Fikret Bila
Paralar Nerede?
Türkiye günlerdir “Fatih Terim Fonu” olarak isimlendirilen olayı konuşuyor.
Bankacı Seçil Erzan’ın, aralarında Arda Turan, Emre Belözoğlu, Semih Kaya gibi ünlü isimlerin de bulunduğu futbolcuları ve bazı iş adamlarını dolandırdığı iddia ediliyor.
Olay daha çok saadet zinciri sistemine benziyor. Erzan’a para veren bir iş adamı ve eşinin şikayeti üzerine ortaya çıkan bu dolandırıcılık faaliyetinde toplanan paranın 43 milyon 900 bin dolar olduğu ifade ediliyor.
Adı geçen futbolcuların “bir fon kurulduğu ve kısa sürede çok yüksek getirisi” olduğunu söyleyen Erzan’a milyon dolarları elden teslim ettikleri, karşılığında resmi bir banka dekontu almadıkları, bazılarına faiz olarak ödemeler yapıldığı, bazılarına yapılmadığı anlaşılıyor. Bazı isimlerin yatırdığından fazla para alarak olaydan kârlı çıktıkları belirtiliyor.
Bu isimler içinde en fazla para kaybedenin Arda Turan olduğu; Erzan’a toplam 13 milyon dolar verdiği ve bu paranın 7,5 milyon dolarını geri alamadığı kamuoyuna yansıyan bilgiler arasında.
Bankacı Erzan tutuklu olarak yargılanıyor. Bu olayın bir etik bir de hukuki boyutu var. Yıllarca milli takımda oynayarak Türkiye’yi temsil etmiş, milletin sevgisini kazanmış, dakikalarca ayakta alkışlanmış bu isimlerin kısa sürede, kısa yoldan “1 koyup 10 alma” gibi bir çeşit tefecilik işlerine bulaşmış olmaları etik açıdan büyük sorun.
Futbol hayatları boyunca büyük paralar kazanan bu isimlerin, paralarını kısa yoldan ikiye, üçe katlamak için kayıt dışı para alış verişlerine girmelerini “paralarını koruma” amacıyla açıklamaları kamuoyunu tatmin etmeyecektir.
Erzan’ın para toplarken tanışıklığı olan Fatih Terim’in ismini kullandığı ve böylece güven kazandığı açık. Fatih Terim ise bu fona para vermediğini söylüyor. Kızının ve damadının verdiği anlaşılıyor.
Erzan, başlangıçta Terim’den para aldığı ve fazlasıyla ödediğini söylerken daha sonra ifadesini değiştiriyor. Terim’den para almadığını söylüyor. Fatih Terim’in adı şikâyetçiler arasında yer almadığı gibi iddianamede de bulunmuyor. Ancak Fatih Terim’in futbolcularla birlikte ilgili bankaya gidip görüşmeler yaptığı biliniyor.
Geniş bir hayran kitlesine sahip, milli başarılara imza atmış, milletin gönlünde yer edinmiş bu isimlerin böyle bir olaya karışmaları onları sevenlerin vicdanına sığacak gibi değil.
Hukuki boyuta gelince.
Olay mahkemede.
Dava sürüyor. Nasıl sonuçlanacağını göreceğiz.
Umarız adalet yerini bulur. Yargının öncelikle paranın izini sürmesi ve toplam 43 milyon dolar olduğu söylenen bu paranın nerede ve kimlerin elinde olduğunu ortaya çıkarması gerekiyor. Bu para alışverişinden kârlı çıktıkları söylenenlerin bu gelirin vergisi ödeyip ödemedikleri de yine yargılama sonucunda ortaya çıkarılması gereken bir diğer önemli konu.
Yargının bu olayı nasıl tanımlayacağı da önemli; nitelikli dolandırıcılık mı, tefecilik mi, çıkar amaçlı suç örgütü mü?
Türkiye’de son dönemde kayıt dışı iş yapmak, kayıt dışı para toplamak, tefecilik, kara para aklama, yasa dışı bahis oynatmak giderek yaygınlaştı ve kolaylaştı.
Dilan Polat ve Engin Polat olayı patladıktan sonra benzer faaliyetlerde bulunan başka isimler de tutuklandı. Arkasından “Fatih Terim Fonu” olayı patladı.
Devlete yapılan şikâyetlerde yasa dışı bahis ihbarları rekor düzeye çıkmış durumda. Bu tablo Türkiye’de denetim organlarının etkin şekilde çalışmadığını gösteriyor. Uyuşturucu baronları, mafya babaları İstanbul’u mesken tutmuş durumda. Hesaplaşmalar Türkiye’de yapılıyor. Türkiye’den ev alanlara kolayca
vatandaşlık veriliyor. İktidar ise Türkiye’ye para gelsin de ister temiz ister kirli, nasıl gelirse gelsin havasında.
Maalesef bu olaylar Zekeriya Temizel’in Maliye Bakanlığı sırasında “nereden buldun” diye paranın kaynağının sorulduğu Türkiye’den kısa sürede kara para cenneti Türkiye’ye gelmenin sonucu. Ülkenin bu durumdan kurtulması için yeniden güçler ayrılığı ilkesinin uygulanmasına, yargının tarafsız ve bağımsızlığına, hukukun üstünlüğüne, kamu görevlerinde sadakatin değil liyakatin esas alınmasına ve denetim organlarının yeniden etkinleştirilmesine ihtiyacı var.