İsmail Pehlivan

İsmail Pehlivan

Türkiye’de Alevi Olmak!

“Haksızlık önünde eğilmeyiniz,
çünkü hakkınızla beraber
şerefinizi de kaybedersiniz.”
Şahı Merdan Ali


AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan 2022 yılında Şahkulu Dergahı ziyaretinde öyle bir müjde (!) vermişti ki sormayın gitsin. Erdoğan Alevilerin o kutsal mekanında bakın ne demişti:

“Kültür ve Turizm Bakanlığımız kendi bünyesinde kuracağımız Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, muhtarlıklara, derneklere, belediyelere, federasyonlara bağlı cemevlerinin, tamamının yönetimini yürütecektir… Cemevi hizmetlerinden eğitim faaliyetlerine kadar tüm çalışmalar bu kurumsal yapı altında kamu güvencesi desteği ve denetimiyle yürütülecektir”

Erdoğan bu sözlerle Alevilerin sorunun böylece çözüleceğini ifade etmişti. Bu bakış açısı tam da devletin Alevilere ilişkin politik tutumu olan ‘seni de ben belirlerim’ diyordu. Bu cemevlerine el koymanın ilk habercisiydi.

Aleviler ülkemizde inkâr, imha ve asimilasyon politikalarıyla karşı karşıyadır. Son 22 yılda sistematik olarak sürdürülen ötekileştirme politikası toplumsal huzursuzluğu doruk noktasına ulaştırmıştır. Bu acımasız ve insanlık dışı anlayış toplumun devlete olan güvenini büyük ölçüde zedelemiştir. Aleviler ötekileştirilerek, yalnızlaştırılmaya doğru sürüklenmektedir. Bu ülkemizin hayrına değildir.

Alevilere yönelik inkâr, imha ve asimilasyon politikaları devletin genel bir politikası olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Bu suçun tamamını siyasi iktidarlara mal etmek doğru değildir.

Alevilerin yok sayılmasına neden olan hâkim anlayış Emevi İslâm dayatması sonucudur. Bırakın Alevileri, tüm toplumsal kesimlerden bu gerici yobaz dinciliğe tepki gösterenler dinsizlikle itham edilmektedir. Bu da toplumsal barışı baltalamaktadır.

Aleviler batıni felsefi inancının özgünlüklerini koruyarak; Hakk Muhammed Ali Yolu’nun öngördüğü esaslara göre ibadet ederler. Bugünkü İslâm’ı da değiştirilmiş, dönüştürülmüş İslâm olarak algılamaktalar.

Alevilere göre İslâm ve İslâm’ın kutsal kitabı Kur’an, Hz. Muhammed’in Hakk’a yürümesinden sonra müdahalelere maruz kalmış ve aslının dışına çıkartılarak değiştirilmiştir.

Aleviler, camiyi ve mescidi ibadet edecekleri mekanlar olarak kabul etmezler. İnanç önderlerinin mekanları olan bugünkü adıyla cemevlerini ibadethane olarak görürler. Oruç olarak Ramazan orucunu değil, Hızır ve Muharrem orucunu tutarlar.

Alevi canlar, Kâbe’yi insanın gönlü, kıbleyi insanın cemali olarak görmektedir. Namaz kılmazlar, cemal cemale cem ibadetinde niyaz ederler. Müziği reddeden bir İslâm anlayışına karşı, değişik müzik aletleri ile ibadetini gerçekleştirirler.

İbadette kadınla erkeğin kesinlikle yan yana duramayacağını kabul eden bir Vahabi İslâm inanışını kabul etmezler. Hakk ile Hakk olabilmek amacıyla; semahı da inancının, ibadetinin bir gereği olarak kadın ve erkek can olarak birlikte dönerler.

Aleviler’de “Enel Hakk” batıni felsefi inancı gereği ölüm yoktur. Hakk’tan gelip Hakk’a dönmek, Hakk’a yürümek, Hakk katına gitmek, dünyasını değiştirmek vardır.

16. yüzyıl ortalarında başlayan ve günümüz iktidarları tarafından da sürdürülen asimilasyon politikaları toplumda büyük bir güven problemine neden olmuştur. Arap İslâm esaslarına Alevileri inandırıp devşirmek için Alevilerin tarihi inanç merkezleri camiye dönüştürülmektedir. Buralara Sünni din adamları atama politikası halen devam etmektedir. Bu çok önemli bir sorun olarak orta yerdedir.

AKP döneminde bunlara ilaveten Aleviler, aş ve iş sorunu ile karşı karşıya bırakıldılar. Aleviler özellikle bu dönemde devletten korkar hale getirildi. Can güvenliği kaygısı taşımaktalar.

Bu dönemde Alevilere zulüm katmerleşti. Devletin tüm kurum ve kuruluşlarından uzaklaştırılarak büyük bir Alevi kıyımı yapıldı.

Kısacası Türkiye’de Alevi olmak zordur!

Yani anlayacağımız bu denli baskı, zulüm, ötekileştirmelere rağmen barışı kendisine bayrak eden Aleviler; “zalim ne kadar zalim olsa da biz kardeşlik hukukundan vazgeçmeyeceğiz” diyorlar.

Bakın Aleviler devletten ne istiyor:

1- Cemevleri Alevilerin ibadethanesidir ve statüsü ibadethane olarak kabul edilmelidir.

2- Okullarda okutulan “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi” dersi Sünni İslâm dersleridir ve Alevi çocuklarını Sünnileştirmektedir. Alevi çocukları bu dersten muaf tutulmalıdır.

3- Pîr Sultan Abdal anma etkinliğine katılan 33 canımızın katledildiği Sivas Madımak Oteli “utanç müzesi” olmalıdır.

4- Birçoğu devletin elinde veya başka kimselerce işgal altında bulunan, başta Hacı Bektaş Dergâhı olmak üzere, tüm Alevi inanç merkezleri, dergâhları Alevilere iade edilmelidir.

5- Alevilere yönelik her türlü ayrımcılık kaldırılmalı ve ayrımcılık yapanlar cezalandırılmalıdır.

6- Anayasal bir kurum olarak güvence altına alınan, Emevi İslâm inanç anlayışlı Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalıdır veya Alevilerin istemleri doğrultusundan yeniden yapılandırılmalıdır. (DİB’in kapatılması sivil anayasanın önemli bir gündemi olacaktır)

7- Siyasi iktidarların dini silahı olan DİB’in Alevi köylerine cami yapma politikası ve ulu velilerin yatırlarının bulunduğu mekanlara minare yaparak, ezan okutulmasına ve atadıkları imamlar aracılığıyla baskı ve tehditlere son verilmelidir.

Alevilerin en öncelikli isteği laik demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti’dir. Ve anayasal haklarının yasalarla güvence altına alınmasıdır.

Devlet ve siyasi iktidar Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı eliyle ibadethane bile diyemedikleri cemevlerine statü tanımakla, dedelere maaş vermekle Alevi sorununun üstesinden gelemez.

Devletin asli görevi Anayasamızın 10. maddesinde belirtildiği üzere eşit yurttaşlık ilkesini uygulamasıdır.

Devlet toplumun dini hizmetlerini gören personelin geçimini karşılamamalıdır. İbadethanelerin tüm giderleri inanç sahiplerine bırakmalıdır. Tıpkı Almanya gibi…

Oysa bugüne kadar yapılan ve atılan tüm adımlar “mış” gibi yapılan art niyetli girişimlerdir. Bu girişimler toplumun huzursuzluğunu arttırmaktadır.

Toplumda ortak değerler sistemini ve toplumsal barışı sağlamanın yolu, kimlik sorunlarının eşit yurttaşlık temelinde çözümünden, laiklikten ve demokratikleşmeden geçer.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Pehlivan Arşivi