1 Mart tezkeresinin yıldönümü: Nasıl reddedildi ve sonrasında neler yaşandı?
halktv.com.tr Haber Merkezi
Bugün 1 Mart tezkeresinin reddedilişinin 17'nci yıldönümü. 25 Şubat 2003'te Meclis'e sunulan ancak genel kurulda reddedilen tezkere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesini ve yabancı ülkelerin silahlı kuvvetlerinin Türkiye'de bulunması için hükûmete yetki verilmesini öngörüyordu.
2003 yılında Meclis'e sunulan tezkere bir başbakanlık tezkeresiydi ve o dönem başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dı. Anayasanın 92'nci maddesi uyarınca, Meclis'ten 6 ay süreyle izin istenilen tezkere kapsamında 62 bin yabancı askeri personel ve 255 uçak ile 65 helikopter Türkiye'de bulunabilecekti. ABD'nin Irak işgali için üs olarak Türkiye'yi kullanmasını sağlayacak bu tezkere dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın isteğine rağmen Meclis Genel Kurulunda reddedildi.
Tezkerenin içeriği şöyleydi:
TBMM'den, gereği, kapsamı, sınırı ve zamanı Anayasanın 117'inci maddesine göre millî güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından Yüce Meclise karşı sorumlu bulunan hükümet tarafından belirlenecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak'a gönderilmesine; etkili bir caydırıcılığın sürdürülmesi amacıyla Kuzey Irak'ta bulunacak bu kuvvetlerin gerektiğinde belirlenecek esaslar dairesinde kullanılmasına ve muhtemel bir askeri harekat çerçevesinde yabancı silahlı kuvvetlere mensup hava unsurlarının Türk hava sahasını Türk makamları tarafından belirlenecek esaslara ve kurallara göre kullanmaları için gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından yapılmasına, Anayasanın 92'inci maddesi uyarınca 6 ay süreyle izin verilmesi istendi.
Tezkerenin reddedilişi
CHP'li Önder Sav, Meclis'te yaptığı konuşmada tezkereye karşı çıkmış ve ABD gemilerini 'düşman gemileri' olarak nitelemişti.
Sav, konuşmasında "Bu gâm yüküne ortak olmayacağız" ifadelerini kullanmış ve şöyle konuşmuştu:
Bu derdi, bu gâm yükünü bizimle bölüşmek istiyorsanız; biz o gâm yükünü bölüşmeyeceğiz arkadaşlar! Size de bu iğrenç savaşa bulaşmayın, bu pis gâm yükünün altında ezilmeyin, yol yakınken dönün diyoruz. Yoksa sadece tezkereye oy verenler değil, bütün halkımız, bütün Türkiye sıkıntı çekecektir.
Bir dönem Abdullah Gül'ün danışmanlığını yapan Ahmet Sever, tezkereyle ilgili olarak bir kitabında Cüneyt Zapsu, Ömer Çelik ve Egemen Bağış gibi isimlerin tezkerenin kabulü için çırpındığını ve Recep Tayyip Erdoğan'ın da tezkerenin 'mutlaka' Meclis'ten geçmesi gerektiğini belirttiğini ifade ediyor. Sever, "Özellikle Zapsu, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ile sürekli temas hâlindeydi" diyerek ABD ile birlikte tezkerenin geçmesi için mücadele verildiğini anlatıyor.
O dönem Erdoğan'a en yakın isimlerden olan, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Abdüllatif Şener ise 13 yıl sonra yaşananları şöyle anlatacaktı:
Tezkerenin kabul edilmemesi parlamenter sistemin sağlığlıklı olarak işlediğinin işareti olarak görüldü hem yurtdışında he yurt içinde. Hükümetin gönderdiği tezkerenin Meclis'te reddedilmiş olması AB ülkeleri nezdinde demokrasinin ne kadar güçlü olduğu kanaati oluşturdu. Diğer taraftan da özellikle Arap Müslüman ülkelerinde Türkiye'nin kredisi arttı. Yani işgalle işbirliği yapmamış olmasının pek çok Müslüman ülkede iktidara karşı sempati duymasına yol açtı. Daha sonraki yıllarda Erdoğan'ın Arap dünyasındaki ilginin de başlangıcı 1 Mart Tezkeresi'dir. Yani Erdoğan geçmesini istediği halde tezkerenin geçmemesi kendisine prim sağlamıştır
Parti içinde farklı eğilimler vardı. Erdoğan, sadece parti başkanıyken tezkereye kabul oyu çıkması için çok büyük baskı yaptı. Oylamanın gizliliği vardı; ama gizli kaldığını düşünmüyorum. Oy vermeyenler sanki ihanet etmişler gibi atmosfer vardı. Birkaç kişiyle o üslupta lince yönelik üslupla konuşuldu. Davutoğlu, o dönemde danışmandı. Hep ortadan ve muğlak konuşurdu. Somut bizim çizgimiz bu şeklinde bir üslubunu ben görmedim. Teorik olarak lafı çeviriyor. Karar vericiler açısından net bir şey ifade arz ediyor. Evet dememiz ya da hayır demememiz lazım şeklinde bir çıkışını ben görmedim
Anayasanın 96'ncı maddesine göre tezkerenin geçmesi için 267 salt çoğunluk gerekiyordu. Oylamaya 533 milletvekili katıldı. Oylamada 250 ret, 264 kabul ve 19 çekimser oy çıktı. 3 oy farkla reddedilen tezkere sonrası ise ABD'de bir 'hayal kırıklığı' yaşanıyordu. ABD, Irak'ı yine işgal etti ancak Türk hava sahasını, limanlarını ve topraklarını kullanamayan ABD işgalde bir başarısızlığa uğradı. Öte yandan, Türkiye'yi üs olarak kullanamayan ABD'ye ekonomik olarak büyük de bir külfet doğdu.
Çuval Olayı
Tezkerenin reddedilmesi üzerine ABD büyük hayal kırıklığına uğramıştı. 2003 yılında ABD'nin bağımsızlık günü olarak kabul edilen ve en önemli milli bayramı olan 4 Temmuz'da Kuzey Irak'ın Süleymaniye kentinde karargâh kurmuş 11 Türk Silahlı Kuvvetler askeri, ABD'li işgal kuvvetlerinin 173'üncü Hava İndirme Tugayı ile peşmergelerin sürpriz bir baskınında derdest edildi. Daha sonra 1 Mart Tezkeresi'nin reddedilmesine misilleme olarak yapıldığı iddia edilen olayda, Türk askerlerinin başlarına ABD'lilerce çuval geçirildi. Bunun üzerine Türk askerleri 60 saat boyunca alıkonularak sorguya çekildi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "O askerler elbette salınacaktır. Alınıp öldürülecek değildir ya da terörist üssüne taşınıp sorgulanacak değildir. Fakat bırakılınca konu bitmemiştir. Niçin alınabilmiştir? Sayın Başbakan'ın diplomatik notanın ne anlama geldiğini bilmediğine tanık oluyoruz. Böyle bir ortamda nota gerekmezse ne zaman gerekir?" diyerek Erdoğan'ın yeterince tepki göstermemesini eleştirmiş ve ABD'ye nota vermeye davet etmişti.
Karşılığında konuşan dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ise "Öyle kalkıp 'Nota verecek misiniz?'... Ne notası veriyorsun, müzik notası mı bu?" diyerek Baykal'a cevap vermişti.
Baykal ise, bu cevabı 'ciddiyetsizlik' olarak değerlendirmiş ve 'laubali ifade' diyerek Erdoğan'ı eleştirmişti. Baykal, "Derhan Amerika Birleşik Devletleri Türkiye'den özür dilemelidir" diyerek ABD'lilerin Türk askerine yaptığı muameleye tepki göstermişti.
Dönemin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ise ABD'nin 'yanlış' yaptığını ifade ederek "Bu olayda kaybeden de Amerika Birleşik Devletleri olmuştur." demişti.