Fikret Bila (p)
İktidarın büyük çelişkisi
Türkiye’de demokrasiyi sadece sandığa indirgeyen AK Parti iktidarı, şimdi sandık sonuçlarını yok saymaya yönelerek, kendisiyle büyük bir çelişkiye düşüyor.
AK Parti iktidarı, sandığı en önemli ve tek meşruiyet kaynağı olarak gördü ve ülkeyi bu anlayışla yönetti.
17 yılda 15 seçim yapması bunun kanıtı. Sandıktan her çıktığında da “ben yetkiyi halktan sandıktan alıyorum, milli iradeyi temsil ediyorum” savıyla istediği gibi icraatta bulundu.
İktidarı sürecince, demokrasinin saç ayağını bire indirdi. Yasama ve yargıyı etkisizleştirdi. Ne zaman bir sorunla karşılaşsa, sandığı gösterdi.
Sandıktan aldığı güçten başka güç tanımadı; muhalefeti de, anayasal kurumları yok saydı. O kadar ki, sandıktan az bir farkla çıktığı referandum sonrası, Türkiye’de parlamenter sistemi değiştirdi; kendine özgü bir tür başkanlık sistemi kurarak, kuvvetler ayrılığı çarkını neredeyse durdurdu.
Sandıktan 14 kez çıkarak sistemi bile değiştiren AK Parti’nin, 15. seçimde büyük kentleri kaybedince sandık sonucunu kabul etmemesi, onu değiştirmeye çabalaması, olmazsa seçimi yenilemeye yönelmesi, iktidarı boyunca bastığı zemini tahrip etmek anlamına gelecektir.
İstanbul’da Seçim İptal edilir mi ?
Yargı bütünlüğü ilkesine ve Yüksek Seçim Kurulu’nun daha önceki kararlarına bakılırsa, bu soruya “evet, iptal edilir” demek mümkün değil.
Ancak, seçim kurulları ve Yüksek Seçim Kurulu’nun AK Parti’nin itirazlarını kabul edip muhalefetin itirazlarını çoğunlukla reddetmesi “İstanbul seçimi iptal edilmez, YSK kendi kararıyla çelişmez” sonucuna varmayı zorlaştırıyor.
AK Parti Genel Başkan Yardımcıları’nın “seçimlere organize şekilde müdahale edildiğini saptadık” diyerek, kurul başkanlarını iktidarın atadığı, tüm partilerin üye ve gözlemci bulundurduğu seçim kurullarını suçlamaya başlaması, oyları yeniden saydırmaya veya seçimi iptal ettirmeye yönelik planlanmış adımların bir parçası gibi duruyor.
Çok daha önemli bir işaret ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rusya seyahatine çıkmadan önce yaptığı açıklamalarda var. Erdoğan da, seçimlere organize müdahale edildiğini, boş arazilerin, metruk binaların adres gösterilerek seçmen yazıldığını söyledi. Organize eylemlere ilişkin kanıtları, kamera kayıtları olduğunu hem Yüksek Seçim Kurulu’na hem de savcılıklara müracaat edeceklerini açıkladı.
Cumhurbaşkanı, bununla da yetinmedi, “kimse 10 milyon seçmenin olduğu İstanbul’da 13-14 bin oyla seçimi kazandım diyemez” anlamında bir ifade de kullandı. Ayrıca ABD’den örnekler vererek yüzde 1, 2 farklar olan yerlerde seçimlerin yenilendiğini anımsattı.
Bu açıklamalar bir arada değerlendirildiğinde İstanbul için oyların tamamının yeniden sayılması veya seçimin iptal edilerek yenilenmesi olasılığı belirmiştir, denilebilir.
YSK’nın böyle bir karar vermesi daha önce YSK Başkanı’nın “listeler sağlıklıdır, sahte seçmen yoktur” açıklamasıyla; 1 oy bile fazla alan adayın seçileceğini öngören seçim yasasıyla; daha önce verdiği sandık kurallarında her partinin temsilcisi vardır, denetim sandık başında yapılmıştır, itiraz kabul edilirse sandık kurullarına güven azalır” mahiyetinde kararlarıyla çelişir.
Peki bu çelişki YSK için önemli olur mu ?
Olmayabilir, çünkü önemli olmadığını gösteren örnekleri var.
YSK, 2014 yerel seçimlerinde itirazlar sürerken Melih Gökçek’e mazbatasını vermişti ama kendi açıkladığı kesin olmayan resmi sonuca rağmen Ekrem İmamoğlu’na mazbatayı vermedi. AK Parti’nin her itirazını kabul ederek kendisiyle çelişen birçok karar aldı.
İktidar ve YSK için kendisiyle çelişmenin bir önemi olmadığına göre İstanbul seçimlerinde oyların tamamının yeniden sayılması veya seçimin iptal edilmesi olasılığı yabana atılmamalıdır.
Ancak böyle bir kararın izahı her açıdan çok zor olacaktır.