Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Reis Yine Reyting Peşinde Ama…

Şimdiden uyarayım, bu yazı bir hayli uzun olacak. Çünkü aklımda, içimde ne varsa yazmak istiyorum. Saray “ETKİ AJANLIĞI” yasasını çıkarmadan elimi çabuk tutmalıyım!
Yasaya ve sevgili Celal Ülgen’in yorumuna daha sonra geleceğim, ama önce reyting meselesine bir bakalım.
Elbette reytingin ne olduğunu bilmeyen kalmamıştır. Ya onun uğruna haber merkezlerinde neler yaşanır, bilen duyan var mıdır?
Sık sık “Reyting alamayan falan dizi erken final yapıyor” yazıları, yorumları okumuşsunuzdur. Bu medya, ipi daha üçüncü bölümde çekilen diziler bile görmedi mi!
Ya haberler?
Reytingi iyi değil diye bir bültenin yayından kaldırılması mümkün mü? En fazla sunucusu değiştirilir. Arada haberler içerik ve estetik operasyondan geçirilir. Dışardan göründüğü kadarıyla…
Oysa, haber merkezinde bazen kan gövdeyi götürür.
Medyanın -geçmişteki- en önemli anchormanleri ile ya beraber çalıştığım ya da herhangi bir programda yolumuz kesiştiği için yakından bilirim.
Ali Kırca, Reha Muhtar, Mehmet Ali Birand, Uğur Dündar vs vs.

*. *. *
Hem reytingi şahane hem de içeriğiyle övünebileceğim atv Haber günlerinde bir gün, hiç unutmadığım bir örneğe tanık olmuştum.
Ana haber sırasında kendi bültenimizi izlediğim monitöre, diğer kanalların bültenlerine ayarlanmış monitörler eşlik ederdi. Birdenbire Show Haber’in haberiyle irkildim. CHP grup toplantısında kamera son hız ve -belli ki kameramanın koşmasından dolayı- sallana sallana kürsüye hamle ediyor. Monitörün sesini açana kadar “haber” bitti.
Ben de hemen Ankara temsilcimiz sevgili Baki Şehirlioğlu’nu aradım. Ne olmuştu da atlamıştık!!!
Baki anlattı: Salon duruyor.. Kürsü duruyor.. CHP’liler duruyor.. Kameramanlara “siz durmayacaksınız” talimatı vermişler. Maksat “ACTİON”!! Ve elbette “REYTİNG”!
Bu iki kavram nedeniyle, mesela Peru’dan trafik kazası haberi izlemişliğiniz vardır herhalde. Ne kazaydı ama! Araba takla atmıştı. İçindekiler yola saçılmıştı vs. Bundan ala haber mi olur!

*. *. *
Star Haber’in geçmişte bültene taşıdığı komik karakterler.. Reha Muhtar’ın bu hamleye amansız yanıtı.. Derken, saçma sapan bir dönem yaşamıştık malum.
Ben atv Haber’de olmanın konforuyla o dönemi atlattığımı düşünürken, 2005 ile birlikte kendimi içinde buldum. Mehmet Ali Birand’ın sunacağı ana haber için, Kanal D haber direktörü olarak göreve başlamıştım.
O sırada Ali Kırca Show Haber’deydi ve tabii izleniyordu. Yolun başında Birand’ı uyarmıştım:
“Haber alışkanlık yaratır. Seyirciyi izlediği kanaldan kopartıp çekmek çok zordur. Yapmamız gereken, paniğe kapılmadan, yalpalamadan yolumuza devam etmek. Göreceksin seyirci zaman içinde dürüst gazeteciliği fark edip gelecektir.”
Maalesef tam da “yapmamalıyız” dediğimi yapmaya başladık. Reyting için habercilik anlayışımızdan tavizler verdik.
Örneğin, bazı arkadaşlarımız rakip bültenlerin haberlerini dakika dakika not alıyor, ertesi gün dakika bazında reytingler o notlarla değerlendiriliyordu.
Diyelim ki filan kanalın bülteni bir sağlık haberinde pik mi yapmış. Ertesi gün sağlık haberi avına çıkılıyordu.
Birand bir gün “sen reyting mühendisliğine karşısın, ama ben reyting istiyorum” diye beni “açığa” aldı. O gün istifa ettim. Ancak Arzuhan Yalçındağ odama kadar gelerek kalmamı rica etti. “Bu süreç geçecek, lütfen bir yere gitmeyin” dedi.
Sürecin noktaladığı nokta, sanırım Seda Sayan ile o zamanki nişanlısı Nihat Doğan’ı canlı yayına çıkartmak oldu. Zira birkaç gün sonra Birand geri çağırdı. Ve sonunda tatmin olacağı etkili ve izlenen bir bültene kavuştu.

*. *. *
Buraya kadarı, sözü Reis’in reyting arayışına getirmek için yazıldı. Malum, partilerin reytingi, yani oy oranı haber bültenleriyle dizilerle kıyaslanamayacak kadar önemli. Sonuçta iktidarda olmak ya da olmamak meselesi!
Bütün anchormanler, yapımcılar gibi Erdoğan’ın da rakamlara her gün baktığını ve yol haritasını ona göre tespit ettiğini biliyoruz.
Bazen -daha ziyade akçeli- bir açıklama yeterken, bazen temelden değişiklik gerekebiliyor.
7 Haziran 2015 seçimlerindeki oy kaybıyla tek başına iktidar şansını da kaybedince -her nasılsa!- bombalar patlayı patlayıvermişti hani! Açılım süreci de bitivermişti! Giden milliyetçi oyları geri alabilmek için de 1 Kasım’da yeniden seçime gidilmişti.
Yıl 2024 ve Reis yine kayıpta. Üstelik, en büyük hedefi olan İstanbul’u geri almak şöyle dursun, CHP daha fazla ilçe ve belediye meclisinde çoğunlukla fena sürpriz yaptı. Rüyalarında görseler inanmayacakları illerin gidişi de cabası!
Üstelik bu kez “hadi seçimleri yenileyelim” diyecekleri bir durum da söz konusu değil.
Eeeeee? Ne yapmalı o zaman?
Saray, nasıl yeni bir oyun planı kurar sizce?

*. *. *
Dün, bu soruya yanıt için çok sayıda işaretin peşpeşe gündeme düştüğü bir gün oldu:
* “MHP camiası hariç, neredeyse tüm Türkiye’nin hassasiyetle izlediği Sinan Ateş dosyasından bir görüntü sızıverdi! Görüntüde tetikçiyi kaçıran ÇAKARLI araç vardı. Sızan bilgiye göre de araç Ülkü Ocakları tarafından kullanılıyordu.”
* Derken Erdoğan, Danıştay’da konuşurken yargı ve bürokraside kümelenen bazı gruplardan söz etti. Ankara’da herkesin ülkücüler diye tercüme ettiği o kümelenmeden yakındı.
* “Aaaaa! İşe bakın! Tam o sırada, haftalardır kilitlenen Yargıtay başkanlığı seçimi çözülüvermesin mi! Yarıştan çekilerek kilidi açan adayın ülkücü gruplar tarafından desteklendiği konuşulmasın mı!”
* Ve yine tam o sırada, aynı günde Erdoğan ve Bahçeli buluşuvermesin mi!

*. *. *
Anlayacağınız Can ile Canan arasında bir hadise var. Var ama doğrusu yüzükleri atacaklarını pek sanmıyorum. Zira ikisinin de hala birbirine ihtiyacı var.
Ekonominin düzelip bir erken seçim ihtiyacı doğmayacağına emin olsa, Erdoğan belki Bahçeli’yle yolları hiç düşünmeden ayırır. Çünkü, başta Sinan Ateş suikasti olmak üzere, ülkücü etiketli dosyalar, iddialar AKP teşkilatı ve seçmenini de rahatsız ediyor.
Bu çerçevede, dünkü zirvede Erdoğan’ın “Bahçeli’nin gazını almak” yerine “ayar verdiğini” düşünüyorum.
Özellikle “yeni Anayasa” gündeminde Saray’ın yeni “oylara / ellere” ihtiyacı var.
Reis’in uykularını kaçırdığını anladığımız 12 Eylül Anayasası yerine yepisyeni, şıkır şıkır bi anayasa yapmadan rahata eremeyeceğiz. Anlaşıldı değil mi!
Biliyorsunuz, 12 Eylül Anayasası’ndan geriye beş - altı maddeden fazla bir şey kalmadı. Ama olsun! Aradan kaç yıl geçti. Tozlanmıştır. Çizilmiştir.
Ekonominin epistemolojik halini, yargının Saray’a bakmaktan şehlalaşmış gözlerini mevcut Anayasa ile düzeltemeyiz ki!
Ah, bu Anayasa olmasa.. Gidip de yerine yenisi gelse Türkiye nasıl şahlanır.. Demokrasi nasıl yağmur bulutları gibi Balkanlar’dan yurdumuza giriş yapıverir.. Değil mi!

*. *. *
Derkeeeen.. Gün bitmeden bir bomba daha patladı.
Erdoğan iktidarı “AL SANA DEMOKRASİ” demiş gibi, kucağımızda yeni bir yargı paketi buluverdik.
ANKA Ajansı’nın ulaştığı taslak, yeni Anayasa’nın kime benzeyeceğinin habercisi sanki.
Vaktiyle akademisyenleri, aydınları bir masanın etrafında oturup demokrasi konuştular diye ajanlıkla itham etmişlerdi hani.
Şimdi o konuda çıta yükseltip çağ atlamaya hazırlanıyorlar.
Geçmişten hatırlayanlar olacaktır; maalesef kimi sol gruplara da sirayet eden bir suçlama vardı. İnsanlar “subjektif ajanlıkla” suçlanırdı. Yani “tamam, filan grubun ya da devletin ajanı değilsin belki. Ama yaptıklarınla onların amacına hizmet ediyorsun.”
Şimdi bu hastalıklı kriteri “ETKİ AJANLIĞI” adı altında getirmeye çalışıyorlar. Hem de son derece muğlak, her yere çekilebilecek ifadelerle.
Önümüzdeki günlerde daha çok konuşacağız, ama şimdilik perdeyi deneyimli hukukçu sevgili Celal Ülgen ile açacağım. İşte gönderdiğim taslak notlarına ilk yorumu:
“Siyasi İktidar bir yandan yumuşama politikası izlerken diğer yandan bir yasa tasarısı içinde TCK 339. maddeden sonra gelen maddeye "etki ajanlığı" niteliğinde bazı fiillere önemli cezalar getiriyor. Bu iki tavır birlikte doğru olamayacağına göre birinin elbette yanlış olması gerekir. Çok aramaya gerek yok. Yeni bir ceza yaptırımı getiren yeni tip casusluk kurumunun yanında olmak mümkün değil.”

*. *. *
Vurgulamadan geçemeyeceğim. Onca yıllık deneyimim bana şunu öğretti: Her kanalın, dizinin, partinin reyting peşinde koşması son derece anlaşılır bir durumdur.
Amaaaa..
Eğer neden izlenmediğinizi / oy alamadığınızı akılla tahlil edemezseniz.. Günü birlik iç / dış politika hamleleriyle sorunu çözebileceğinizi zannederseniz.. Kendinizi “BUGÜN REYTİNG YARIN ÇÖPLÜK” sarmalında buluverirsiniz.
Yine hiç unutamadığım bir örnekle bitireyim.
Sağlık haberinin izlendiği tespitinden hareketle “izlenecek sağlık haberi” aradığımız günlerden biri.. Toplantıda yurt haberlerden bir arkadaş öneri getirdi. Bir ajans haberiydi. Adana’da bir adamcağızın dizinde sivilce çıkmış. Önlem alınmadığı için o sivilce -nasıl oluyorsa- yürüyüp yürüyüp adamın beynine gitmiş ve ölümüne neden olmuş.
Kaynağı, iddianın sahibini sormuştum. Ölen adamın ailesiymiş.
Gülemeyecek kadar sinirlendiğimi hatırlıyorum.
Bakalım bu “etki ajanlığı” yasasına ve yeni Anayasa zorlamalarına gülebilecek miyim!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi