Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

Resepsiyonun toplu fotoğrafı Statükoya örtülü destek

Önceki gün Meclis’in açılış resepsiyonunda verilen şu fotoğrafa ilişkin, daha önce de benzerleri olmasına ragmen ilk kez bu kadar laf edilmesi mevcut “siyasal durumumuz”la ilgili tabii ki. Malum, öfkeli bir Cumhurbaşkanı var bu ülkenin. Tamamen bir cezalandırma aracına dönüşmüş bir hukuku da elbette. Bu kadar sert bir ortamda sert tutumlar aldığı sanılanların Cumhurbaşkanı’yla “muhabbetlerine” tanık olununca samimiyet” konusunda bir kırıklık yaşandı haliyle.

Çok şey söylendi bildiğiniz gibi. Birbirleri hakkında etmedik laf bırakmayanların “hiçbir şey olmamış” gibi davranıp, pürneşe görülmelerine “ikiyüzlülük” diyenler de çıktı. Bendeniz de doğrusu böyle düşünenlerdenim.

Oysa geçmişte de birbirileriyle, neredeyse, kanlı bıçaklı olmuş kimi liderler buna benzer çok fotoğraf vermişti. Milli bayramlarda bile birbirlerinin elini sıkmayan Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit de örneğin, Meclis açılışında bu son fotoğraftaki kadar “cıvık” olmamak koşuluyla sıcak görüntüler vermis, ama her ikisine ilişkin de bir niyet okuması yapılmamıştı. Tam tersine dönemin sert siyasi ortamının “yumuşamasına” katkı olarak değerlendirilmişti onların tutumu.

Peki, CHP, TİP ile EMEP’in protesto ettikleri açılış resepsiyonuna katılıp AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ ın yanında sırıtarak poz veren DEM’li, İYİ Parti’li, DEVA’lı, Gelecek’li politikacılar neden bu kadar tepki gördü? Demirel ile Ecevit, iktidar-muhalefet ilişkisinin gereği birbirlerine karşı sertti. Ancak onları yumuşamaya/uzlaşmaya iten devlet gelenekleri, anlaşmalarında ısrarlı bir kamuoyu, her ikisini de sorgulayan seçmenleri vardı iyi kötü. Ayrıca, Demirel ile Ecevit yönetiyor da olsalar “devletin” kendisi değillerdi. Onları “hizaya” sokan mekanizmalar mevcuttu ülkede. Sürdürdükleri gerginliğin borsayala yansımalarını da hesaba katarlardı en azından. Piyasa onları “nezakete” zorlardı. Dolayısıyla kimse “bu kadar kapışmalarına ragmen neden ikiyüzlülük yapıp, dostmuş gibi görünüyorlar” demezdi onlar için.

Ama meclisin açılış resepsiyonunda kimi figürlerin vıcık vıcık Erdoğan güzellemeleri, yakınında durma çabaları, el pence divan halleri tepki doğurdu haliyle. Çünkü, “dışarıda” yapıp ettiklerine, söylediklerine bakınca sergiledikleri nezaketin gerçekçi olmayan, yapmacık bir nezaket olduğu düşünüldü.

Şundan; herkes biliyor ki Erdoğan “devlet”tir günümüzde. Teşrif buyurduğu resepsiyonda karşılarındakini “nezaket”e zorlayan da bu özelliğidir. Hattaya “övgüye” zorlayan da. O resepsiyona katılındıysa “nazik” olmaktan, ufakta olsa “övmekten” başka çare yoktur. Televizyonda izledim “ABD’den dönerken biraz jetleg (öyle dedi) durumu oldu” diyen Erdoğan’a “iyi dayanıyorsunuz” diyen Pervin Buldan’dı yanılmıyorsam. Sağlık durumunun iyi olmadığı bilinen birine “gerçek olmayan bir övgüydü” yaptığı.

Kimi resepsiyon katılımcılarının bu tür cıvıklıklarına “siyasal nezaket” (political politeness) diyelim yine de biz. Faydaları olan bir nezaket türüdür bu. En azından korkutucu olan sosyal/politik ortamımızı biraz daha güvenli hale getirebilir de eğer yaygınlaşırsa. Yani Erdoğan da “siyaseten nezaket”i alışkanlık haline getirirse o bağırıp, çağırmaları, azarlamaları azalır biraz.

Ama bu nezaket türüne Erdoğan, “bir şeylere ihtiyacı varken” başvuruyor, biliriz. Görmeyip selam vermeden geçtiği DEM Parti Eşgenel Başkanı Tülay Hatimoğulları’ndan ertesi gün özür dilemesi alışık olduğumuz bir Erdoğan tavrı değil. Eleştiriler üzerine yine DEM’li Sezai Temelli’nin “resepsiyona İmralı süreci zarar görmesin diye katıldık” demesinden de anlaşılıyorki Erdoğan’ın Hatimoğulları’na özrü ile Temelli’nin sözleri ortada “ben sana mecburumvari” bir birliktelik olduğunu gösteriyor. Özür de diletir, övdürür de.

Tabii ki, hele de resepsiyonda, birbirlerine girip, kafa göz yarsınlar diyen yok. Erdoğan’ın kararları yüzünden canı yanmış milyonlarca insana “her şey yolunda” görüntüsü verecek tutumlar alınmasınadir öfke. İster süreç nedeniyle, ister başka bir gerekçeyle, resepsiyonda tüm bu politikacıların sergilediği “siyasal nezaket” çok açıktır ki “ilkeli durabilme” konusundaki isteksizliklerinin kılıfıdır. “Bir şey yapmanın ortalığı karıştırabileceği”ni düşünüp “hiçbir şey yapmamanın” konforuna sığındıklarının da kanıtıdır. Buna tanık olunduğu için öfke büyük oldu.

İyi tarafı da var dediğim “siyasal nezaketin” kötü tarafını da belirteyim; bu tür nezaket insanların adaletsizliğe karşı seslerini yükseltmelerini engeller. Madem süreç önemli, sürecin işlemesi için Demirtaş’ın, Kavala’nın, İmamoğlu’nun, Can Atalay’ın serbest bırakılmasını, kayyum rezaletine son verilmesini falan söyleyiverseydiniz Cumhrubaşkanına. “Siyasal nezaket” buna engel olmuş belli ki. Tüm kararları veren Erdoğan’ın etrafında, ona/gücüne hayran hayran bakan tiplerdi gördüğümüz. “Sahte Nezaketten” başka gösterecek bir şeyleri olmadığını anladığımız tipler.

Neden böyle söylüyorum? Bu muhalif(!) tiplerin Erdoğan’a karşı “gerçek” düşüncelerini biliyoruz. En azından bize gösterdikleri kadarıyla. Eğer rol yapmıyorlarsa pek de hayırhah şeyler değil bu düşünceler. “Siyasal nezaket” ikiyüzlülüğün de yüzünü örtüyor demek. Oysa insanların (herhalde politikacıların da) gerçek kimlikleri nezaketi bırakıp gerçekçi olmaya başladıklarında ortaya çıkar. Gerçekçi olmaktan kastım resepsiyonda hır çıkarılması değil, o resepsiyona hiç katılınmamasıdır. CHP, TİP, EMEP onurlu bir tutum sergilemişlerdir gözümde.

Dışarıda milyonlar sokakta, emekliler aç, öğrenciler perişan, çalışanlar, emekçiler yoksulluk sınırında. Resepsiyon da gerçekçi olunacak bir yerdir bu durumda. Oysa bu muhalifler protesto etmeyip katıldıkları resepsiyonda Erdoğan’ı mutlu ettiler. Benjamin Franklin daha 18. yüzyılda çakmış meseleyi; “nezaketli insan, başkalarını memnun etmeyi amaçlar” diyor. Çağımızda yaşasa bizim bu tipleri yakından tanıdığını düşüneceğim Franklin’in. Yaptığı nezakete övgüdür aslında ama söylediği bizim resepsiyonculara uyuyor fazlasıyla. Tüm olan bitenin sorumlusu Erdoğan’ı mutlu eden, statükoya örtülü destek veren resepsiyonculara.

İngilizcesi iyi olanlar “Nezaket”in bu dildeki karşılığı olan “Polite” sözcüğünün asıl anlamının “cilalı” demek olduğunu bilirler.

Resepsiyonda kimilerinin yüzünden dökülen “cila” işte budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi