Erdoğan: Salgın, tüm insanlığın aynı gemide olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır
Erdoğan'ın konuşmalarından öne çıkanlar şu şekilde:
“Geride bıraktığımız senede koronavirüs salgını başta olmak üzere birçok zorlukla hep birlikte mücadele ettik. Son asrın en ciddi sağlık krizlerinden olan koronavirüse kimimiz bir arkadaşını yakınını kurban verdi. Salgın daha şimdiden dünyanın hemen her ülkesinde izleri yıllarca silinmeyecek derin acılar bıraktı. Bugüne kadar salgında hayatını kaybeden yaklaşık 2 milyon kişinin her biri istatistikten öte bir candır. Yaşadığımız süreç bize din dil ırk bölge farkı gözetmeden tüm insanlığı aynı gemide olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır. Salgınla mücadelede küresel dayanışma ve işbirliği sayesinde başarılı olabileceğimizi hep birlikte gördük. Türkiye olarak bu anlayışla kendi vatandaşlarımıza en iyi sağlık hizmetini sunmaya çalışırken yardım faaliyetlerimize de hız verdik. Hiçbir ayrım yapmadan aralarında Avrupalı dostlarımızın da olduğu 156 ülkeye ve 11 uluslararası kuruluşa tıbbi malzeme desteği sağladık. Acil tahliye uçuşlarımızda 100 bini aşkın vatandaşımızı ülkemize getirirken 67 ülkeden 5 bin 500den fazla yabancının da tahliyesini gerçekleştirdik.
Salgın son haftalarda dünya genelinde yeniden ivme kazanmış olsa da aşı çalışmalarında elde edilen başarılar umudumuzu artırıyor. Farklı kaynaklardan temin ettiğimiz aşıları vatandaşlarımıza gönüllülük esasına dayalı olarak uygulamaya yakında başlıyoruz. İnsan deneyi aşamasında olan yerli aşılarımızı gerekli onayların ardından milletimizle birlikte tüm insanlığın hizmetine sunacağız. 2021’in bu musibetten kurtulmamıza vesile teşkil etmesini ve küresel ekonomik toparlanmanın başladığı bir sene olmasını temenni ediyorum.
Avrupa Birliği ilişkileri
2020 senesi Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri bakımından maalesef kolay geçmedi. Geride bıraktığımız dönemde çoğu da suni olarak üretilen pek çok tatsız sorunla uğraşmak zorunda kaldık. Bazı üye ülkeler Türkiye ile ikili problemlerini Avrupa Birliği koridorlarında çözme çabasına girdi. Birlik dayanışması bahanesinin ardına sığınılarak Türkiye – Avrupa Birliği gündemi suiistimal edildi. Bu yaklaşım bir yandan köklü münasebetlerimizi esir alırken diğer yandan birliğin bölgesel ve küresel güç olma iddiasını da zayıflatıyor. Stratejik körlük olarak nitelendirdiğimiz bu tavrın en somut göstergesi Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesidir. Her iki konuda da Türkiye ciddi haksızlıklara maruz kalmıştır. Oysa Türkiye, Akdeniz’in en uzun kıyı şeridine sahip ülkesidir. Şimdiye kadar hayata geçirdiğimiz enerji projeleriyle Avrupa’nın enerji arz güvenliğine önemli katkılarda bulunduk. Biz Doğu Akdeniz’de hakkımız olmayan bir şeyi talep etmiyoruz. Bölgede var olan hidrokarbon kaynakları konusunda ülkemizin menfaatlerini korumaya çalışıyoruz. Hiçbir geçerliliği olmayan maksimalist haritalar üzerinden ülkemizin sahillerine hapsedilme girişimlerine itiraz ediyoruz. Geçtiğimiz aylarda yaşanan kimi hadiselerin ülkemizin haklarını koruma kararlılığını gösterdiğine inanıyorum. Türkiye’nin ve KKTC’nin içinde yer almadığı hiçbir denklemden Akdeniz barışı çıkmayacağı herhalde artık anlaşılmıştır. Altını çizerek ifade etmek isterim ki Türkiye Akdeniz’de gerilimden değil barıştan iş birliğinden ve adaletten yanadır.
Akdeniz bizleri ayıran değil hepimizi birbirimize yakınlaştıran birleştiren iş birliğimizi güçlendiren bir denizdir. Akdeniz, Cezayir’den Mısır’a Libya’dan Tunus’a Filistin’den İsrail’e Türkiye’den Yunanistan’a İtalya’dan İspanya’ya kadar tüm ülkeleri ve halklarıyla büyük ailemizin çatısı, ortak yuvasıdır. Doğu Akdeniz’i bir rekabet alanı olmaktan çıkartıp uzun vadeli çıkarlarımıza hizmet edecek bir iş birliği havzası haline getirmeliyiz. Gündeme getirdiğimiz Doğu Akdeniz Konferansı’nın da bu amaca hizmet edeceğini düşünüyoruz.
Kıbrıs
Ayrıca Kıbrıs Türkleri dahil tüm tarafları bir araya getirecek bir iş birliği formu kurulmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz. Yunanistan, Navtex ilanı gibi amacı belli bir uluslararası imkanı sahaların sadece yüzde 10’unu kullanarak yeni bir gerginlik sebebi haline dönüştürecek kadar ileri gitmiştir. Son yıllarda hava sahası ihlallerini ve gayri askeri statüdeki adaları özellikle hukuka aykırı faaliyetlerini artıran Yunanistan’ı gerginliği tırmandırıcı faaliyetlerinden vazgeçmeye davet ediyoruz. Komşumuz Yunanistan ile 25 Ocak’ta başlayacak istikşafi görüşmelerin yeni bir dönemin habercisi olacağına inanıyorum. Avrupa Birliği’nin hem bu konularda hem de Kıbrıs meselesinde samimi bir özeleştiri yapması gerekiyor. AB Kıbrıs’ta 2004 yılında çözüme hayır diyen Rum tarafını tam üyelikle ödüllendirirken referanduma evet diyen Kıbrıs Türklerine verdiği taahhütleri unutmuştur. Son dönemde AB’nin Kıbrıs Türk tarafıyla üst düzey hiçbir teması olmamıştır. Hal böyleyken AB Kıbrıs meselesinin çözümünde nasıl kolaylaştırıcı bir rol oynayabilir. Kıbrıs’ta iki devletli model dışındaki alternatiflerin çözüm olmayacağını yarım asırlık müzakere tarihinden alınan dersler açıkça gösteriyor.
"15 Temmuz'da Avrupa liderleri darbeye çanak tuttu"
Millet olarak geleceğimizi Avrupa ile birlikte tasavvur ediyoruz. Bu anlayışla yaklaşık 60 yıldır birliğe tam üyelik mücadelesi veriyoruz. Bu sürede karşılaştığımız haksızlığa rağmen tam üyelikten hiçbir zaman vazgeçmedik. 2020 yılında Kopenhag kriterlerine gerekirse Ankara kriterleri der yolumuza devam ederiz demiştim. Son 18 senede bu sözümüze sadık kalarak vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini genişletme noktasında tarihi nitelikte adımlar attık. Ülkeyi ileri demokrasi rayına oturttuk. Ülkemizde sessiz bir devrime imza attık. Bunu AB üyesi ülkeler Türkiye’nin sessiz devrimi olarak nitelendirmişlerdir. 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve terörle mücadelede Türkiye Avrupa’dan beklediği desteği görememiştir. 15 Temmuz gecesi kimi Avrupalı siyasetçiler darbeye çanak tutan tavır sergilemişlerdir.
AB'ye çağrı
Türkiye’nin tam üyeliğinin kültürel ırkçılıkla mücadelede de birliğin elini güçlendireceğine inanıyoruz. 60 yıllık süreç nasıl bizim için stratejik bir tercihse AB’nin ülkemizi üyeliğe tam kabul etmesi de birliğin geleceği açısından ontolojik bir tercih olacaktır. Brexit ile beraber artan belirsizlik ancak Türkiye’nin AB ailesinde hak ettiği yeri almasıyla giderilebilecektir. Biz ülke olarak uzun vadeli bir bakış açısıyla olumlu gündem oluşturmak ve ilişkilerimizi rayına oturtmak için hazırız. Avrupalı dostlarımızın da aynı iradeyi sergilemesini bekliyoruz.
2020 Mart ayında Brüksel'de yaptığımız görüşmelerde mutabakatın güncellenmesi konusunda anlaşmıştık. Türkiye olarak biz üzerimize düşeni yaptık ancak Avrupa tarafından tekliflerimize cevap alamadık. Düzenli Türkiye-AB zirvelerini ve üst düzey diyalog toplantılarını da tekrar başlatmakta fayda görüyoruz. Kısa bir süre önce yaptığım görüşmelerde bu ay sonu kendileriyle birlikte ülkemize bir araya gelme teklifimi yaptım onlardan da kabul gördü.