Şahin Aybek
Öğretmen YOKsa eğitim de YOKtur!
“Eğitimin temel taşı öğretmendir. Aldığı sorumluluk, verdiği emek karşılığında hak ettiği maaşı alamayan, doğalgazı nasıl ödeyeceğini düşünen, kredi kartı borcunu kapatamayan, memleketine gitmesi sorun haline gelen öğretmen sınıfında verimli olamaz.”
“Öğretmenlerimizin %97.2’si maaşlarını yetirmek için insani ve hayati bir çok şeyden fedakarlık yapmak zorunda kalıyor. Eğitimde kaybedilecek zaman ülkenin geleceğinden kaybedilir. Öğrencilere bir öğün yemek vermeye gücü yetmeyen bütçe bütçe değildir. Eğitimde tasarruf olmaz.”
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Sekreteri Nihat Örs ile öğretmenlerin sorunlarını, Öğretmenlik Meslek Kanunu, yeni müfredatı ve MEB bütçesini konuştuk.
Nihat hocam öğretmenler hangi sorunlar ile uğraşıyor? Genel bir çerçeve çizer misiniz?
Eğitimin temel taşı öğretmendir. Mustafa Kemal Atatürk 1925 yılındaki bir konuşmasında “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” derken geleceğin yol haritasını çizmişti. Çünkü her şeyin başında öğretmen var. Eğer öğretmenler sorunlar yumağı ile dolu bir meslek hayatı yaşarlarsa siz istediğiniz kadar sistem kurun ilerleme kaydedemezsiniz. Öğretmenin eğitim sisteminde bu kadar önemli bir yere sahip olmasına rağmen öğretmenler birçok sorunla uğraşarak mesleklerini yapmaya çalışıyorlar. Mesleğine yeni başlayan bir öğretmenimiz bugün 41 bin civarında bir maaşla görevine başlıyor. En düşük ev kirasının 15-20 bin civarında olduğu düşünülürse bu öğretmenimiz daha mesleğin başında yılgınlığa düşüyor. Bugün öğretmenler en düşük maaş alan memurlar arasında ilk sıralarda yer alıyor. Aldığı sorumluluk, verdiği emek karşılığında hak ettiği maaşı alamayan, doğalgazı nasıl ödeyeceğini düşünen, kredi kartı borcunu kapatamayan, memleketine gitmesi sorun haline gelen öğretmen sınıfında verimli olamaz.
Maaş yetmeyince hayat kalitesini de en aşağı seviyede tutmaya mecbur kalacaktır öğretmen
Tam da öyle. Sendikamızın Öğretmenler Günü’nde yaptığı anket sonuçlarına göre öğretmenlerimiz %46.9’u yaşayabilmek için azami ihtiyaçların dışında her şeyden, %42.5’i sosyal ve kültürel faaliyetlerden, %7.8’i gıda ve giyim harcamalarından fedakarlık yaparak geçinmeye çalıştıklarını belirtiyor. Yani öğretmenlerimizin %97.2’si maaşlarını yetirmek için insani ve hayati bir çok şeyden fedakarlık yapmak zorunda kalıyor.
Maaşlar dışında hangi sorunlarla karşı karşıya öğretmenlerimiz?
24 Kasım Öğretmenler Günü’nde Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı Samsun’un Havza ilçesinden Genel Başkanımız ve üyelerimizle sorunlarımızı 24 Kasım’da 24 Talep şeklinde meydanlarda söyledik. Tebeşirlerimizi sembolik olarak meydana attık. Kamuoyu ile paylaştığımız sorunlar elbette ki 24 sayısının kat kat üstünde. Neler var sorunlar içinde: Öğretmenler odasındaki ücretli, sözleşmeli, uzman, başöğretmen ayrımı, Piktes ve özel kurumlardaki öğretmenlerin özlük haklarının içler acısı durumu, norm fazlası öğretmenlerin resen atanmaları, bir türlü oturtulamayan öğretmenlerin yer değiştirme sorunu, ulaşım güçlüğü çekilen yerlerde ulaşım ücretinin verilmemesi sorunu,ek ders ücretlerinin yetersizliği,yıpranma payının verilmemesi, vergi dilimi sorunu,yeni sistemin getirdiği gereksiz yüklerle uğraşma,öğretmenin mesleki olarak umutsuzluk boyutuna getiren gelecek kaygısı sorunu. Tabi bunlara ilave çok şeyler katılabilir. Bunların dışında bir de her branşın kendine has sorunları var ki o da ayrı bir başlık. Edebiyat öğretmenlerinin yeni sistemle sınav sayılarının ve evrak yüklerinin artması, bilişim ve teknoloji öğretmenlerinin okulun teknoloji tamircisi gibi iş yükünün arttırılması, okul öncesi ve sınıf öğretmenlerinin maaş karşılığı 18 saat derse girerken branş öğretmenlerinin maaş karşılığı 15 saat girmeleri, psikolojik danışman /rehber öğretmenlerin atama olmamasından dolayı danışmanlık vermek zorunda kaldığı kalabalık öğrenci sayıları, beden eğitimi öğretmenlerinin egzersiz çalışmalarındaki kısıtlamalar ve daha niceleri sıralanabilir. Öğretmeni hem mesleki kaygı hem de gelecek kaygısı içinde olan bir sistemin başarılı olması mümkün değildir. Eğer bu sisteme rağmen bir başarı varsa bu da öğretmenlerin özverili çalışmaları sayesindedir.
Öğretmenlerin bilinen ve bilinmeyen bu kadar sorununa ÖMK çözüm olur mu?
Keşke olsaydı ama olması mümkün değil. Biliyorsunuz İlk Meslek Kanunu 12 madde ile çıktığında Ana Muhalefet Partisi tarafından AYM ‘ye götürüldü ve bazı maddeleri iptal edildi. Biz, ÖMK ile ilgili gerek Meclis’te gerekse Meclis dışında görüşlerimizi ifade ettik. Meslek Kanunu paydaşlarla görüşülmeden hazırlanmasın, özel ve kamu ayrımı yapmaksızın kapsayıcı olsun, sorunlara çözüm olsun, üniversiteden emekliliğe ve emeklilik sonrasını içeren düzenlemeler olsun, dedik. Gelinen noktada 38 maddeden oluşan 7528 sayılı bir Öğretmenlik Meslek Kanun hazırlandı. Bu Kanun’un birçok maddesi sorumluluklar ve cezalardan ibaret. Bir de Kanun’da aday öğretmenlerin hazırlığı kapsamında öğretmenlere üç dönem akademi eğitimi verilmesi var ki gerçekten Bakanlığın öğretmene bakışını gösteren bir uygulama. Bu akademi bir defa hem üniversitelerin verdiği eğitime güvenmemek hem de öğretmenin aldığı eğitimi yok saymaktır. Öğretmen, okulundan mezun olurken mesleğe hazır olarak mezun olur. Siz bir doktoru, hâkimi, polisi atamadan önce tekrar eğitime alıyor musunuz? Eğitimi geçemezsen atamanı iptal ederim diyor musunuz? Akademi süresince öğretmenlere verilecek maaşların, özlük haklarının kısıtlılığı da ayrı bir sorun. Ayrıca öğretmenleri sözleşmeli uzman başöğretmen diye ayıran bir Meslek Kanunu olmaz. Öğretmenevlerindeki kafeler için öğretmenlerden görüş isteyen MEB, öğretmenlerin hayatlarını belirleyecek olan Meslek Kanunu’nda görüş sormuyor. Bu ‘Ben yaptım oldu.’ zihniyetinden başka bir şey değildir. Meslek Kanunu’nda, tepkilerimiz üzerine geri çekilen, öğretmenlerin meslekten alınmasını müfettişlerin bir raporuna bırakmayı bile gündeme getirdiler. Meslek Kanunu ihtiyaçları karşılayacaksa görevde yükselme, yıpranma payı, ikramiye, çalışma güçlüğü olan yerler teşvik, tazminatların emekliliğe yansıtılması, öğretmene şiddetin caydırıcı maddelerle engellenmesi, öğretmen ödüllendirmeleri, ek ders ücretlerinin artırımı, öğretmene mobing, yönetici görevlendirme esasları, mülakatın kaldırılması gibi birçok madde içermelidir. Eğitimde kaybedilecek zaman ülkenin geleceğinden kaybedilir. Bu hali ile ÖMK sorunlara çözüm olmaktan çok uzak.
Ücretli, Sözleşmeli uzman öğretmen, başöğretmen ayrımından bahsettiniz. Bu ayrımın eğitimdeki yansıması nasıl?
Bu sorun gerçekten öğretmenler odasında öğretmenleri bölüyor. Aynı derse giren öğretmenler arasındaki maaş uçurumu her geçen gün artıyor. 10/A sınıfına giren bir öğretmenle 10/B sınıfına giren bir öğretmen arasında 15-20 bin TL fark var. Ücretli öğretmenlik ise tamamen bir emek sömürüsü. 24 Kasım’da öğretmenlerimizin sorunlarını dinlemek üzere Samsun’un Havza ilçesinde okulları ziyaret ettiğimizde bir ücretli öğretmenimiz gözyaşlarını tutamadı. Resen atamalar sonucunda yerine öğretmen verildiği için görevine son verilmiş öğretmenimizin. Hayata karşı küskünlük, umutsuzluk, gelecek planı yapamama ücretli öğretmenlerimizi bitiriyor. Zaten aldıkları üç kuruş ücret, o da ellerinden alınıyor. Öğretmenin sözleşmelisi, uzmanı, adayı olmaz. Öğretmenlik zaten uzmanlık mesleğidir. Okullarda veli ve öğrencilerin yanlış algıya kapılmalarına da sebep olan bir durum. Meselenin bir başka yönü de uzman olmayan bir idareci okulundaki başöğretmenin amiri olması. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmanın yolu öğretmenlik mesleğindeki kariyer basamaklarını kaldırmaktır.
Eğitimin en önemli konularından biri de yeni müfredat. Bu sene uygulanmaya başlanan yeni müfredatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle müfredatın ortak metninde kâmil insan kavramı çerçevesinde çizilen bir anlayış var ki bu kavram eğitimde hedeflenen insan profilini karşılamaz. Bu kavram tasavvufun alanıdır. Müfredat, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmeli. Müfredat bu temele oturtulmalı. Dünya ile rekabet edecek bir zihniyetin inşası ancak bu şekilde olur.
Esasında bu modelin adı duyulmaya başlayınca tartışmalar da başlamıştı. 10 yıldır üzerinde çalışıldığını söyleyen Sayın Bakan, Milli Eğitim Bakanlığının içler acısı durumunu da ortaya koymuş oldu. 7 yılda üç kez değişen müfredat uygulanırken demek ki nasıl olsa değiştiririz diye yenisini uygularken bile yeni müfredat üzerinde çalışmışlar. Sayın Bakan 1000’den fazla öğretmen ve 260 akademisyenin toplantılara katılıp müfredatı değerlendirdiğini söylüyor. Kimler çağrıldı bilemiyoruz ama sendikamızın sene başında yaptığı ankette öğretmenlerin % 94,7’si Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Öğretim Programının sorunlara çözüm olamayacağını düşünüyor. Müfredat açıklandıktan sonra müfredatın binlerce sayfa sayısı ile 6 gün askıda kalarak incelenmesinin istenmesi ve 67 bin görüşün değerlendirilmesi zaten ‘Benim yaptığımı onaylayacaksınız.’ demek. Çünkü kısa bir sürede bu kadar görüşün incelenip müfredatın yeniden düzenlenmesinin mümkün olmadığı açık. Zaten müfredat onaylanmadan müfredatı okullarda anlatacak eğitimcilerin eğitimi başlamıştı. Bu ne demek? “Ben bu görüşleri laf olsun, torba dolsun. diye alıyorum.” demek. Böyle hazırlanan bir müfredat sorunlu bir müfredat olarak yıllarımıza mal olacak. Sayın Bakan yeni eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerimizi keyifli bir yıl bekliyor demişti. Öğretmenlerimiz hiç de keyifli bir yıl geçirmiyorlar. Whatsaap gruplarında yeni müfredatın kendilerine nasıl yansıdığını adeta feryat ederek birbirlerine söylüyorlar. Sınıfa girerken ayaklarının geri geri gittiğini, evrak işinden, etkinlikten ders yapamaz olduklarını, ders anlatmaktan zevk almadıklarını söylüyorlar.
Müfredatın öne çıkarılan yönlerinden biri de sadeleşme. Sadeleşmeden ziyade öğrencinin bilmesi mümkün olmayan ileri konulara atıf yaparak hazırlanmış bir müfredat var. İlkokulda harf gruplarının değişmesi tartışılıyor. Ortaokullarda yaş düzeylerine ağır kavramların verildiği öğretmenlerimiz tarafından dile getiriliyor. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük konularının içeriğinin zayıflatılarak yer alması ise bu modelin en zayıf noktalarından biri. Atatürk’ün fikirlerinin, dünyaya bakışının, bağımsız Türkiye’yi yaşatma hedeflerinin tam anlamıyla kavratılmadığı bir müfredat müfredat değildir. Ayrıca değerler eğitimi altında, ÇEDES projesi kapsamında yeni müfredatla beraber cemaat ve tarikatların okullara sokulması müfredatın içeriğinin bir yansımasıdır. Okullarda bu proje ile vakıf ve dernek adı altında öğretmen olmayan kişiler kendi fikirleri doğrultusunda dersler yapmaktadırlar. Bu büyük bir sorun olarak ileride karşımıza çıkacaktır. Sayın Bakan bu ısrarından vazgeçmelidir. Değerler eğitimini Milli Eğitim Bakanlığının öğretmeni en iyi şekilde verir. Müfredat, eğitimin anayasasıdır. Bunun için ortak uzlaşı ile yeni müfredat hazırlanmalıdır.
Son olarak MEB bütçesi ile eğitimin çözüm bekleyen sorunlarının altından kalkmak mümkün mü?
Bu bütçeyle mümkün değil. Bütçenin%71 oranında büyük çoğunluğu, personel giderlerine gidiyor. Diğer kısmı da mal ve hizmet alım giderlerine, sermaye ve sosyal güvenlik giderlerine gidiyor. Genel bütçeden en büyük payın yüksek öğretim dahil olarak %14.8 ile milli eğitime ayrıldığını söyleyenler okullarda temizlik görevlisi dahi çalıştıracak parayı bulamamalarını nasıl izah edecekler? Okullarda temizlik sorunu hala yaşanıyorken, okullara deterjan alınamıyorken, fotokopi çektirecek kâğıt bulmakta zorlanıyorken, taşımalı eğitimde birçok sorun varken bütçenin rakamsal olarak artması bir şey ifade etmiyor. Okullar hala bağış adı altında velilerden para toplamak zorunda kalıyor. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor. İUP kapsamında aylık 8000 TL ye çalıştırılan yardımcı hizmetliler iş bırakıyor. Hala 100 bine yakın ücretli öğretmen çalıştırılıyor. Yeterli sayıda öğretmen ataması yapılmıyor. Öğrencilere bir öğün yemek vermeye gücü yetmeyen bütçe bütçe değildir Bu bütçe derde derman bütçe olabilecek bir bütçe değildir. Eğitimde tasarruf olmaz. Milli Eğitimin bütçesi gerçekçi verilerle hesaplanıp ihtiyaçları karşılayacak düzeye çıkarılmalıdır.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum.
Türkiye hepimizin, eğitim hepimizin...