Tuğrul Türkeş: 10 gün içinde ziyaret edeceğim

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Türk Delegasyonu Başkanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş’in Gezi Parkı Davası tutuklularını ziyaret etme mücadelesi adeta bir hak arayışına dönüştü.

Yeniden yargılama isteği Adalet Bakanlığı’nın duvarına çarpınca Türkeş, 19 Temmuz’da Kavala ve diğer Gezi Parkı tutuklularını ziyaret için başvuruda bulundu.

Bir başka milletvekiline aynı gün verilen izin Türkeş’ten bir hafta esirgendi.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 26 Temmuz’da, Türkeş’in ziyaret isteği sorulunca davanın içeriğine girdi ve kanun yararına bozma isteğini neden geri çevirdiklerini anlattı.

Türkeş de Twitter’de Tunç’u eleştirerek, şöyle yazdı:

“Adalet Bakanımız başvuruyu tarafsız şekilde yönetmesi gerekirken, dosyayı sümenaltı etmeye yönelik açıklama yapma cihetine gitmiştir.”

Tunç, bir gün sonra Türkeş’e telefon açarak, izin verdiklerini bildirdi.

Dün Türkeş’i aradım.

Ziyaretin tarihini ve çerçevesini sordum.

Türkeş, 10 gün içerisinde Gezi Parkı tutuklularını ziyaret edeceğini belirterek, “Cezaevindekilerin mutlu beklentileri var. Oradaki insanların gönlünü alayım diye gidiyorum” dedi.

Başka Osman Kavala olmak üzere hiçbir Gezi Parkı tutuklusunu tanımadığını kaydeden Türkeş, “Hukuksuzluğa itiraz ediyorum” diye konuştu.

Türkeş’e sordum.

“Neden izin çıkmadı?”

Şöyle yanıt verdi:

“Cumhur İttifakı’nın etkileneceği düşünülmüş olabilir. Çünkü yargıya ilişkin tasarruflar adeta bir grubun etki alanına müdahale sayılıyor. AK Parti’de problem olacağını zannetmiyorum.”

Türkeş, oğlu Uğur’un Ege Üniversitesi’nde öğrenciyken Gezi Parkı gösterilerine katıldığı ifade etti.

Sizi arayan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç mu?

Evet. Yılmaz (Tunç) bizim arkadaşımız. Beraber milletvekilliği yaptık.

Aradığında sizin kendisine yönelik eleştirinize cevap verdi mi?

Dedi ki: “Tam o gün biz sana haber verecektik, araya bir şeyler girdi, o arada sen tweeti yayınlamışsın.”

Ne zaman cezaevine ziyarete gidiyorsunuz?

İşlerimi bitireceğim. Ondan sonra bakanlıkla gün kesişiriz. Bu hafta sonunu hedefliyorum ama en geç önümüzdeki hafta bu görüşme yapılacak.

10 gün içinde diyebiliyor muyuz?

Evet, 10 gün içinde.

Tek mi gideceksiniz?

E kimle gideyim? (MHP Genel Başkan Yardımcısı) Feti Yıldız’la mı gideyim avukat olarak? (Gülüyor)

Daha önce Osman Kavala ile görüşmüş müydünüz?

Yok ya, karşılaşmadım bile.

Telefonla?

Yok, hiç birini tanımıyorum bunların.

Daha önce cezaevine ziyarete gittiniz mi?

Babama gittim.

Onun dışında?

Öyle hapishane ziyaretim yok benim.

Neden gitmek istiyorsunuz?

Süreç öyle gelişti.

Siz Gezi Parkı günlerinde MHP’nin eyleme destek vermesine itiraz etmişsiniz. Doğru mu?

Şu oldu: Gezi Parkı, ağaçlar kesilecek diye masum bir gençlik hareketi olarak başladı. Baştaki gençlik hareketi zenginleştirildi değişik örgütler tarafından.

MHP’deyiz. Genel başkan yardımcısıyım. Divan’da konuşuyoruz. Atilla Kaya, söz aldı, dedi ki: “Gezi Parkı olayları var. Gençler İstiklal Marşı okuyor, Türk bayrağıyla geziyor. Bunlara destek vermemiz lazım.” Tartışma açıldı. MHP destek vermeli mi, vermemeli mi. Atilla ve bir iki arkadaş “Buna da destek vermeyeceksek, MHP olarak ne güne duruyoruz” dedi. Söz istedim. Dedim ki: “Arkadaşlara bir şey sormak istiyorum. Gezi Parkı olaylarını biz mi başlattık? Hayır. Buna katıldığımız takdirde yarın ‘Tamam, kifayet eder’ deyip dur dediğimizde durdurabilir miyiz?” “Hayır” dediler. Dedim ki: “O zaman bizim başlatmadığımız, kontrol etmediğimiz ve durduramayacağımız bir şeye girmememiz gerekir.” Bu şekilde tamamlandı müzakere.

MHP’nin eylemlere katılmasına karşıydınız?

Evet, kimin yaptığı belli değil. PKK’lı da giriyor, DHKP/C de. Ama saf gençlik hareketini içine karışandan ayırmak lazım. Oğlum Uğur, Ege Üniversitesi’nde okuyordu. Sonradan bana diyor ki: “O zaman ‘Yapma’ dersin diye söylemedim, her akşam eylemlere ben de katıldım.”

Katılmış ve size söylememiş.

Evet, katılmış arkadaşlarıyla. Arkadaşları Uğur’un kim olduğunu biliyor. Zaten benzer görüşteler. “Yol kapattık, varil yaktık” diyor. Gençlik yapmadı mı bunu Allah aşkına. Ama iki şeyi ayırın. Gençliğin masumane protesto hareketi ile FETÖ’den DHKP/C ve PKK’ya, terör örgütlerinin girip işi bulandırmasını birbirinden ayırmak lazım.

İtiraz ettiğiniz yer burası mı? Şiddet eylemlerinin sorumlusu olarak Osman Kavala ve diğer tutukluların yargılanıyor olmasına mı itiraz ediyorsunuz?

Hayır. Ben hukuksuzluğa itiraz ediyorum.

Hangi hukuksuzluğa?

Adamı Gezi Parkı’ndan alıyorsun, bir şey çıkmıyor, salıyorsun. Casusluktan alıyorsun, beraat ediyor, beraat ettiğini anlayınca tekrar Gezi Parkı’ndan içeri atıyorsun. TV’de adamın biri avukat sıfatıyla diyor ki: “Casusluktan beraat etmiş olsa dahi bu konuda kuvvetli emareler var.” Yetkim olsa bu herifi barodan atarım. “Bunu mahkum etmeye karar verdik, mahkemenin beraatini kaale almıyorum” (diyor.) Sen nasıl avukatsın ya, sana nasıl vekalet veririm. Buna itiraz ediyorum.

Partinizden nasıl tepkiler geldi?

Olumlu. Negatif bir şey duymadım.

Cumhurbaşkanın sizi KKTC’ye götürmesi destek gibi algılandı?

Ben her sene giderim Kıbrıs’a.

Cumhurbaşkanı sizin Gezi Parkı Davası’na ilişkin tutumunuzdan rahatsız değil diye yorumlandı.

Bu son işte (Adalet Bakanlığı’nın izin vermesi) kendisine danışıldığını düşünüyorum.

Diğer tutukluları ziyaret edeceksiniz değil mi?

Evet, beşini de edeceğim. Cezaevindekilerin mutlu beklentileri var. Oradaki insanların gönlünü alayım diye gidiyorum.

Lütfü (Türkkan) ile konuşuyorduk. O ayda bir tutuklu geziyor. “İzin çıksın, tek araba ile gidelim, yolda laflarız” diye konuştuyduk. Benim izin çıkmayınca Lütfü, “Nasıl çıkmadı, sekreterime söylüyorum, dilekçeyi yazıyoruz, ertesi gün gidiyorum, sana nasıl gelmiyor” dedi.

Bizim Avrupa Konseyi Parlamenterler Grubu’na bilgi verdim. Gruptan DEM Partili bir milletvekili mesaj attı. “Aynı arkadaşları biz de ziyaret ediyoruz, kısa zamanda izin çıkıyor” dedi. Bu ayıp yani, bu ayıp!

Size neden izin çıkmadı?

Tahminim, Cumhur İttifakı’nın etkileneceği düşünülmüş olabilir. Çünkü yargıya ilişkin tasarruflar adeta bir grubun etki alanına müdahale sayılıyor. Orada bir tereddüt olmuş olabilir. Yoksa ben AK Parti’de problem olacağını zannetmiyorum.

MHP’nin kurumsal açıklaması var.

Hiçbirinin bu dosyanın muhtevasını bildiklerini düşünmüyorum. Söylediklerinin de bir önemi yok.

Ticani şeyhi iki kadın müridine cinsel saldırıdan tutuklandı

ticani-seyhi.jpg

Bursa’da, ‘Arifane İlim Derneği’ çatısı altında faaliyet yürüten Ticani şeyhi Ahmet Şahin Uçar, iki kadın müridinin şikayeti üzerine cinsel saldırı iddiasıyla tutuklandı.

Uçar, bir kadın müridine cinsel tacizde bulunduğu suçlamasıyla açılan davada yargılanıyordu.

Mağdur sayısı şimdilik üç…

Ancak sayı artabilir.

Eski polis

Şeyh Ahmet Şahin Uçar’ın hikayesini 15 Temmuz’da köşemde kaleme almıştım.

Uçar, eski bir Özel Harekat polisi.

Bursa’da Arifane İlim Derneği çatısı altında Ticanilik tarikatını yeniden kurdu ve şeyhliğini ilan etti.

Uçar, dergahında her salı halk açık, her cumartesi ise müritlerle özel sohbet yapılıyordu.

Bu sohbetler YouTube’da yayınlanıyordu.

Tarikatın ‘Baciyanlar’ adlı kadın ayağı da vardı.

Tarikat bir süredir Uçar’ın kadın müritlerine sözlü cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla çalkalanıyordu.

Tacizden yargılanıyor

İlk olarak H.S.Y., 19 Şubat’ta şikayetçi oldu.

Uçar’ın telefon ve Telagram’dan kendisine ulaştığını iddia edip şöyle devam ediyor:

“‘Hızlıca ilerlemek ister misin? Bunun için bana aşık olacaksın ve her yerde beni hayal edeceksin. Namazda, zikirde ve yatakta bile… Misafirhanede seni kollarıma alacağım ve sana hakikate dair sırlar öğreteceğim.”

Bu şikayet üzerine Uçar’a cinsel tacizden dava açıldı.

‘Bana sevgilim demelisin’

Bu dava açılmışken…

Yurt dışında yaşayan G. şikayetçi oldu.

G., Uçar’la telefonda görüştüklerini belirterek, şu iddialarda bulundu:

“Hipnoz teknikleri kullanarak, irşad ediyorum görüntüsü altında cinsellik içerikli konuşmalarda bulundu. ‘Aşk dediğin şey önce mürşidine olacak. Sonra resule, daha sonra Allaha’ diyerek kandırdı. ‘Samimi isen rehberine teslim olursun’ dedi. Açık seçik resimler istedi. ‘Yapmazsan mertebe düşeceksin’ dedi. ‘Video at’ dedi. ‘Bana sevgilim, Ahmedim demelisin’ dedi. Kabul etmeyeceğimi söyledim. Çok kızdı. ‘Toparlan, demlen, sonra konuşuruz’ dedi.”

‘Bana soyun, gel’

G., şeyh Uçar’la yaptığını iddia ettiği kimi görüşmelerin ses kayıtlarını savcılığa sundu.

Bir kayıtta, aralarında şu konuşma geçiyor:

Uçar: Belki utanıyorsun, sıkılıyorsun. Belki ahlaki yapın… Ben de diyorum ki, burası değişim yeri. Bana tamamen şeffaf, açık olman lazım ki, teşbihen yaptığım sözleri iyi anla, yanıma geldiğinde çırılçıplak geleceksin. Soyun. Bana üstünde elbiseyle gelme. Üstünde elbise olursa beni anlayamazsın. Çırılçıplak olmazsan sevişemeyiz. Sevişme nasıl yapılır? İki kişi de çırılçıplak olarak yapılır değil mi? Anlıyor musun beni?

G.: Anlıyorum. Teşbih yapıyorsun.

Uçar: Beni iyi anla. O zaman “Senin istediğin gibi geldim, çırılçıplak…” (de.) Soyun. Soyunduğunu göreyim. Bana ispat et. ‘Bak, elbiselerim yok’ de. ‘Soyundum işte’ de. Gönlündekini ortaya koyduğun zaman soyunduğunu anlarım.

G.: Bunları hangi dille söyleyeceğim peki?

Uçar: Normal, zahir dille söyle, açık açık.

Uçar, ikinci kayıtta ise G.’ye şunları söylüyor:

“Düşün ki birlikteyiz. Yalnız başımıza ortamdayız. Sen benimle bu birlikteliği yaşamak biter misin? Yoksa ‘Böyle şeyler yaşamam’ deyip…”

Ve tutuklandı

G.’nin yanı sıra Ç. adlı bir müride daha şikayetçi oldu.

Birgün’den Timur Soykan’ın önceki gün görüştüğü ‘Ç.’nin suç duyurusu da dosyaya girdi.

Cuma günü Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na çağrılan Uçar’a iki kadının iddiaları soruldu. Uçar, cinsel saldırı suçundan tutuklanarak, Bursa Cezaevi’ne gönderildi.

Mağdur sayısının artması bekleniyor.

G., bana yaptığı açıklamada “Çok mutlu oldum. Adalet inşallah yerini bulacak” diyor.

Uçar’ın avukatı, savcılıkta kendilerine ses kayıtlarının dinletilmediğini, yalnızca dökümlerinin okutulduğunu ifade ediyor. Müvekkilinin “Ben kimseyi aramadım, onlar beni aradı. Aramızda böyle bir görüşme olmadı” şeklinde beyanda bulunduğunu anlatıyor. Şikayetçi kadınların birbirleriyle bağlantı içerisinde hareket ettiğini ileri sürüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Saymaz Arşivi