Fikret Bila
Anayasayı Tanımayan Yargıtay Olursa
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin, milletvekili seçilen Can Atalay’ın cezaevinde tutulmasının hak ihlali olduğuna ilişkin kararına “uyulmaması” kararı verdi.
Bununla da yetinmedi, hak ihlali kararı veren 9 Anayasa Mahkemesi üyesi hakkında suç duyurusunda bulundu. Ayrıca TBMM’ye Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi için yazı yazmayı kararlaştırdı.
Anayasa Mahkemesi’nin kararını beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz ama “uymuyorum, uygulamıyorum” diyemezsiniz.
Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanması anayasa hükmüdür. Anayasa’nın 153 maddesi, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar” hükmünü taşıyor.
Anayasa’nın bu hükmü karşısında Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararına uymaması bir anayasa ihlalidir.
Türk hukuk tarihinde de Yargıtay’ın tarihinde de bir ilktir.
Anayasa Mahkemesi kararına uymayan Yargıtay gibi bir yüksek yargı organı olursa anayasanın güvencesi altında olan hukuk düzeni alt üst olur. Yargıtay, Anayasa’nın açık hükmüne karşın Anayasa Mahkemesi kararına uymazsa, yarın bunu örnek alan bir istinaf mahkemesi veya alt derece mahkemesi de “Yargıtay’ın kararına uymuyorum” diye karar alırsa ne olur? Anayasal düzen bozulmuş olur.
Alt derece mahkemesi, Yargıtay’ın veya Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymazsa yarın öbür gün vatandaş da ben “mahkeme kararını beğenmedim, uymuyorum” derse olur?
Demokratik hukuk devleti yok olur.
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararına uymaması devletin işleyişi bakımından çok ağır bir krizdir.
Devletlerin anayasa ile yönetilmesi düşüncesi çok eskilere dayanır. İngiltere Kralı’nın yetkilerinin 1215 Magna Carta ile kısıtlandığı hatırlanırsa, kral bile olsa halkın yönetiminin kurallara bağlanması çok eski bir çabadır.
Anayasacılık akımı 18 yüzyılda kralın yetkilerini sınırlamak, keyfi yönetimini denetim altına almak için burjuva sınıfının ve halkın haklarını koruma altına almak amacıyla ortaya çıkmıştır.
1789 Fransız Devrimi’den sonra çıkarılan Yurttaş Hakları Bildirisi, 1776 yılında ilân edilen Amerikan Bağımsızlık Bildirisi modern anayasacılığın işaretleri olarak görülür.
Türkiye’de de 1876 Anayasası ile Padişah’ın yetkileri kısıtlanmıştır.
Anayasalar halkın egemenlik hakkının devlet yönetirken nasıl kullanılacağını ve denetleneceği belirleyen toplumsal sözleşmelerdir. Devleti yöneten iktidarın keyfi bir yönetim sergilemesini önlemek, bireyin hak ve özgürlüklerini güvence altına almak, çoğunluktan olmayanların iktidar tarafından ezilmesini önlemek
için kurallar içeren, devleti ve iktidarı sınırlayan belgelerdir.
Bu gerçek ortadayken Yargıtay gibi bir yüksek yargı organın Anayasa’yı dikkate almaması düşünülemez.
Nitekim bu karara hukuk kurumlarından, hukukçulardan, muhalefet partilerinden çok büyük tepki gördü.
CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel görevi devralmasından bir saat sonra Yargıtay’ın bu kararı karşısında Meclis grubunu olağanüstü topladı ve “Anayasa’ya veya Meclis’e karşı bir darbe” olarak niteledi. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’u arayarak Danışma Kurulu’nun toplanmasını istedi ama bu girişiminden bir sonuç alamadı. CHP, Yargıtay’ın kararına karşı Meclis Genel Kurulu’nu terk etmemek dahil bir dizi eylem planı hazırladıklarını da duyurdu.
Özel, bu karara “direneceklerini” de açıklayarak sert bir söylemle aktif muhalefete iyi bir başlangıç yaptı.
İYİ Parti, Gelecek Partisi, Saadet Partisi, DEVA Partisi de Yargıtay’ın kararının Anayasa’ya aykırı olduğunu ve “hukuka darbe” niteliği taşıdığını duyurdular.
Muhalefet partileri gibi Boralar Birliği, il baroları da bu kararı veren Yargıtay üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladılar.
AK Parti’nin önemli isimleri de kararı eleştirdiler. Hayati Yazıcı, Abdülhamit Gül, Hüseyin Çelik gibi isimler kararı eleştirdiler.
Bu sorunun yargı içinde çözülmesi mümkün değilse yasa koyucu olarak TBMM’de çözüm üretilmesi gerekir.
Aksi halde Türkiye Cumhuriyeti demokratik hukuk devleti niteliklerini kaybetmiş olur.