Fikret Bila
Yeter söz milletin!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan seçim tarihini 14 Mayıs, seçim sloganını da “Yeter, söz milletin” diye belirledi.
Seçim tarihi olarak, 73 yıl önce yapılan ve Demokratik Parti’nin (DP) CHP iktidarına sandıkta son verdiği 14 Mayıs’ı ve DP’nin bu seçimde kullandığı “yeter, söz milletin” sloganını seçti.
Seçti ama bu işte bir terslik var.
DP, bu sloganı CHP’nin 27 yıllık tek parti iktidarına ve tek adam yönetimine karşı kullanmıştı.
Bugüne baktığımızda.
CHP iktidarda değil.
Tam 30 yıldır muhalefette.
20 yıldır tek parti iktidarını yürüten AK Parti, ülkeyi tek adam olarak yöneten de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Bu durumda “yeter, söz milletin” sloganını AK Parti’nin kullanması boşlukta kalıyor.
Çünkü seçim meydanlarında CHP’ye dönüp, “20 yıldır Türkiye’yi CHP’nin tek parti iktidarı ve tek adam olarak da Kemal Kılıçdaroğlu yönetiyor” demesi mümkün değil.
Bunu söyleyebilecek olan muhalefet partileri.
20 yıldır; demokrasiyi tıkayan, kuvvetler ayrılığını rafa kaldıran, bağımsız yargıyı bağımlı hale getiren, muhaliflerini cezaevine gönderen, siyasi yasak koyan, sansür yasası çıkaran, Hazine kaynaklarını yandaş şirketlere aktararak kendisini ve çevresini zenginleştiren, enflasyona ve işsizliğe rekor kırdıran, yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapan AK Parti iktidarı. Kararları da tek adam olarak veren Erdoğan.
Bu tablo içinde Erdoğan’ın çıkıp “yeter, söz milletin” demesi AK Parti’ye karşı mümkün, CHP’ye karşı değil.
14 mayıs 1950 seçimlerinde DP’nin kazanmasının, CHP’nin kaybetmesinin nedenlerine bakalım.
1938-1950 arasındaki dönemde; Parti-devlet uygulamaları, halkın gerçek temsilinin olmayışı, partinin hesap vereceği bir kurumun bulunmaması, devlet memurlarının elitist tutumları, İkinci Dünya Savaşı koşullarında alınan ekonomik ve mali önlemlerle köylünün, çiftçinin giderek yoksullaşması, temel gıda maddelerinde karne uygulaması, artan vergiler, Milli Korunma Kanunu, Varlık Vergisi kanunu gibi uygulamaların halkın üzerinde yarattığı olumsuz birikim.
Bugünkü duruma baktığımızda ise bu politikaların çoğunun AK Parti tarafından uygulandığını görüyoruz.
Bugün Türkiye’de demokratik laik devlet kurumları, denge denetleme organları rafa kaldırılmış, yerine AK Parti’nin oluşturduğu parti-devlet yapısı kurulmuş durumdadır.
Hükümetin bütün yetkileri tek başına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elinde toplanmış ve tek adam yönetimi kurulmuştur.
İktidar partinin hesap vereceği bir kurum yoktur. Bu kurumlar fiilen işlevsiz bırakılmış ve iktidarın kontrolüne alınmıştır.
Devlet memurlarının çoğunluğu, özellikle üst düzey bürokratların tamamı AK Parti yandaşı konumundadır. Memuriyete giriş için yapılan yazılı sınavların önemi kalmamıştır, iktidar yaptığı mülakatlarla sadece yandaşlarını işe almaktadır.
Çiftçi, işçi, memur, emekli, küçük esnaf yoksullaştırılmıştır.
Bu kesim için gıda ürünleri ulaşılmaz hali gelmiştir. Enflasyon yüzde 170’lerle ifade edilmektedir. Mutfaktaki enflasyon rekor düzeydedir.
Ekmek karneye bağlanmamıştır ama dar ve sabit gelirli vatandaş ucuz ekmek kuyruklarında, ucuz gıda kuyruklarında saatlerce beklemekte, daha ucuz diye bayat ekmek almaktadır.
Bu koşullarda “yeter, söz milletin” diyecek birileri varsa bunlar muhalefet partileri ve milletir.
Sloganın adresi de CHP değil, AK Parti’dir.