Mustafa K. Erdemol
Bölgesel Yeniden Yapılanmanın Göstergesi: Esad Arap Ligi Zirvesi’nde
Herhalde çok az ülkeye nasip olmuştur küllerinden yeninden doğmak. On iyi yıl önce yakın tarihin görüp görebileceği en büyük emperyal çullanmayla karşı karşıya kalan Suriye, bu uzun süren çatışmadan yaralı ama yıkılmadan çıkmayı başardı. Elbette hayranlık uyandıran direnme yeteneğinin yanı sıra savaşın son aşamasında desteğine koşan Rusya’nın da sayesinde.
Suriye ile sorunlu ne kadar Arap ülkesi varsa bu çullanmayı fırsat bilmiş, Suriye’yi Arap dünyasından dışlamakta gecikmemişlerdi. Toplaştıkları Arap Birliği’ndeki üyeliğini sonlandırarak Suriye’yi yalnızlaştırmışlardı.
Bekledikleri olmadı. Bölgenin en güçlü oyun kurucularından -Şam’sız kuş uçmaz denilirdi hep- Suriye 12 yıllık muhteşem bir direnişin ardından zaferle geri döndü Arap Ligi’ne. Onu üyelikten atan başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkeleri bugün (19 Mayıs) Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde Suriye Arap Cumhuriyeti Devlet Başkanı Beşar Esad’ı ağılıyor.
Yıllardır süren savaşın hem Suriye’yi çökertemediği hem de çıkmaza girdiği ortada. Esad ülkesinin büyük bir bölümüne, tüm büyük kentlere artık hakim. Muhalif gruplar ile ABD destekli Kürt güçleri hem kuzey hem de doğu Suriye'nin büyük bölümünü kontrol ediyor. Bu durumun yakın zamanda değişeceğine dair bir gösterge de yok. Ancak böyle de olsa Esad’ın yıkılmaz oluşu da bir gerçek. Dolayısıyla bölgesel bir “aktör“ olarak eski gücüne de kavuşabilir Suriye.
Ne anlama geliyor?
Her şeyden önce bu gelişme bölgesel yeniden yapılanmanın bir parçası. Aynı zamanda ABD’nin bölgede rolünün azaldığının da bir göstergesi. Şam’ın yeniden Arap dünyasına kabulüne Washington’un itirazları bir işe yaramadı çünkü. Uzun sürmüş çatışmalarda asla boyun eğidirememiş Suriye’yle düşman kalmaktansa onunla yeniden barışmak Arap Birliği mensubu ülkelerin de lehine. Çünkü süregelen çatışmaların ne zaman biteceği bilinmiyor o nedenle “rejimi“ boykot etmenin de bir anlamı yok.
Çin’in etkisini unutmayalım
Suriye’nin Arap Birliği’ne yeniden dönmesinde, Suudi Arabistan ile İran’ın Çin’in arabuluculuğunda aralarındaki bağları güçlendirmesinin de etkisi var haliyle. Bu iki bölgesel rakibin aralarındaki gerginliğe son vermeleri, parmaklarının bulunduğu Suriye ile Yemen krizlerinin yatışmasına da katkıda bulundu.
Sakin dış politikasını “proaktif dış politika“ya dönüştüren Çin’in bölgesel sorunlara müdahil olmaktan kaçınma tutumunu terketmesinin en azından Ortadoğu’ya nasıl yansıdığını görebiliyoruz. Gerginliklerin azaltılmasında büyük etkisi olduğu ortada.
Sahaya nasıl yansıyacak
Suriye’nin Arap Birliği’ne yeniden dönmesinin muhalif gruplar üzerinde ciddi bir moral bozukluğuna yol açacağı malum. Bu durum muhaliflere “artık başınızın çaresine bakın“ anlamına da geliyor çünkü.
Laf aramızda, Arap Birliği’nde bir sandalyeye sahip olmanın çok da fazla bir önemi yok. Ama Suriye açısından emperyal güçlerin yardakçısı ülkelere tükürdüklerini yalatması açısından hayli önemli. Ayrıca Suriye’ye muhalifler karşısında güç kazandırmanın, bir de Arap dünyası ile ticaretini arttırmanın dışında bir faydası da olmayacak. Çünkü hala ülkeye ABD/Avrupa yaptırımları sürüyor. Dolayısıyla ticaret yapsalar da bu yaptırımlar nedeniyle Arap ülkeleri Suriye’nin yeniden inşasında kolay kolay yer alabilecek değiller.
Bölgedeki, Suudi Arabistan-İran normalleşmesinin de etkisiyle şu an oluşmuş istikrar sürerse Körfez ülkelerinden de Suriye’ye yönelik yatırım hamlesi gelebilir, ticaretin yanı sıra.
Türkiye ne yapacak?
Uzun sürmüş dışlanmışlıktan kurtulmuş bir Suriye’de hangi gerekçeyle olursa olsun Türk askeri varlığının sonra ermesi gerekiyor. “Emevi Camii’nde namaz kılma“ şansı ortadan kalkan Türkiye‘nin, barışmak için attığı adımlar Esad’ın “önce topraklarımdan çekil“ şartına takılıyor. AKP iktidarı uyguladığı Suriye politikası nedeniyle düzensiz göçmen cenneti haline getirdiği ülkeden, göçmenleri kurallara, insani ilkelere uygun geri göndermenin yolunun Şam ile anlaşmaktan geçtiğini artık anlamak zorunda.
Çünkü Suriye’de savaş bitti ama Türkiye hala o savaşın “mirasıyla“ boğuşup duruyor.