Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Önce TSK’dan Atmış Sonra Uzaya Göndermişiz

O iddianameyi ancak Kafka yazabilirdi. Onun yokluğunda AKP iktidarı ve FETÖ yazdı!
İlk uzay yolcumuz Alper Gezeravcı’nın da aralarında olduğu sanıkları, şüphelileri ile ASKERİ CASUSLUK DAVASI, daha doğrusu kumpasından söz ediyorum.
Hadi buyurun!

*. *. *
Kimileri “uzay yolculuğu için verilen 55 milyon dolara neler neler yapılırdı..” diye listeler hazırladı.
Kimileri, ilk astronotumuzun annesinin başörtülü olmasına dikkat çekip 28 Şubat üzerinden Erdoğan’a bir selam daha gönderdi.
Sonuçta kim ne derse desin, Alper Gezeravcı dün en çok konuşulan isim oldu.
Nasıl olmasın ki, o artık yaşam öyküsünde “ilk Türk uzay yolcusu” gibi müthiş ve elinden alınamayacak bir ünvanın sahibi.
Ama, o -Saray tarafından yazılıp servis edildiği belli- öyküde çok kritik bir paragraf eksik.
Onu da 10haber sitesi muhabiri Ersin Eroğlu’nun haberiyle tamamladık:
“İlk Türk uzay yolcusu Hava Pilot Albay Alper Gezeravcı’nın 2012 yılında İzmir Askeri Casusluk kumpas davasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edildiği öğrenildi. Alper Gezeravcı açtığı davayı kazanınca 2020’de TSK’ya geri dönmüş.”
Biz de daha sonra 2020’ye ve bugüne döneriz. Ama önce 2010’da soruşturması, hemen ardından da davası başlayan Askeri Casusluk Kumpası “filmine” dönelim.

*. *. *
Ben o süreçte CNNTürk ekranlarındaydım.
Kumpas olduğu avaz avaz bağıran dosyanın hem İzmir hem de İstanbul ayağı hakkında kaç program yaptım, hatırlamıyorum.
Her tarafı dökülen iddialardı.
Bir düşünün, casusluk şebekesinin başında iki kadın vardı. Biri iddia edilen süreç başladığında sadece 7 (YEDİ) yaşındaydı.
Genç subayları baştan çıkartıp ellerindeki gizli bilgileri almakla görevli fuhuş çetesinin başındaki kadına gelince.. 50 küsur yaşında bekaret testi yaptırıp rapor almaya zorlanmıştı.
Kadınlar, onlarla ilgili yani İRTİBATLI VE İLTİSAKLI olduğu iddia edilen askerler, ülkenin en eğitimli subayları… Gerçekten Kafkaesk bir evrende buluverdiler kendilerini.
Casusluk faaliyetinde bulundukları söylenenler arasında bir bağlantı, herhangi bir bilgi alışverişi yoktu. Bu yönde hiçbir gerçek / dijital veriye ya da tanığa rastlanamamıştı. Ama ne gam!
Cemaat ve iktidar medyası el ele kamuoyunu kandırmayı başarıyordu nasılsa.
Hem de nelere!!!

*. *. *
O dosyalarda, sabaha kadar yazıp anlatsam bitmeyecek saçmalıklar cirit atıyordu. Ama ben özellikle ikisini hiç unutmadım. CNNTürk günlerindeki Medya Mahallesi’nde bazen öfkeyle, bazen alayla anlattım.
Favorim, Marmaris’teki Donanma Üssünde genç bir subayın cebinde bulunmuş bir nottu!
İddiaya göre, o notta casus subaya verilen talimat yazıyordu.
“Mesela” diyeceksiniz.. Anlatayım.
Notta deniyordu ki, üsteki filan üst rütbeli subaylar -yani kıdemli ajanlar- gençlerin izinli çıkmasını sağlayacaktı.
Onlarla birlikte karaya çıkan “görevli ajan” genç subayların kadınlarla buluşmasına önayak olacaktı.
Peki “ağızlarından gizli bilgi alınması hedeflenen genç subaylarla kadınlar nerede buluşacaktı?”
O talimat da gayet net biçimde notta yazıyordu: “GECEKLÜBÜ”.
Yanlış yazdığımı zannedebilirsiniz. Hayır! Notta böyle yazıyordu. Talimatlarda ve buluşma sonrası bilgi notlarında nedense hep aynı yanlış yapılmıştı.
Bu ayrıntıyı geçin. Ve bir an hayal edin: Denizaltı subaylığı veya jet pilotluğu eğitimi almış, zeki ve donanımlı onca asker,
* Neden karaya çıkarken böyle basit birkaç talimatın yazıldığı kağıdı cebinde taşır?
* Genç subayları nereye götüreceğini bir türlü hatırlayamayıp.. “Acaba türkü bar mıydı yoksa diskotek mi” diye düşünüp.. “Hay Allah! Türkü barda muhabbet olmaz. Yüksek sesli müzik yüzünden diskotekte de” deyip.. Sonunda kağıda mı başvurur?

*. *. *
Aslında dosya böyle maddi delillerle doludur!!! Kime ait olduğu, daha önemlisi nereleri açtığı saptanamayan anahtarlar mı dersiniz! Sperm bulaşığı nedeniyle en kritik delil diye takdim edilen iç çamaşırının iddia edilenlerden başka kişilere ait çıkması mı dersiniz!
Uçuş serbest nasılsa..
“Uç uçabildiğin kadar.. Da.. nereye konduğuna bir bak be birader..”
Demişlerdir herhalde.
Sözünü ettiğim dosya,

yargı ve kriminoloji literatürüne girmiştir herhalde.
2011 yılından NTV’nin bir haberi:
“Askeri casusluk soruşturmasında 9 ay hapis yatan Üsteğmen Emrah Küçükakça’nın evinin yanlışlıkla basıldığı ortaya çıktı.”
Olmaz mı! Olur!
İyi de yanlışlıkla basılan evde nasıl “gerçek delil” bulunur?
Anlatayım: Olay 2010 yılında İstanbul Emniyeti’ne gelen bir ihbarla başladı.
İhbara göre, casusluk amacıyla bir fuhuş çetesi kurulmuştu. Çetenin “üssü” Kocaeli’de görevli üsteğmen Emrah Karaca’nın eviydi.
Polis hemen bir baskın düzenledi. Evde kimse bulunamayınca kapılar kırıldı. Ev didik didik arandı. Ve o da ne! CD’ler, harici diskler, belgeler.. Daha neler neler bulundu!
Fark etmiş olmalısınız, NTV’nin haberinde “Emrah Küçükakça’nın evinin yanlışlıkla basıldığı ortaya çıktı” deniyordu.
Oysa ihbarda Emrah Karaca’dan söz ediliyordu.
Evet! Polis yanlışlıkla aynı kentte başka bir evi basmıştı.
Ama yanlış baskında nasıl olduysa “doğru” deliller toplanmıştı.

*. *. *
Emrah Küçükakça 9 ay cezaevinde kaldı. Hatırladığım kadarıyla o sırada TSK ile ilişkisi kesildiği için hayatı bambaşka bir yere evrildi.
Uzaya çıkan ilk Türk, Alper Gezeravcı da İzmir Askeri Casusluk davası iddianamesinde yer almıştı. Ve o da TSK’dan ihraç edilmişti.
O günlere dair bir not düşelim: İzmir ve İstanbul Askeri Casusluk davasının 367 sanığı birkaç yıl içinde tahliye edildi. 2016 Şubat’ında da tümü beraat etti.
Gezeravcı neyse ki hapis yatmadı. 8 yıl sonra da Ordu’ya geri dönebildi.
Saray’ın, muhtemelen İletişim Başkanlığı’nın, hazırlayıp medyaya servis ettiği yaşam öyküsünde buharlaşan.. Ve genç meslektaşım Ersin Eroğlu’nun haberiyle öğrenebildiğimiz paragraf işte bu!
Kimbilir ne zaman.. Ama bir gün mutlaka, bugünün kumpas kurbanlarının öykülerini de öğrenecek Türkiye!
Can Atalay’ın, Osman Kavala’nın, Tayfun Kahraman’ın, sevgili kızım Çiğdem Mater’in neden cezaevinde çürütüldüğünü anlayacak.
Evet. Anlattıklarım Cemaat kumpaslarıydı. Ama nedense, benim küçücük odamda görüp anladıklarımı iktidar görememiş, anlamamıştı. Tıpkı bugünkü gibi.

*. *. *
Çok çok küçükken uzaya gittiğimi hayal ederdim. Yusyuvarlak bir uzay aracı.. Yusyuvarlak pencereleri.. Yıldızlara doğru uçardım.
Neil Armstrong aya ayak bastığında da orada olduğumu hayal etmiştim. O an, sanki bozulmasın diye fanusa kapatılmış gibi zihnimde hala capacanlı.
Alper Gezeravcı benim ve daha kimbilir kaç milyonun hayalini gerçekleştiriyor.
Sağ Salim dönsün.
Dönerken bize yıldız tozlarıyla bir avuç adalet getirsin.
Uzayı bilmem ama buralarda artık pek bulamıyoruz da…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi