Bekir Ağırdır: İnsanlar hangi partiye karşı olduklarını belirledi
İstanbul’da Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu’nun yüzde 9’luk farkla seçimi kazanmasının yankıları sürüyor. Yaptıkları araştırmayla seçim sonucunu tam isabetle tahmin eden Konda Araştırma Şirketi Genel Müdürü Bekir Ağırdır, süreci etkileyen dinamikleri ve nasıl bir sürecin geliştiğini Cumhuriyet’ten Leyla Kılıç'a anlattı.
Bekir Ağırdır: YSK kararından sonra AKP’nin kazanma şansı yoktu. Biz 23 Haziran da sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçmedik. İnsanlar ülkenin gidişatı için oy kullandılar.
İstanbul özelinde yapılan 31 Mart seçimlerinde 13 bin olan oy farkı, 23 Haziran’da 800 bine ulaştı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Önce sayısal analizinden gidelim ve seçim sonucunu 100 oy üzerinden anlatalım. 31 Mart’ta 100 oyun 17’si seçime katılmadı. 3’ü geçersiz sayıldı. 80 net oyun da 39’unu Ekrem İmamoğlu, 39’unu Binali Yıldırım aldı. 2 oy da diğerlerine gitti. 23 Haziran’a başlarken Binali Bey’in 39 olan oyu 34-35’lere düştü. Çünkü AKP seçmeninin ve özellikle MHP seçmeninin bir kısmının adalet duygusu YSK’nin 6 Mayıs kararı ile zedelendi. Seçimle bir iktidarı ya da yerel yöneticiyi değiştirebilme haklarına müdahale edilmesine tepkileri sert oldu. AKP’li seçmenin bir kısmı, kamuoyuna yansıtıldığı gibi Ekrem İmamoğlu’na oy vermedi, adalet duygusu zedelendiği için sandığa gitmedi. Ama MHP’liler sandığa gitti ve Ekrem İmamoğlu’na oy verdi. Dolayısıyla Binali Bey, yarışa başlarken 31 Mart’taki gibi 39 kişinin oyuyla değil, 34-35 kişinin oyuyla başladı. Ekrem Bey de 39’dan değil, 42-43 oy ile başladı. Çünkü 31 Mart’ta seçimi kazanma umudu olmayan, ülkenin geleceğinden umudu kırılmış olan, CHP’li seçmen dediğimiz 2 insan sandığa gelmedi. Ama bu insanlar 31 Mart sonrası yaşanan süreçte 23 Haziran’da sandığa gitme kararı aldı ve İmamoğlu’na oy verdi. HDP’li olduğu halde CHP’nin şimdiye kadar Kürt seçmene bakış açısından duyduğu rahatsızlık nedeniyle sandığa gidip Ekrem İmamoğlu’na oy vermeyen bir kesim vardı. Bu insanlar da YSK kararını duyduklarında ve İmamoğlu’nun kazanma ihtimalini de görerek daha kararlı davranıp sandığa gittiler. Biz, YSK kararının ardından yaptığımız çalışmalarda da farkın 11 puana çıktığını görmüştük. Seçim sonucu etkileyen birkaç dinamik var diyebiliriz.
Seçim sonucu etkileyen dinamikleri sıralar mısınız?
Seçim sonucu belirleyen birkaç dinamik var. Birincisi AKP seçmeninin zedelenen adalet ve vicdan duygusu. İkincisi mağlup olan CHP ve İYİ Parti seçmeni ilk defa bir seçimi kazanma umuduyla sandığa gitti. Üçüncüsü, Kürt seçmen iktidar bloğunun kurduğu bütün bu nefret diline karşı geçmişte yaşanan kırgınlıkları bir kenara bırakarak Ekrem İmamoğlu’na oy verdi. Dördüncüsü, İstanbul’un gençleri de İmamoğlu’na destek oldu. Herhangi bir partinin insanı olmayan, ülkenin siyasi aktörlerine güvenmeyen ve 31 Mart’ta oy kullanmaya gitmeyen gençler bu kadar disiplinli hayata, hangi internet sitesine girip girmeyeceklerine karar verilmesine, filmlerdeki bir şakanın bile sansürlendiği bir hayata itiraz ederek sandığa gitti ve İmamoğlu’na oy verdi.
‘İKTİDAR O KADAR ÇOK BAĞIRDI Kİ ÇIĞ DÜŞTÜ’
Bu süreçte iktidarın kullandığı söylemler seçime nasıl etki etti?
Yaratılan kutuplaşma yeni bir dinamik ortaya attı. O da şu: İnsanlar hangi partiyi sevdiklerini değil, hangi partiye karşı olduklarını belirledi. Karın çok olduğu yerlerde tabelalar vardır: ‘Çok bağırmayın çığ düşebilir’ diye. İktidar o kadar bağırdı ki çığ, YSK kararının ardından düştü ve AKP bunu çok geç fark etti. Bu nedenle 31 Mart’tan önce kullanılan sert dili, 23 Haziran sürecinde hizmete ve Binali Yıldırım üzerine üretilen bir dile çevirmeye çalıştılar. Ama işe yaramadı. Çünkü AKP, sahiciliğini yitirdi. 5 yılda 8 kez sandığa gittik ve 23 Haziran seçimi dışında kalan tüm seçimleri AKP kazandı. AKP, bunu yaparken tüm sorunları çözeceğini vaat etti. Ama ne oldu? Hiçbir sorun çözülmediği gibi aksine bugün ekonomik, siyasal, demokratik, toplumsal kutuplaşma, bürokratik ve devlet krizi gibi çok derin problemlerimiz var. Dışarıya döndüğümüzde de birçok devletle kavgamız sürüyor. Bu sorunlarda iktidarın payını seçmen artık görüyor. Bu yüzder de tepki gösteriyor. Ama gösterilen tepki yeterli değil. AKP’ye eleştiriler ağırlaşıyor evet doğru ama bir yandan da Ekrem İmamoğlu meselesini dışarıda bırakırsak- henüz CHP aday üzerinden ürettiği bazı sihirler dışında radikal bir değişim, toplumun bütün kesimlerinin taleplerini, sorunlarını, varlığını tanımış, saygı duyuyormuş gibi yeni bir dil üretmiş değil. Sadece bazı adaylar üzerinden girişimleri, hamleleri var diyebiliriz.
AKP’nin sorunlara çözüm üretemeyerek sahiciliğini yitirdiğini söylediniz. Bunu açabilir misiniz?
AKP ekranlarda her gün muhalefeti şeytanileştiren, terörize eden bir dil kullandı. Ama duvarlarda, pankartlarda aşk, gönül gibi romantik bir takım sloganlar gördük. Sokakta da soğan patates fiyatı. İnsanlar bu üç meselinin arasında AKP’nin sahiciliğini yitirdiğini düşündüler. AKP ile gönül bağı olan insanlar bile tereddüte düştü. Bir yandan da bu kadar devlet olanağını kullanması, camilerin, okulların siyasete dahil edilmesi insanları rahatsız etti. Dolayısıyla bütün bu hikayeden toplumda bir çıkış yolu arıyordu. O yüzden seçmenler 23 Haziran’da verdiği oylarla ülkenin bu sorunlarına ve gidişatına bir fren yaptı. Daha doğrusu YSK kararından sonra AKP’nin kazanma şansı yoktu. Biz 23 Haziran da sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçmedik. İnsanlar ülkenin gidişatı için oy kullandılar.
Abdullah Öcalan’ın mektubunun yayınlanması nasıl karşılık buldu?
Herkes Öcalan mektubunun içeriğini tartışıyor. Ama sade vatandaşlar bununla ilgilenmiyor. Onlar bütün bu sahicilik yitimi içinde seçime 3 gün kala bu mektubun ortaya çıkarılmasının zaten oya dönük bir durum olduğu kanaatinde çok netler. Seçime 3 gün kala bu mektubun ortaya çıkarılması ve seçime yönelik bir manüpülasyon olduğu her kesim için çok açıktı. Milliyetçiler de bu konuda çok netti.