Cehennemden Gelen Kaynana! Yedi Aylık Hamile Gelinini Gözünü Kırpmadan Öldürttü...
Cehennemden gelen kaynana lakabıyla anılan Elizabeth Ann Duncan, 1904 yılında Kansas City, Missouri’de dünyaya geldi. O sıradan bir kaynana değildi. Onu bu lakapla anılmasına sebep olan, haberlere konu olmasına sebep olan durum oğluna duyduğu hastalıklı sevgiden geliyordu. Elizabeth’in, Jocasta Sendromu olarak bilinen bir rahatsızlığı vardı.

Jocasta Sendromu, annenin erkek çocuğuna karşı aşırı bir bağlılık ve hastalıklı bir sevgi duyması, duygusal açıdan kendini tamamen çocuğuna duyduğu bu hastalıklı sevgi üzerinden tatmin etmesi olarak açıklanabilir. Bazı kaynaklarda “Kıskanç Anne Sendromu” olarak da geçer.
Katil hükümlü Elizabeth Duncan, 1962'de Kaliforniya'da idam edilen son kadın olmadan önce pişmanlık duymaktan çok uzaktı. Duncan, San Quentin'in gaz odasına gönderilmeden önceki gece bir hapishane müdiresine, yakın zamanda avukat oğlu Frank ile evlenen hamile gelini öldürmesi için iki eski mahkumu tutmaktan çekinmediğini söyledi.

Deborah Holt Larkin'in “A Lovely Girl” de (Pegasus) yazdığı gibi, hapishane gardiyanı Elizabeth'e sonuçlarını bilerek suçu tekrar işleyip işlemeyeceğini sorduğunda, Duncan gözünü kırpmadı.
"Yapacağıma bahse girersin" dedi Duncan. "Benim oğlumu kimse alamaz!"

Elizabeth, kesinlikle gelinini öldürmeye karar verdi. Birçok kişiden bunun için yardım istedi ancak olumlu yanıt alamadı ta ki oğlunun bir zamanlar savunduğu bir suçlunun eşiyle karşılaşana kadar. Elizabeth, 355 dolar karşılığında Olga'nın öldürülmesi için iki kişiyle anlaştı.

17 Kasım 1958 gününde Olga, Frank'in bir yerde bayıldığı bahanesiyle oturduğu bardan çıkartıldı ve kaçırıldı; tabancayla kafasına vuruldu ve zorla bir arabaya bindirildi. O sırada yedi aylık hamile olan Olga, başına öyle çok darbe aldı ki tabanca, başında kırıldı.

Ertesi gün Olga işe gelmeyince, Olga'nın çevresi hemen polise bildirdi; suçluyu bulmak çok da zor olmadı.
Olga'yı öldüren iki suçlu, polisleri olay yerine götürdü. Olga, elle kazılmış sığ bir mezarda yatıyordu ve alyansı hâlâ parmağındaydı.

"Annem ve Olga hiç anlaşamadılar!"
Jocasta Sendromu Nedir ve Nasıl Anlaşılır?
Jocasta Sendromu, bazı kaynaklarda "kıskanç anne sendromu” olarak da bilinmesinin yanında, annenin oğluna karşı hastalık derecesinde ve tüm ruhsal doyuma erişildiği aşırı bağlılığı olarak tanımlanmaktadır. Jocasta sendromu, annenin oğluna şiddetli fiziksel ve ruhsal bağımlılığını, saplantılı ve patolojik sevgisini ifade eder. Aslında toplumumuzda görülebilen gelin-kayınvalide çatışmasının temelinde de bu sendrom olabilmektedir.
Torununu emzirmeye çalışan, yetişkin ve evli oğlu ile beraber uyumak isteyen, torununu gelininin yanından alıp kendi çocuğu gibi büyütmek isteyen veya torununun kendisine anne demesi için uğraşan kayınvalidelerin bu hastalık tablosundan mustarip olduğu söylenebilir. Yabancılar bunun bir hastalık olduğunu fark ederek ‘’Jocasta’’ ismini vermişlerdir fakat bizim ülkemizde sıradan karşılanan bir olay olarak görülebildiğinden çok fazla tanımı bilinmemektedir.
Jocasta Sendromunun Tedavisi
Öncelikle anne ve çocuk arasındaki ilişkinin düzeyine dikkat edilmeli, sevgi ve ilginin olduğu ancak sorumlulukların ve düşünce özgürlüğünün de verildiği bir anne çocuk bağı kurulmalıdır. Ayrıca, çocuğun bir birey olarak özerk olması gerektiğinin farkına varılmalı ve annelerin bilinçlenmesi gerekmektedir. Günlük hayatta karşılaştığımız, oğluna aşırı düşkün annelerin hepsinin bu sendroma sahip olduğunu söylemek yanlış olur. Bu bağlılığın hastalık olduğuna karar verebilmek için ruh sağlığı alanında uzman bir kişinin görüşleri dikkate alınmalıdır. Hem anneyi hem de çocuğu da psikolojik olarak etkileyen ve yıpratan bu hastalıktan uygun tedavi ve terapi ile kurtulmak mümkündür.