CHP'li Kadıgil: 130 bin makam aracı var, 145 kadın sığınma evine araç yok
Kadıgil Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde sığınma evinde kalan bir kadının yaşadıklarını anlattı.
Kadıgil, önergesinde “Tarafımıza gelen şikayetlere göre, ölümle tehdit edildiği için bir sığınma evine yerleştirilen kadın vatandaşımız sağlık problemleri nedeniyle ambulans ile götürüldüğü hastanede yanında refakatçi/görevli olmadan bırakılmış ve kendisine sığınma evine geri dönebilmek için ya toplu taşımayı kullanması ya da hastane polisinden yardım istemesi söylenmiştir. Yaptığımız araştırma neticesinde ise sığınma evinde kalan mağdur kadınların hastaneye götürülmeleri halinde toplu taşımayla veya hastane polislerinin yardımıyla dönüş yapmalarının sıklıkla kullanılan bir yöntem olduğu iddiası hem mağdur anlatımlarıyla ve hem de kolluk güçlerince ifade edilmiştir” dedi.
Kadıgil söz konusu anlatımların kadınların can güvenliğine yönelik ciddi iddialar olmakla birlikte özelikle pandemi döneminde kadınların sığınaklara toplu taşıma kullanarak dönmesinin istenmesi, sığınaklar için alındığı söylenen sağlık ve hijyen tedbirlerinin ne ölçüde uygulandığı konusunda da şüphe yarattığını belirtti.
130 bin makam aracı ver, bir kadın sığınma aracı yok
CHP’li Vekil, makam araçları konusunda dünya rekortmeni olan Türkiye’de sığınma evlerine araç tahsis edilememesinin büyük bir skandal olduğunu ifade ederek “Türkiye'deki makam aracı sayısının 130 bine yaklaşmışken, sadece Saray’ın hava filosunda 16 uçak , 268 lüks araç bulunurken, Diyanet İşleri Başkanları milyonlarca dolarlık Mercedes’le gezerken mağdur bir kadına ya otobüse bin demek ya da topu polise atıp emri vaki ile sorunu çözmek Türkiye’nin dehşet verici gerçeklerinden biridir” dedi.
"Mağdurun yeri ifşa oluyor"
CHP’li Vekilin gündeme getirdiği bir diğer vahim iddia ise; İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini ve 6284 sayılı kanunun uygulamasında koruma ve tedbir önlemlerinin nasıl bir ihmaller zinciri içinde yürütüldüğünü ortaya koydu.
Önergesinde “Sağlık Bakanlığının MHRS- 182- Randevu Al- e-nabız vb. mobil uygulamalarıyla, aile bireylerine bakmakla yükümlü olan kişinin, diğer aile bireylerinin sağlık işlemlerini takip edebilmesi sağlanmıştır. Fakat kadın sığınma evinde özellikle çocuklarıyla kalan ya da koruma altına alınan mağdurların sağlık işlemleriyle ilgili sürecin çoğu zaman tehdit unsuru olan kişi (baba) tarafından görülebilmesi, bir anlamda mağdurun yerinin ifşası anlamına gelmektedir. Yaptığımız görüşmelerde bu durumun, telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açmakta olduğu tespit edilmiştir. Söz konusu durumlarda, tedbir ve gizlilik kararlarının titizlikle yürütmemesi nedeniyle kurumlar arası koordinasyonsuzluktan kaynaklı “ifşa” vakaları, tesadüfi olarak orada bulunan ve korunan kadının takipçisi olan memurların kişisel gayretiyle engellenebilmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin devlete yüklediği sorumluklar kapsamında önleyici, koruyucu tedbirlerin ve gizlilik yeterince titizlikle yapılmadığı, 6284 Sayılı Kanunun layığıyla uygulanmadığı ve devlet kurumları arasında tedbir önlemlerinin gereği için koordinasyonun sağlanmadığı görülmektedir” ifadelerine yer veren Kadıgil, söz konusu durumun potansiyel faile, mağduru ifşa etmek anlamına geldiğini belirtti.
‘Dostlar alışverişte görsün’ tedbirleri
Kadıgil, “ Devletin kadını koruma görevini ve sorumluluklarını ancak ‘dostlar alışverişte görsün’ mantığıyla yaptığını gösteren en somut vakalardan biridir bu. Şiddet mağduru olan ve koruma kararlarından herhangi biri uygulanan ya da sığınma evinde kalan mağdur kadın çocuğunun rahatsızlığı nedeniyle başvurduğu hastaneye ilişkin bilgiye, çocuğun babasının yani kadını tehdit eden şiddet uygulayan adamın hala ulaşabiliyor olması tam bir skandaldır. Bu akıl almaz ve korkunç bir iddia… Kocasından gördüğü şiddete nedeniyle koruma altına alınan kadının hareketlerinin devlet kurumları üzerinden koca tarafından izlenebilir olması, tedbir ve gizlilik önlemlerinin nasıl ciddiyetsizlikle uygulandığını göstermektedir” dedi.
Kadıgil önergesinin tamamında şu soruları yöneltti;
1- Sığınma Evlerinde kalan kadınların bir yerden bir yere nakilleri için uygulanan prosedür nedir?
2- Sığınma evlerine, kadınların hastane, adliye ve diğer devlet kurumlarıyla ilgili ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanılması amacıyla araç tahsis edilmekte midir?
3- Koruma altına alınarak sığınma evine yerleştirilen kadınların nakil işlemleri sırasında kolluk kuvvetlerinin tedbir alması için İçişleri Bakanlığı’yla gerekli koordinasyon nasıl yapılmaktadır?
4- Mağdurların bu tür ihtiyaçlarını toplu taşıma veya bulundukları yerdeki polisten yardım talep ederek gidermeye çalışması “yöntemi” Bakanlığınızın bilgisi dahilinde midir?
5- Yukarıda anlatılan Sağlık Bakanlığının MHRS- 182- Randevu Al- e-nabız vb. mobil uygulamalarıyla, aile bireylerine bakmakla yükümlü olan kişinin, diğer aile bireylerinin sağlık işlemlerini takip edebilmesini sağlayan sistemlerin, İstanbul Sözleşmesi’nin devlete yüklediği yükümlülükler gereğince 6284 Sayılı Kanunun tedbir ve gizlilik kararlarının uygulanması yönergesiyle uyumlu şekilde işletilmesi için Bakanlığınız tarafından uygulanan prosedür nedir?
6- Sığınma evine yerleştirilen ölüm tehdidi altındaki bir kadının yanında görevli olmadan ve gerekli koruyucu önlemler alınmadan hastaneye götürülmesinin doğurabileceği olası riskler hesaplanmış mıdır?
7- E-Yönetişim’de kadın ve çocukların can güvenliğini riske atacak sistem ihmallerini gidermek, bu tür konuları kamu görevlilerinin ve sığınma evi çalışanlarının dikkat ve inisiyatifine bırakmamak için ne tür bir önlem alacaksınız?
8- Son 5 yıl içinde sığınma evlerinin ifşa olduğunu gösteren kaç vaka yaşanmıştır? Koruma altında kaç kadın şiddete uğramış ya da öldürülmüştür?
9- Sığınma evlerinde kalan kadınlar ve çalışanların sağlık hakkını korumak amacıyla hangi pandemi tedbirleri uygulanmaktadır?