artık, demişti. AK Parti ideolojisi dönüşmeli mi, yenilenmeli mi?
1995 seçimlerinde Refah Partisi olarak birinci parti olduk. Aldığımız oy %21,5’ti. Bize göre çok büyük bir rakam. 158 milletvekili çıkardık ama biz ilk seçimde AK Parti’de %35 oyla 363 milletvekili çıkardık. Konjonktür, seçim sonuçları ve bütün partilerin parlamento dışında kalması bize bunu getirdi. Şunu söyleyeceğim: Erbakan hoca, o zaman bunu bize izah ederken bazı gazeteciler, bazı yorumcular “Refah Partisi değiştiği için kazandı ve birinci parti oldu” dediler. Erbakan Hoca buna karşı çıktı. ”Biz değişmediğimiz için kazandık ve birinci olduk” dedi. Değişen metot, usul ve yöntemdi.
Bu değişimi de Refah Partisi’ne Tayyip Erdoğan getirdi. O zaman ben hatırlıyorum 1980’li yıllar o herhalde 1984-1985’ten sonra il başkanı olmuştur. Kapı kapı siyasetini getirdi, yüz yüze siyasetini getirdi. İnsanlarla birebir ilişki kurarak Refah Parti’sini güçlendirdi. İlk defa onun döneminde kadın kolları kuruldu. Daha öncesinde kadın kolu kurmak, kadınların siyasi çalışmaya katılması falan çok anlaşılır bir şey değildi. Hatta kadın kolları, İstanbul’da faaliyete başladığı zaman ben daha sonra birlikte olduğumuz çok hoca efendinin “Olmaz canım! Bu kadınlar da her yere girmez ki. Bunlar nasıl kapı kapı dolaşacaklar? İşte bir meyhaneye sıra geldiği zaman nasıl girecekler? Hiç hoş olmayan bir yere gidecekleri zaman nasıl olacak?” falan diye karşı çıktıklarını biliyorum.
Ama Tayyip Bey dedi ki “Siyaset birlikte yapılacak.”... Kadınlar ve gençlik kolları... Gençlik kollarını örgütledi. Biz esnaf ziyaretleri, mesleki kuruluşlar ziyaretleri, ev ziyaretleri, sohbetler, onlara video izletmeler, konferansa götürmeler bir ortalığa girdik. Bu değişim değil, bu metotta farklılıktır. O zaman bunu tuttuğunu görünce biz hemen Manisa’da bunu uyguladık. Yani bu işin patenti “Recep Tayyip Erdoğan”’a aittir. Biz o zaman il müfettişliği yapıyorduk. Ben Manisa’daydım. Hem Manisa’dan sorumluyum, hem Aydın ve Muğla’dan sorumluyum. O zaman zannediyorum Tayyip Bey de Trakya’dan sorumlu. Edirne veya Tekirdağ’dan Malkara’dan sorumlu.
'Birinci ağızdan duymadım ama çevresindekilerden duydum'
O zaman birinci ağızdan duymadım ama çevresindekilerden duydum. Çok da hoşuma gitti. Bunu örnek veriyorum şimdi, Tayyip Bey diyelim ki Edirne’nin Malkara’sına Keşan’ına Tekirdağ’ına daha doğrusu veya Lüleburgaz’ına gidiyor, kahve ziyaretleri yapılıyor köylerde. Biz her gittiğimiz yere “Selamün aleyküm” diye giriyoruz ama oturanların hiç birisi karşılık vermediği gibi çevresine bile bakmadan oturmasına devam ediyor. “Selam almadınız birkaç kelime konuşalım” falan dendiğinde hiçbir ilgi olmuyor.
Bir defa, üç defa, beş defa falan sonra bu gezilerden bir tanesinde demiş ki adamın bir tanesi “Kardeşim bizim buraya geliyorsunuz, eksik olmayın. “Esselamü Aleyküm” diye başlıyorsunuz, millet size bir karşılık vermiyor, sizi dinlemiyor. Siz hata ediyorsunuz” demiş “Allah Allah ne hatası?” demişler. “Kardeşim burası Trakya. Burada bir kahveye girdiğin zaman Esselamü Aleyküm diye girmeyeceksin o insanlarla iletişim kurmak için “Ya ne diyeceğiz?” demişler “Merabayın arkadaşlar” diyeceksiniz. Bu çok sosyolojik fevkalade önemli bir olay. Bunu herkes bilsin. “Ben bunu söylersem ne olacak?” Sen bunu söylersen “Herkes ayağa kalkacak merhabayın diyecekler, sen de oturacaksın sohbet edeceksin” denemesi bedava. Ondan sonra bir kahveye gittiklerinde “Merhabayın arkadaşlar” demişler herkes kalkmış “Merhabayın” demiş.
Tayyip Bey demiş ki, iletişim kurmak için kırk tane yol var. Sizin gibi güler yüzlü bir bayanla karşılaştığımızda “Günaydın” dersin. Yaşlı sakallı bir hacı amcayla karşılaştın “Hayırlı sabahlar” dersin. Selam vermen gerekir “Selamün Aleyküm amca“ dersin “Dede” dersin “Beyefendi” dersin. Eve giriyorsun “İyi günler” dersin, evden çıkıyorsun “iyi günler” dersin. "İyi günler", "merhaba", "Selamün Aleyküm", "günaydın", hepsi yerine göre bir selamlaşma vesilesidir. Sadece Esselamü Aleyküm değil ki. Yerine geldi bir "merabayın" de, yeri geldi "günaydın" de, yeri geldi "hayırlı sabahlar" de. Ben bunu avukatlık hayatımda da kullanmaya başladım.
Eskiden bir adliyeye girerdik bir ağırlığımız vardı. “Efendim hayırlı işler, iyi günler Hakim Bey” buradan çözdük işi. Küçükle küçük, büyükle büyük, köylüyle köylü, kentliyle kentli ama yerine göre ortak değerlerimizi de her yerde kullanmamız lazım. Yani “Günaydın” demenin ne mahsuru var? Hiçbir mahsuru yok. Yani birileri bizi çağırır da bu iş nasıl olacak derse hepsini anlatırız.
- Yani AK Parti temellerini koruyacak ama belki bir metot değişikliği yapmalı, diyorsunuz.
Birileri bizi çağırır da o iş nasıl olacak derse o zaman anlatırız.
'Seçim, beka meselesi olmaktan çok ötededir'
- İlk defa 2004 yılında TBMM’de yaptığınız bir konuşmada her paragrafta yeni Türkiye’yi anlattığınızı belirtip, Erdoğan'ın "Yeni Türkiye" ifadesinin size ait olduğunu söylemiştiniz. Peki “Yeni Türkiye” söylemi ile birlikte anılan” beka” için ne dersiniz?
Beka meselesi, Türkiye için her zaman vardır. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde daha çok bu konular üzerinde durulur. Ben MGK’dan sorumlu olduğum için üç defa Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ni değiştirdik ve içerisine çok önemli şeyler koyduk. Türkiye’nin güney meselesi vardır o ülkelerle ilgili bir güvenlik meselesidir. Güvenlik bir beka sorunudur. İç politikada toplumsal barış kurmak zorundayız.
Terör meselesi, bir beka meselesidir. Kıbrıs meselesi, bir beka meselesidir yerine göre. Bunun sadece seçim sandığına indirgemek doğru değildir. Beka meselesi, olmazsa olmaz varlık ve yokluk arasında seçilecek bir meseledir. Beka meselesinin ne olduğunu herkes çok iyi bilir. Bu seçimlerde çok kullanıldığı için söylüyorum; bir seçim, beka meselesi olmaktan çok daha ötede bir şeydir.