Fikret Bila (p)
Türkiye'nin düzeni
Yazının başlığı doğal olarak Doğan Avcıoğlu’nun “Türkiye’nin Düzeni” isimli ünlü eserini anımsatıyor ama konumuz bu değerli yapıt değil. Türkiye’nin bugün yerleştirilmeye çalışılan düzeni: Cumhurbaşkanlığı-hükümet sistemi…
Türkiye, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan ve sandık sonucu tartışılan referandumla kendine özgü bir başkanlık sistemini öngören anayasa değişikliğini kabul etti. Yeni düzen, 24 Haziran 2018 seçimleriyle uygulamaya girdi.
İktidar, uygulamaya giren yönetim biçimine “Yeni Türkiye” diyor.
Yeni düzen nasıl bir sistem kurdu? Bu sistemin belirleyici özellikleri neler? Bu sistemde anayasal kurumlar nasıl çalışıyor? Birbirleriyle uyumlu bir ilişkileri var mı? Türkiye’nin bugünkü düzeni nedir?
Bu sorulara yanıt arayalım….
CUMHURBAŞKANI’NA DAYALI YÖNETİM
Cumhurbaşkanlığı-hükümet sistemi, ABD’de gördüğümüz gibi bir başkanlık sistemi değil. Fransa’daki yarı-başkanlık sistemine de benzemiyor. Bu nedenle kendine özgü bir sistem olarak tanımlanıyor.
Uygulamaya baktığımızda görünen, Türkiye’deki sistemin Cumhurbaşkanı’na dayalı olduğu. Bir bakanlar kurulu var ama eskisiyle kıyaslandığında, Cumhurbaşkanı’nın gücü karşısında etkisinden ve yetkisinden söz etmek pek mümkün değil. Hangi bakanlık olursa olsun son kararı veren Cumhurbaşkanı. Bakanların kendi alanlarında tek başlarına kullanacakları yetkiler kağıt üstünde bulunsa bile fiilen karar yetkisi Cumhurbaşkanı’ında…
Bu yönü itibariyle Cumhurbaşkanlığı-hükümet sistemi tek kişilik yürütme organı gibi çalışıyor.
Yürütme organı içinde bir yetki dağılımından söz etmek zor.
Sistemin bütününe bakıldığında ise yasama organının yetkilerinin de eski sisteme (parlamenter) göre çok budandığını görüyoruz. Artık hükümetin güvenoyu alması veya gensoruyla düşürülmesi gibi bir mekanizma yok. Bakanların, Meclis’e bir bağımlılıkları, hatta fiilen sorumlulukları da söz konusu değil. Cumhurbaşkanı’na tanınan kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi ise Meclis’in yasama faaliyetini de sınırlamış durumda.
Yürütme organı üzerinde etkili bir yargı denetimden de söz etmek mümkün değil. Denetim bir yana,yürütmenin isteği, yargıda çok sık ve hızlı biçimde hükme dönüşüyor.
Yürütme organını halk adına denetleme görevi bulunan medya ise yine çok büyük bölümüyle iktidarın kontrolünde.
Siyasal düzen açısından bakıldığında yeni sistemde güç ve karar Cumhurbaşkanı’ında toplanmış görünüyor.
EKONOMİDE DÜZEN
Serbest piyasa kurallarına göre çalışan ekonomide de yeni düzenin ağırlığı hissediliyor. Ekonomik krizden geçtiğimiz şu dönemde, bu alanda da Cumhurbaşkanı yetkili ve sorumlu görünüyor. Bunu kendisi de ifade ediyor.
Yeni düzende ekonomiyle ilgili bağımsız kurulların, Merkez Bankası başta olmak üzere özerk olması gereken kuruluşların, denetim organlarının da etkilerini ciddi biçimde yitirdikleri gözleniyor.
Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), İşsizlik Fonu, kamu bankaları hatta özel bankalar ekonominin gereklerine göre değil daha çok yürütme organının taleplerine uygun kararlar veriyorlar.
Kurumların özerkliğinden ve serbest piyasa ekonomisinin kurallarından da söz etmek her geçen gün biraz daha zorlaşıyor.
BÜROKRASİDE DÜZEN
Devletin temel organlarından sayılan ve asırlık geçmişe sahip olan yönetim, denetim ve yargı kurumları ile bu kurumlara özgü kariyer mesleklerin de eskisi gibi olmadıkları açık.
Bu kurumlarda görev yapan bürokratlar da eski nitelik ve koşullara sahip değiller. Liyakati ölçen; kariyer mesleğe giriş ve yeterlilik sınavları, meslek içi eğitimler, kıdem gibi yerleşik uygulamalar da kağıt üstünde kaldı. Her mesleğe her kaynaktan atama yapılabiliyor.
Bu kurumlara; Dışişleri Bakanlığı, Maliye ve Hazine Bakanlığı, Merkez Bankası, Sayıştay, Danıştay, kürsü hakimliği, savcılık örnek gösterilebilir.
Yeni düzende meslek sınavlarından ve kademelerinden geçmemiş yükseköğrenim görmüş herkes; diplomat, müfettiş, hakim, savcı, uzman olabilir.
DÜZEN Mİ DÜZENSİZLİK Mİ?
Bazıları asırlık geçmişlerinden süzülüp gelen mesleki kurallara ve niteliklere, geleneklere sahip olan ve devletin omurgasını oluşturan kurumların belleklerinin silinmesi, yetkilerinin, görevlerinin, işlevlerinin kağıt üstünde kalması, mensuplarının mesleki kariyer aşamalarından ve eğitiminden geçmemiş kişilerden oluşması bir düzenden çok düzensizlik doğurur. Bu kurumların, anayasa ve yasalara göre belirlenmiş sıralı üstlerinden değil, devlete sızmış veya dışarıdan devleti yönlendirme konumuna sahip olmuş güç odakları tarafından fiilen yönetilmesinin 15 Temmuz hain darbesi dahil Türkiye’nin başına açtığı sorunlar yakın geçmişimizde duruyor.
Eski devlet düzenini yıkacağım derken, yerine daha gelişmiş bir demokrasi, daha sağlam bir iktidar ve muhalefet mekanizması, daha etkili bir yönetim ve denetim sistemi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı kurumlar inşa edemezseniz eskiyi arar hale gelirsiniz.