Akşener: Adıma 'Fosforlu Meral' etiketi açtılar
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu.
Satırbaşları şöyle:
Mısır'a zeytin dalı
İktidarı her fırsatta uyardık. Devlet yönetiyorsunuz diye. Özellikle uluslararası ilişkilerde şahsi dostluklarınızı değil, devletler arasındaki ilişkileri esas alın. İki ülke arasındaki ilişki liyakatlı diplomatlarla yürütülmelidir. Dinlemelediler. Sayın Erdoğan, tüm dış politikamızı şahsi kankalıklarına endeksledi. Suriye ile ilişkiler bu zeminde yürüdü. ABD, Rusya hatta bir dönem Almanya ile ilişkiler bu zeminde yürüdü. Mursi'ye kankam dedi Sisi'ye tavır aldı. Büyükelçi çekti, iş dünyamızın yatırımları heba olup gitti. Doğu Akdeniz meselesindeki kilit rolü hesaba katılmadan Mursi ile olan arkadaşlık her şeyin önüne geçti. Mısır'da Doğu Akdeniz meselesinde Yunanistan'dan yana saf tuttu. Kala kala elimizde 4 parmakla yapılan Rabia işareti kaldı.
Bugünlerde bir şeyler oluyor. Sayın Hulusi Akar çıktı, "Mısırla tarihi ve kültürel bir çok ortak değerimiz var. Önümüzdeki günlerde farklı gelişmeler olabilir" dedi. Ardından Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü çıktı, "Yeni bir sayfa açılabilir" dedi. Ben soruyorum, sayın Erdoğan bu konuları bakan ve sözcüne açtırarak nabız mı yokluyorsun? Rabia'yı öksüz mü bırakıyorsun? Bundan 5 yıl önce, "Rabia'yı, Esma'yı Suud ve Katar'ın para sofralarında bırakıp geldiler" diye. Yoksa tarih tekerrür mü ediyor? Rabia'yı bu kez Sisi'nin sofrasında mı bırakıyorsun. Devlet böyle yönetilmez. Madem bu noktaya gelecektiniz Türkiye'ye bu kaybı neden yaşattınız? Bunun hesabını kim verecek? Önce bu başarısızlığının sorumluluğunu alarak özür dileyeceksin.
Esnaf ziyaretleri
Biz koltukları değil, ayakkabıları eskitiyoruz. İnsanlarımızın dertlerini dinliyoruz. Geçen hafta Eskişehir'deydim. Bir eczacı kardeşim veresiye defterini önüme koydu. Alacakları 50 bin lirayı buluyor. Çay ocağındaki kardeşim, "İşler durdu. Günde 500 çay satardım, 200'ü bulamıyoruz" diyor. Bir başka esnaf kardeşim, "Borçlarımız birikti üzerine faiz koydular" diyor. Faizsiniz halini ödeyemiyor diye ertelemişsin faiz bindirmişsin. Allah akıl fikir versin ne diyeyim ki.
Çiftçi diyor ki, "Sorma ver parası". Çiftçi ürettiğinin parasını 5,6 ay sonra alıyor ama TEDAŞ çiftçiye bir ayda fatura kesiyor. 15 günde ödemeyenin ise elektriği kesiliyor. Böyle idarecilik olmaz. Bunun adı zulümdür.
Yabancı ülkelerin çiftçileri kalkınsın diye uğraşan ithalat sevdalısı Tarım Bakanı'nın tarıma verdiği tahribat ortada. Onu da affetmenin zamanı artık gelmedi mi? Seni affettim desen de çiftçi, köylü nefes alsa.
Şirket kredilerine hazine garantisi
Herkes biliyor ki Sayın Erdoğan hiçbir adımını millet için atmıyor. Her adımda bir koltuk kaygısı var, o yüzden kimseye güven vermiyorlar. O yüzden ne içeride ne dışarıda kredileri kalmadı. İktidar, ABD ve AB alışverişte görsün mantığı ile her gün reformlar, dahiyane eylem planları, ekonomi programları açıklaya dursunlar, akılları hala beşi bir yerdenin keyfinde. Hala mahşerin beş müteahhitinin kasasına ne aktarabilirler onun hesabındalar.
Yurtdışından alacakları kredilere Hazine garantisi vermek istiyorlar. Yeni bir yük daha bindirecekler. 83 milyon vatandışıma pandemi döneminde 53 milyar lira, 5 saray müteahittine 177 milyar lira. Siz de hiç utanma, sıkılma var mı? Türkiye'nin imkanları, kaynakları var eksik olan ahlaklı bir iktidar. İktidara geldiğimizde milletin hazinesini yağmalayan bu bezirgan saltanatına son vereceğiz.
Doğu Türkistan'daki Çin zulmü
Bu iktidar milletine yabancılaştı. Aylardır, "Doğu Türkistan'daki zulme ne zaman ses çıkaracaksınız" diye soruyoruz. Arkadaşlarımız, TBMM Başkanı Mustafa Şentop'tan randevu aldılar. Ortak bir karar alınmasını talep ettiler, ağalardan ses yok. "Hira dağı kadar müslümanım" diyen gökyüzüne bakıp Uygur kardeşlerimiz konusunda ıslık çalıyor. "Tanrı dağı kadar Türküm" diyen de masanın altına saklanıyor. Mısırlı Rabia için slogan üretenler aynı parmakları Çin'e sallamaya korkuyorlar.
Hayal et kardeşim kızının, gelininin evine gelmişler oğlun yok, damadın yok. Torunlarını almışlar kamplara götürmüşler, Çinlilik öğretiyorlar. Eşinin bulunduğu eve, gelininin bulunduğu eve, kızlarının evinin bulunduğu eve Çinli adamlar koyuyorlar. Bu ne türklüğe ne müslümanlığa sığar ne insanlığa sığar. Gözünü kapat hayal et ne yaparsın sayın Erdoğan? "Seçilmiş Cumhurbaşkanı" olarak ne yaparsın sayın Erdoğan. Biz söze bile razıyız sayın Erdoğan.
Hafta sonu Türkistan'daki camilerden gelen görüntüleri izlemeyeniz yoktur. Görüntülerde insanlar yiyip, içip eğleniyorlar. Nerede biliyor musunuz? Kaşgar'daki camilerimizde. Birçok mescit ve cami kafe ve restorana dönüştürüldü. Sayın Erdoğan ve medyasının "Dolmabahçe camisinde içki içtiler" fantazisi Çin'de gerçek oldu.
Camiler bizim kutsalımızdır. Bunlar senin siyasi pozisyonuna göre vazgeçemeyeceğimiz şeyler değildir. Hem mahremimize, hem mabedimize namahrem eli uzanıyor ve değiyor sayın Erdoğan, ne zaman laf edeceksin? Ne zaman bir avuç doların hesabını elinin tersi ile itip o eli sıkmam diyeceksin. Bak o eli kır demiyoruz, sıkma diyoruz. Hiç mi utanmıyorsun, hiç mi sıkılmıyorsun yazıklar olsun sana.
"Kendisine oy vermeyene 'terörist' diyenlerin bize 'terörist' demesini yadırgamıyoruz"
Son dönemde yeni bir alışkanlıkları var. İYİ Parti, PKK ile işbirliği yapıyormuş. Kendisine oy vermeyene 'terörist' diyenlerin bize 'terörist' demesini yadırgamıyoruz. Bunlar da böyle. Akıllarınca İYİ Parti'nin iftira ve yalan ile yolumuzu şaşırtacaklar. Sen o yoldan gelirken ben dönüyordum. Salondaki arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu sen top oynarken mücadele ediyordu. Şimdiye kadar önümüze çıkardığın her tuzağı çözdük. Bundan da alnımızın akı ile çıkarız.
IKBY'nin Papa için bastırdığı pul
Papa geçtiğimiz hafta Irak'ın kuzeyine ziyarette bulundu. Barzani yönetimi de Papa'nın ziyareti nedeniyle bir pul bastırdı. Pulda, Papa'nın resminin üzerinde bir harita var. Bu sözüm ona Kürdistan haritası. Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu'nun bir bölümü de bu haritada. Hani yerel seçimlerde sayın Erdoğan vatandaşa, "İşte Kürdistan orada, Irak'ta" diyordu ya. Anlıyoruz ki Sayın Erdoğan'ın bir başka kankası Barzani'ye göre Kürdistan orada değilmiş. Kafasından konfeti temizlediği Barzani'ye göre Misak-i Milli'nin bir kısmı Kürdistan'mış. Siz bir tepki gördünüz mü? Sayın Erdoğan bu kafa ile gidersen daha çok konfeti temizlersin. Küçük ortağında o pul ile İmralı'daki arkadaşına mektup gönderir herhalde.
Kadınlar Günü
Yine erkeklerin nutuklarını dinledik. Kadını insan yerine koymayanların aslında nasıl kadın sever olduklarını dinledik. Dost meclislerinde kadına her türlü ahlaksızlıkları yapanların aslında düpedüz feminist olduklarını dinledik. Adamlar feministlermiş biz yeni öğrendik. Kariyer yapmak isteyen kadınların önüne engeller konulan şirketlerin aslında ne kadar eşitlikçi olduklarını dinledik. Nitekim bunları geçen sene de dinlemiştik ama son 1 yılda 304 kadının öldürüldüğü her karakola yüzlerce şiddet şikayetinin bulunduğu Türkiye'de değişen bir şey yok.
Samsun'da bir anne evladının önünde şiddet gördü. Onun şokunu atlatamadan Reyhan Korkmaz kocası tarafından katledildi. Hemen ardından Aydın'da 92 yaşındaki hanım nineyi cinayete kurban verdik. "Mücadelemizi sürdüreceğiz" diyorsun sayın Erdoğan. Madem öyle altına imzanı koyduğun sözleşmeyi uygulayacaksın, önlemleri alacaksın.
Samsun’daki cani, tam 9 defa şikayet edilmiş, parmağını oynatan olmamış. Bu kadın, dokuz kez yardım istemiş, sen kılını bile kıpırdatmamışsın. Bu mu senin mücadelen? İktidarın boyunca, kadına yönelik şiddet de, kadın cinayetleri de artarak sürdü, sustun. Bakanların, utanmadan, “Kadına yönelik şiddet, algıda seçicilik.” dediler, sustun. Milletvekilin, sıkılmadan, “Kadın cinayetleri abartılıyor. Bu ülkede kadınların 12 katı erkek öldürüyor.” dedi, sustun. Dava arkadaşım dediğin, sözüm ona adamlar, tacizlerde, tecavüzlerde, hatta cinayetlerde bile, ahlaksızca “Haklı sebep” aradılar, yine sustun. Bu mu senin mücadelen?
"Benim için sosyal medyada hakaret kampanyası başlattılar"
Ortağım dediklerin, daha bir hafta önce, şehitlerimizin olduğu o acı günde, benim için sosyal medyada hakaret kampanyası başlattılar, çıkıp da iki laf edemedin. Bu kürsüden, yaşadıklarımı ve yaşadıklarımızı zaman zaman paylaşırken kesinlikle herhangi bir şikayet amacım yoktur. Sadece bu korkakların, bu açıkça dürüstçe mücadele edemeyen korkakların yüzlerine ayna tutmaktır amacım. Geçen hafta, "Fosforlu Meral" diye bir TAG çalışması yapıldı. Bunun nereden, niçin geldiğini beş yıl önce yol yürüdüğümüz arkadaşlarımız bilirler. Sayın Bahçeli, Konya'dan üst kurul delegelerini çağırdı ve orada bana "Fosforlu Cevriye" dedi. Konyalı iki genç delege, bunu tam da kastedildiği manada "Fahişe" olarak algıladılar ve ağlayarak bana geldiler. Ben onlara kastettikleri gibi olmadığını izah etmeye çalıştım. 47 doğumlu sayın Bahçeli'nin, hepimizin geçmişte ağabey dediğimiz sayın Bahçeli'nin o genç çocukların gözünde yerle bir olmasın diye Fosforlu Cevriye'nin 'Fahişe' olmadığını, sert ve eli sopalı bir kadın olduğunu söylemek zorunda kaldım. Ben onu korurken, gelen giden herkese kahkahalar boyunca bunu söyledi tam bir yıl boyunca. Sonra sistem yürümeye başladı. 19 Haziran'da bir kongre yaptık biz. O kongreden sonra benim 9 aylık erkek torunuma, hem de nikah şahidi olduğu oğlumun çocuğuna nesebi gayri sahih dedi. Sonra daha ilginç Celal Adan isimli İstanbul Milletvekili ve 50 doğumlu, buradaki birçok insanın ağabeyi sayılacak bu şahıs bana, Koray Aydın'a, Sinan Oğan'a buradaki herkese nesebi gayri sahih dedi. Bize, "Analarınız belli babalarınız belli değil" dedi. Bu nasıl bir psikolojidir. Metin bey mahkemeye verdi. Hakimler, beraat verdiler. Bu devam etti. İsmet Büyükataman isimli bir yaşam formu başından itibaren bana Türk filmlerinden hep o tuhaf kadın karakterlerinin isimlerini sıfat olarak kullandı. Bunlardan bir tanesi, "Kınalı Yapıncak". Son dönemde öne çıkan cengaver bir yaşam formu daha var. Bu arkadaş ise sövmenin, sinkafın dibine gitti. Bununla Meral Akşener'e, Akşener'in şahsında sizlere hakaret ettiklerini zannettiler. Allah'ım sen ne büyüksün beni vesile kılıyorsun, kereste gibi adamların, kereste gibi yaşam formlarının onların yüzünün ne iğrenç olduğunu, ne kadar pis olduklarını göstermeye beni vesile kıldın. Bu yaşam formlarının eşlerinin suratlarına nasıl baktıklarını merak ediyorum. Kendi çocuklarınızın yüzüne nasıl bakıyorsunuz siz? Erdoğan, iktidarında zora düştüğünde yardım istediğin Meral Akşener'den, hapse düştüğünde yanında kimse yokken gece yarısı uyandırılan Meral Akşener'e, damadının televizyonunda kocasını aldattı dendi, bütün arkadaşlarına nesebi gayri sahih dendi, en son şehitlerin olduğu gün "Fosforlu Meral" dendi. Senin partinin trolleri buna destek verdi. Bugün ben sana bir şey diyemem ama seni önce eşine, sonra kızlarına sonra gelinlerine sonra da bütün kadınlara şikayet ediyorum sayın Erdoğan.
"Bu mu senin mücadelen?"
Bu mu senin mücadelen? Altında, Türkiye Cumhuriyeti’nin de imzası olan İstanbul Sözleşmesi, kadını yaşatmak için atılan önemli bir adımdı. Zihniyeti batasıca bir grup, onu da paçavra etme yarışına girdi, görmezden geldin. Bu mu senin mücadelen?
Sayın Erdoğan; Kadına yönelik şiddetle; Objektiflerin karşısına geçip, "Kadına şiddet abartılıyor." diyerek mi mücadele edeceksin? Ekonomideki zorlukları inkar ettiğin gibi, kadına yönelik şiddeti de, inkar ederek mi önleyeceksin? Vatandaşı aslında zengin olduğuna, işsizlerimizi de, aslında iş beğenmediklerine ikna ettiğin gibi, kadına yönelik şiddeti de, kadınları aslında dövülmediklerine, tacize, tecavüze uğramadıklarına, hatta, aslında başlarına gelenleri, hak ettiklerine ikna ederek mi bitireceksin? Sana ters bir laf eden için, bütün savcıları harekete geçiriyorsun. Failleri 2 saat içinde buluyorsun ama kadınlara karşı en ağır, en haysiyetsiz saldırılarda, ortada yoksun. Böyle mi mücadele edeceksin? Şunu aklına iyice yerleştir; Kadına hakaret etmek, cinsiyetçi paylaşımlar yapmak, kadına yönelik şiddetin provasıdır. Önce bunları durduracaksın. Kadına kim el kaldırırsa, kim dil uzatırsa, ayırt etmeden kaya gibi karşılarında duracaksın. Bu milleti ayırmadan, aileni koruduğun gibi koruyacaksın. Yani işini yapacaksın. Sen yapmazsan, sandık geldiğinde kadınlar gerekeni yapar, Biz geliriz, biz yaparız. Hak ettikleri gibi, mutlu ve huzurlu bir Türkiye’yi kadınlara sunarız.
Her hafta olduğu gibi, bu hafta da Milletin Kürsüsü’nde, sözü, gerçek sahibine, milletimize bırakacağız. Milletin sesinden korkan Meclis televizyonu ve TRT, yayını kesmeye hazırsa başlıyoruz. Bu hafta, Eşik Platformu’ndan, Avukat İdil Yalçıner Şimşek aramızda. Kadının sorunlarını, kadınların yaşadıklarını kendisinden dinleyeceğiz. Buyur İdil kardeşim, söz de kürsü de senindir.
Akşener devam etti:
Kadının gülüşüne, güvenliğine, kıyafetine, inancına, bedeni ve hayatı üzerindeki hakkına, aldığı nefese bile karışan zihniyet kadınların ne kadar kıymetli olduğunu anlatıp durdu. Hamasetten başka bir şey yapmamak ne kadınlara, ne kadınların sorunlarının çözümüne katkı yapmaz. Biz kadınların sorunlarına çözüm üretmeyi tercih ediyoruz. Kadınların sorunları siyasi meselelerdir. Çözecek kurum da siyasetin ta kendisidir. Kadınların yaşadığı tüm sorunlar, siyasetin kenarında, aşağısında, yukarısında değil tam içindedir.
İşsiz kalan kadınlarımızı nasıl yeniden işe kavuştururuz bunun çözümünü arıyoruz. Kadın hakları ve kadın istihdamı konusun Türkiye bu nutukların çok ama çok gerisinde. Türkiye 145 ülke içerisinde 131'inci. Ekonomik katılım ve fırsat eşitliği göstergesine bakıldığında ise Türkiye 144 ülke içerisinde 128'inci sırada. Türkiye'de iş gücüne, erkek nüfusunun yüzde 74.9'u katılabilirken, kadın nüfusunun yalnızca yüzde 34.8'i katılabiliyor. Bu oran İtalya'da yüzde 41.1, İspanya'da yüzde 53, Yunanistan'da yüzde 44.3.
Türkiye'de her 4 kadından biri istihdam edilebiliyor. Bu gerçek karşısında aklı olan kadın istihdamını arttırmak için elindeki bütün imkanları seferber eder dimi? Bizdeki ekonomi guruları yapıyor mu? Hayır.
15-24 yaş arası genç kadınlarımızın istihdam oranı sadece yüzde 19.3. Her 10 kadından yalnızca 2'si çalışabiliyor. 2 milyon 932 bin kadın haftalık 45 saatten fazla çalışıyor. Aile işçisi 10 kadından 9'u, kendi hesabına çalışan 10 kadından 7'si kayıt dışı çalıştırılıyorlar. Türkiye'de erkekler kadınlardan en az yüzde 8 fazla kazanıyor. İşte size AK Parti'nin kadınlara verdiği değer.
Kırsaldaki tablo ise daha ağır. Kadınlarımız tarımsal üretim ile ev hizmetleri arasında sıkıştırılmış durumda. Sosyal dengeyi sağlayan kadınlardır. Aile işletmelerinde satışı, pazarlamayı yapan kadınlardır. Özetle, kırsal alanda hakim güç aslında kadınlardır. Bu nedenle AB'de çiftçilerin yüzde 30.2'si kadınlardan oluşur. Biz bu sayıyı bilmiyoruz bile. Köy kırsalından göçün ana aktörü kadındır. Kadın giderse aile gider, kadın giderse tarımsal üretim gider. Kadın giderse geri dönmez. Bu cehalet iktidarken kadınların derdi bitmez.
Bizim hedefimiz belli. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'nde 141'nci sırada bulunan ülkemizi ilk 50'ye sokacağız. Kamuda idareci ve yönetici pozisyonlarında pozitif ayrımcılık yapacağız. Kayıt dışı istihdam ve uzun çalışma saatlerine karşı önlemler alacağız. Kadın ve erkek arasındaki ücret farkını kaldıracağız. Hayatın her alanında kadına yönelik taciz ve şiddete karşı önlemler alacağız. Prim ödemelerine katkı sağlayacağız. Tarımda çalışan kadınlarımızın hamilelik ve sonrası dönemini sigorta süresine dahil edeceğiz. Kent kırsalındaki kadınlarımız için Kültür ve Pazarlama Merkezleri kuracağız. Kırsal alan öğrencilerinin Tarım Meslek Liselerine girişleri için ek puan vereceğiz.
İstanbul Sözleşmesi'nin ana çerçevesine en çok ihtiyaç duyan kesim oldukları için kırsal alan kadınlarımız ile ilgili yaptırım ve tavsiyeleri özel olarak takip edip haklarına sahip çıkacağız.
Türkiye'nin çözülemeyecek derdi yok. İnsan Haklarını, hukuku ve demokrasiyi ABD'de başkan değişti diye değil, AB istedi diye değil aziz milletimiz hak ediyor diye koruyup, geliştireceğiz. Hangi partiye oy verirse versin, hiçbir vatandaşım hiçbir partinin marabası değildir. Bunu sağdaki, soldaki, aşağıdaki, yukarıdaki herkesin aklına kazıyacağız. Koltuk değil ayakkabı eskitmeye devam edeceğiz. Bu sırada elbette bazılarının düzenini bozacağız. Sabahı akşamına, secdesi sabahına uymayanlar istediğini yapabilir biz milletimizle buluşmaya devam edeceğiz.