Fikret Bila (p)
Suriye'de tek işgalci güç ABD'dir
Türkiye, Barış Pınarı’nın askeri ayağını büyük bir başarıyla sürdürüyor. Bu askeri başarıya karşı Batı ve Arap dünyası Ankara’yı siyasi açıdan mahkûm etmek için harekete geçti.
ABD Başkanı Trump’ın, dün verdiği mesajlarında Türkiye’ye karşı yatırımları imzalayacağını açıklaması Ankara’nın ekonomik açıdan da sıkıştırılacağını gösteriyor. Trump’ın Türkiye’nin “savaş suçu oluşacak ortam hazırlamakla” suçlamasının altı çizilecek bir hamle olarak görülmesi gerekiyor.
ABD Başkan Yardımcısı Pence, Erdoğan’ın ABD ziyaretinin kesinleşmediğini, Hazine Bakanı Steven Mhuchin, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptırım listesinde yer aldığını açıkladı. ABD, Türkiye’ye karşı atağa geçti. Bu kararların nedeni Türkiye’nin Barış Pınarı harekâtı ile ABD’nin Suriye’deki konumunu bozmasından kaynaklanıyor.
Öte yandan Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Türkiye’ye silah satışlarını durdurması, harekâtın hemen durdurulmasını talep etmesi, Türkiye’yi işgalci gibi gösterme çabası bir kıskaç girişimine işaret ediyor.
Arap Birliği ise ABD ve AB gibi imalar yoluyla değil doğrudan Türkiye’yi işgalci ülke olarak ilân etti.
Anlaşılıyor ki Türkiye, Suriye’yi işgal eden ülke konumunda gösterilerek baskılanacak.
Rusya ise Türkiye’nin güvenlik endişesini anladığını belirterek Ankara’yı kendine daha fazla çekmeye çalışırken, bir yandan da Suriye’deki bütün yabancı askeri güçlerin çekilmesi gerektiğini, Suriye yönetimi isterse kendilerinin de çekileceğini vurguluyor. Ayrıca Moskova, Esad yönetimi ile ABD tarafından şimdilik terkedilen PKK’yı uzlaştırıp, Şam rejiminin egemenlik alanını genişletmeye çabalıyor.
İŞGALCİ VE İKİ YÜZLÜ OLAN ABD’DİR
Suriye’de işgalci olan tek devlet ABD’dir.
Suriye’deki varlığının hiçbir hukuki dayanağı yoktur.
Suriye, onbin kilometre ötedeki ABD için bir tehdit değildir. Suriye, ABD’yi yardıma davet etmiş hiç değildir. ABD askeri gücüne güvenerek Suriye’ye gelmiş ve bu ülkeyi PKK eliyle bölmeye girişmiştir.
ABD, Suriye’nin kuzeyini PKK ile birlikte işgal edip yerleşirken ne AB’den ne Arap Birliği’nden bir tepki gelmiştir. ABD’ye karşı ağzını açmayan AB ve Arap Birliği’nin, Türkiye harekete geçince ayağa kalkması “iki yüzlü” bir politikadır.
Aynı iki yüzlü tutum ABD için de geçerlidir.
ABD hem Türkiye’ye hem de hamisi olduğu PKK’ya karşı iki yüzlü bir politika izlemektedir. Trump bir yandan Türkiye’yi NATO’da önemli bir müttefik olarak, gördüğünü vurgulayıp "herhalde Türkiye ile savaşmamızı beklemiyorsunuz” demekte, diğer taraftan, Türkiye’yi ekonomik yaptırımlarla mahvetmekten söz etmektedir.
Bununla da yetinmeyip “ben çekildim, bana ne, Kürtleri de Suriye korusun, topraklarını Türkiye’ye karşı savunsun” diyerek TSK ile Şam rejim güçlerini karşı karşıya getirmeye çalışmaktadır.
Neresinden bakarsanız bakın ABD, taraflar açısından iki yüzlü, güvenilmez bir konumdadır.
PKK terör örgütü açısından bakıldığında da ABD iki yüzü görünmektedir.
Siyasi faturayı tahsil edeceğini düşünerek, ABD’nin taşeron kara gücü olmayı üstlenen ve ABD için savaşan PKK, bir kez daha satılmış durumdadır. ABD’nin ortada bırakmasından sonra can havliyle Şam’dan ve Moskova’dan koruma isteyerek taraf değiştirmiş durumdadır. Şimdi Suriye bayrağı taşımaya, rejim ordusuna 5. Kolordu olarak katılmaya hazırdır.
Terör örgütü PKK-YPG’nin, bir ABD’ye bir Rusya’ya bir Suriye rejimine koşturması bir panik halidir.
PKK, ABD’nin himayesinden Şam’ın himayesine girerken, bir garanti altında olduğu yanılgısı içindedir. Yarın Suriye’de savaş bittiğinde Esad hâlâ yönetimde kalırsa, ülkesinin üçte birini PKK’ya teslim edecek değildir.
TÜRKİYE ÇOK DİKKATLİ OLMALI
Bu koşullarda Türkiye her zamankinden daha dikkatli olmalıdır.
Bugün yarın ABD’nin ekonomik yaptırımlarıyla karşılaşması olasıdır. AB’nin silah ambargosu zaten ilân edilmiştir. AB, Türkiye aleyhine başka idari, ekonomik ve siyasi kararlar alabilir.
Türkiye’nin en çok dikkat etmesi gereken konu ABD ve Rusya’nın anlaşarak Suriye’yi paylaşmalarıdır. Böyle bir anlaşma nihai olarak Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmeyecektir.
Türkiye, karşısında oluşan farklı ittifaklara ve bloklara karşı askeri alanda olduğu kadar, diplomatik alanda da atağa kalkmalıdır. Karşılaştığı çok yönlü baskılama karşısında geri adım atmamalı, uluslararası kurumlardaki konumunu korumalıdır.
NATO’daki hak ve yetkilerini, AB’deki haklarını ve pozisyonunu sonuna kadar korumalı ve bu kurumlar içinde mücadele etmelidir.
Duygusal değil kendi gücüne dayalı, gerçekçi bir tutum almalıdır.
Haklı olan ABD, AB veya Arap Birliği değil Türkiye’dir.