Mustafa K. Erdemol
Johnson’dan sonra Draghi de gitti
'Süper Mario'nun istifası kaos getirecek
İngiltere’de Boris Johnson’un istifasının yol açtığı sarsıntı sürerken bir istifa haberi de İtalya’dan geldi. Çok değil 10 yıl önce, Avrupa Merkez Bankası Başkanı iken borç içinde yüzen Euro Bölgesi’ni krizden çıkaran “Süper Mario” lakaplı İtalya Başbakanı Mario Draghi de görevini bıraktı. Bir zamanlar, zayıf ekonomisiyle, istikrarsız siyasi yapısıyla emperyalist/kapitalist sistemin en “zayıf halka”sı olan İtalya günümüzde Avrupa Birliği’nin en büyük üçüncü ekonomisi. O nedenle bu istifa haliyle hayli önemli.
Draghi’nin Ulusal Birlik Hükümeti olarak da adlandırılan koalisyondaki ortaklarının yapmayı planladığı reformlara destek vermeyerek hükümetten çekilmeleri nedeniyle aldığı istifa kararının siyasi kriz yaratabileceğinden söz ediliyor.
Zamanlama kötü oldu
AB’nin üçüncü büyük ekonomisi ama aynı zamanda Avrupa’nın da en borçlu ikinci ülkesi durumunda İtalya. O nedenle hem koalisyon partilerinin tutumu hem de Draghi’nin istifası çok kötü bir zamana denk geldi. İtalya, gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 150'sini oluşturan borçlarla, patlamaya hazır bir bomba adeta. Tam da böyle ortamları seven her faşist gibi Giorgia Meloni ülkenin yeni başbakanı olabilir bakarsınız.
Durum gerçekten kötü. Çünkü İtalya’nın uluslararası yatırımcılara Almanya’nın olduğundan daha fazla borcu var, 2,7 trilyon dolar tutarında. Bu yüzden Avrupa Merkez Bankası’nın İtalya’yı kurtarma operasyonuna girişmesi için yoğun baskı altında olduğu biliniyor. Bu Almanya’nın itirazına yol açabilir, bu da bir kriz yaşanacağı anlamına geliyor. 2011/12 borç krizleri de hala unutulmuş değil ayrıca.
İtalya’ya muhtemelen bir AB desteği olacak, AB karşıtı bir hükümet gelmezse ya da faşist Meloni Başbakan olmazsa. Yunanistan’a AB yardımına benzemeyecek tabii İtalya’nın kurtarılması çünkü İtalya Yunanistan’la kıyaslanamayacak kadar önemli, büyük bir ülke.
Kurtarıcıydı kriz yaratacak
İstifasıyla bir “kurtarıcıdan”, “kriz yaratan” kişiye dönüşebilir Draghi. Oysa Avrupa Merkez Bankası Başkanlığındaki büyük başarısından ötürü İtalya’da onun liderliğinde farklı partilerden oluşan “Birlik Hükümeti” kurulabilmişti. Egemenler yararına hayli iş de yapmıştı ki bunlardan en önemlisi bankacılık sistemini yeniden yapılandırmasıydı örneğin. En büyük hayranlarından biri, süper Lamborghini otomobillerinin üreticisi Stefan Winkelmann “daha önce hayal bile edilemeyen bir birlik duygusu yaratmayı başardı. O bir fener" diyor Draghi için. Büyük tekellerin gözdesiydi kuşkusuz.
Draghi, Winkelmann gibi hayranlarına da bakarak anlaşılabileceği gibi, sermaye sınıfını memnun eden, ancak ülkede emekçi kesimlerin yaşamlarını daha da zorlaştıran bir ekonomi politikası uyguladı. İtalya enflasyonla mücadele eden merkez bankası tarafından yükselen faiz oranlarına da en çok maruz kalan ikinci ülke AB içinde. Bu nedenle Avrupa Merkez Bankası krize el atmaya hazırlanıyor. Başkan Christine Lagarde, Haziran ortasında bir acil durum toplantısı düzenlemişti. Lagarde bu girişimi nedeniyle, AB milletvekillerinin konuya ilişkin ayrıntılı açıklama isteğine yanıt vermekten kaçınarak “her şey kontrolümüzde” demekle yetinmişti. Lagarde’nin kurtarma planı girişimine rağmen Draghi koalisyon ortaklarını kimi konularda ikna edemedi belli ki.
Genel seçim Eylül’de
İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, Draghi’nin istifasından sonra yeni bir hükümetin kurulma olasılığının olmaması üzerine 25 Eylül’de genel seçim yapılacağını duyurdu. Seçimlerden sonra bir hükümetin kurulması da öyle kolay değil, haftalar alabilir bu. 2018’deki seçimlerden sonra bir hükümetin kurulması 90 günde mümkün olabilmişti.
İtalya'daki istikrarsızlık Avrupa'yı sarsabilir, kıtayı ekonomik sorunlarla karşı karşıya bırakabilir. AB, diğer ülkeler gibi doğal gazını Rusya’dan alan İtalya’yı Rusya karşıtı cephede tutabilmek için kesenin ağzını açarsa kendi içinde ciddi sorunlar yaşayabilir. Ukrayna krizi olmasaydı, İtalya’nın Rusya karşıtı cephede tutulması ihtiyacı bu kadar acil olmayacaktı. Bir kurtarma operasyonu yapılmaması halinde İtalya’nın AB ile her konuda aynı tutumu alması gerekmeyecek belki de. AB bunun farkında.
Meloni de tabii.