Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Ya kral delirirse!

Tarihi günler mi geçiriyoruz.. Yoksa tarih bize mi geçiriyor.. Artık ayırt edemiyorum.
İmamoğlu ve ekibinin başına gelenler, FETÖ ve 17-25 Aralık süreçlerinde nelere nelere tanık olmuş bizler için bile akıl ötesi!
Bakın tek bir örnek bile yetiyor durumu anlamaya:
BİRGÜN’den sevgili İsmail Arı’nın paylaşımına göre, İBB soruşturmasında gizli tanık ÇINAR’a, Yakup Öner sorulmuş.
Gizli tanık, “Boğaziçi İmar’dan sorumludur. Hakkında pek bir şey bilmiyorum” diye yanıtlamış.
Sonrası şöyle: “Tarafınıza okunan şahsın beyanları ile alakalı açıklamalarınızı yapınız.”
Yani, “hakkında bilginiz, suçlamanız yoksa görüşlerinizi anlatın..”
İddia bu.
Esila Ayık’ın durumu ise iddia değil.. Polemik konusu değil..
Düpedüz eziyet.
Yeri gelmişken ünlü paradoks örnekleri arasına girmeye aday ESİLAY PARADOKSU hakkında siyasi bilimler, felsefe öğrencilerine sormak istiyorum:
Bir kişi, bir başkan hakkında “diktatör” dedi, diyelim. Bunun sonucunda da hapse atıldı. Çok ağır kronik rahatsızlıklarına rağmen de tahliye edilmedi.
Bu size neyi gösterir:
A) Başkan’a ne yaparsa yapsın diktatör denemez.
B) Diktatör tanımı nedeniyle muhatabını hapse atmak, bizatihi o tanımı doğrulamaktır.
C) Fikrim yok. Olsa da söyleyemem!

Berkay’ın başına gelenler hepimizin kulağında küpe, çünkü.
Okumuşsunuzdur.. “Her şey çok güzel olacak” sözleriyle tanıdığımız Berkay o sözlerin ve CHP Parti Meclisi’ne seçilmenin bedelini ağır ödedi.
Tutuklanıp cezaevine gönderildi. Televizyonlarda da linç edildi.
Gazeteci olduğunu iddia eden Cem KÜÇÜK, TV’de bir “AÇIKLAMA” yaptı.
MASAK raporuna göre Berkay’ın İBB’den 1 milyon lira aldığını söyledi. İtiraz edilince, “yanlış söylemişim, 42 bin 500 liraymış” dedi. “Hani raporun neresinde göster” denince de “elden verilmiştir” diye kıvırdı.
İnanın İBB iddiaları işte bu kadar ciddi (!)
Dosyanın her tarafından kumpas dökülüyor.
Aslında kaç kumpas devri görmüş geçirmiş biri olarak, en kısa zamanda doğruların ortaya çıkacağını biliyorum.
Biliyorum da, sonra memleketi nasıl temizleyip paklayacağız, işte onu kestiremiyorum.
Zira…
Aşağıda, bundan 4 yıl önce yazdığım bir yazı var. Okuyunca, dört yıl öncesini hatırlayacak.. “Başımıza neler gelmiş”… Ya da “Bu kadar kısa sürede bunları nasıl yaşamışız” diyeceksiniz..

* *. *

İtiraf edeyim! Başlığı, dikkatinizi çekmek için attım! Yoksa, yazıya konu "karakterlerin" başlıkla, yani "delilikle" hiçbir ilgisi yok. Olsa olsa tarihin en ünlü "deli kralı" 3. George'u hatırlatacaktır.
Bilenler bilir, İngiltere tahtında neredeyse 40 yıl hüküm süren 3. George tarihe de sanata da adını böyle yazdırdı. Birdenbire delirmedi elbette. Belirtiler yavaş yavaş ortaya çıktı. Saray hekimleri, kimi zaman birbirine zıt teşhis ve tedavilerle, o zamanın "sağlık modasına" uygun yöntemler uyguladı. Örneğin, bir süre ilaç niyetine arsenik verildi.
Bugünün tıp dünyası, dönemin kayıtlarına baktığında 3. George'a şizofreni ya da bipolar bozukluk teşhisi koyuyor. 1700'lerin son çeyreğinde böyle bir teşhis koymak söz konusu değildi elbette. Hele bir krala!
Nitekim uzun süre, kralın rahatsızlığı halktan gizlendi, Saray'da da görmezden gelindi. Günün birinde Hyde Park'tan geçerken arabadan inip, Prusya Kralı olduğunu zannettiği bir ağaçla uzun uzadıya sohbet edinceye kadar..
O gün, tahttan indirildi. Belki kendisinin de hala kral olduğunu zannettiği bir "dünyada" unutulmaya terk edldi.
* * *
Kral 3. George, tarihçiler ve sanatçılar için çok "cazip bir malzeme" idi kuşkusuz. En çok da şu soru nedeniyle:
Deliren ya bir kralsa....
Öyle ya! Sıradan bir insana bu teşhisi koymak kolay da.. Gücünü tanrıdan aldığı düşünülen birine teşhis nasıl konulur? Konulursa ne yapılabilir? Tahttan / koltuktan indirmenin yolları nasıl bulunur?
* * *
Bir itiraf daha: Elbette anlamışsınızdır! Yazıya ilham kaynağı olan, Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki ilginç polemik.
Erdoğan, Anayasa'nın ilk 4 maddesinin değiştirilmesini / kaldırılmasını öneren ismin eski yol arkadaşı, bugünün da Saray sakini İsmail Kahraman olduğunu unuttu! CHP lideri Kılıçdaroğlu'na verdi veriştirdi:
"Biz yeni anayasa diyoruz, birileri de çıkıyor gerekirse ilk 4 maddeyi de değiştiririz diyerek PKK güdümündeki siyasi yapıya göz kırpmaya çalışıyor. Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştirme fikri CHP’nin ve dolayısıyla tüm CHP’lilerin ifadesi midir yoksa Kılıçdaroğlu’nun kişisel fikri midir? Bu CHP’nin kurumsal iradesi ise ortada ülkemiz açısından çok vahim bir sorun var demektir."
Kılıçdaroğlu, bu tuhaf çıkışa sosyal medyadan yanıt verdi. Ve bir öneride bulundu:
"AK Parti'nin ileri gelenleri “Anayasanın ilk dört maddesinin değişmesini” talep ediyor; Erdoğan, benim söylediğimi zannediyor. Artık sağlık raporu istemek, bir devlet güvenliği meselesi haline gelmiştir. Erdoğan, bağımsız bir kuruluştan, sağlık raporu almalıdır, hem de hemen!"
* * *
Kılıçdaroğlu'nun rapor önerisinin ardındaki iddiayı bilmiyorum. Ancak, kimi durumlarda bunun ne kadar önemli olduğunu kendimden biliyorum.
1980'lerin başı. Oğlum daha bebek. TRT'deki işime dönmüşüm. Ve her zamanki gibi 6 gün artı hafta içi ya sabah ya gece mesaisi ile sonuçta 7 gün çalışıyorum.
O günlerde bardak var. Fırın var. Ankara'da yaşadığım için biliyorum, Esenboğa Havaalanı da var.
Ama otomatik çamaşır makinesi yok. Onsuz, bebekli yaşam ve ağır mesai üzerime resmen çökmüş.
Bir akşam, işten çıkıp eve geldim. Dört katlı apartmanın dördüncü katına çıktım. Ve.... Kalakaldım! Kattaki dört daireden biri benim, ama hangisi? O güne kadar fark etmemişim, kapıların ve zillerin hiçbirinde isim yazmıyor.
"Aşağıya ineyim, kafamı boşaltayım.. Hızla yukarı çıkayım.. Ayaklarım beni doğru yere götürür.."
Öyle de yaptım. Ama nafile! Ayaklarım ve zihnim bana yine yol göstermedi. Belli ki bana bir şeyler oluyordu, ama ne! Aklımdan habire "stopaj oldum" cümlesi geçiyordu. Geçerken, bunun doğru sözcük olmadığını biliyordum aslında. Ancak -zihinsel yorgunluğa işaret eden- "sürmenaj" sözcüğünü bulamıyordum.
Neyse ki, şu kadarını hatırlıyordum. Evim arka bahçeye bakıyordu. Dolayısıyla seçenekler ikiye iniyordu. Aradan geçen onca zamana rağmen iki seçeneği bire indiremeyince şansımı denemeye karar verdim. Kapılardan birinin zilini çaldım.
Yanıt gelmedi.
Oysa, evde oğlumla babaannesi vardı. Dolayısıyla zil yanıtsız kalamazdı. Demek ki... Doğru kapı, en sona bıraktığım kapıydı!
* * *
Zihinsel yorgunluğun / tükenmişliğin ne demek olduğunu bu kadar "net" yaşadığım için bilirim...
Beyninizde kapılar kapanır. Ne demek istediğinizi bilirsiniz ama uygun sözcükleri bulamazsınız. Nereye gitmek istediğinizi bilirsiniz ama doğru rotayı tutturamazsınız.
Sürmenaj olmuşsunuzdur. Ama soranlara "stopaj oldum" dersiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi

Dağ başını duman alınca...

19 Mayıs 2025 Pazartesi 15:09

500 yıllık öğüt: Önemli olan adalet!

07 Mayıs 2025 Çarşamba 13:19

Sabahın sahibi var!

01 Mayıs 2025 Perşembe 13:45

Mevzu bıyık!

26 Nisan 2025 Cumartesi 13:06

Hukuk artık Kafka tadında!

24 Nisan 2025 Perşembe 15:13

Ahmet Mattia'yı öldüren kim?

23 Nisan 2025 Çarşamba 17:05

Esila'ya özgürlük!

22 Nisan 2025 Salı 14:00

Ankara'nın 'derin' kavgası!

21 Nisan 2025 Pazartesi 15:23