Hata değil tercih

Türkiye’nin önde gelen ekonomistleri, Merkez Bankası uzmanları, hazinecileri, maliyecileri iktidarı uyarıyorlardı.
“Geçen ay faizi indirerek yaptığınız hatayı tekrar yapmayın” diyorlardı. Bu uyarıya, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’na, “alacağınız kararlarda düstur halkın refahı” olsun diyerek katıldı.
Ancak Merkez Bankası, faizi bu kez 2 puan düşürerek yüzde 16’ya çekti. Doğal olarak döviz fırladı. Uzmanlar “bu kadar da olmaz, bunu beklemiyorduk, hata ütüne hata yapılıyor” diye tepki verdiler. Beklenti, faiz artışı olmasa bile indirimin de olmayacağı, yüzde 18’de sabit tutulacağıydı. Ekonomistler 2 puanlık faiz indirimi kararının ekonomi bilimiyle açıklanamayacağını söylediler.
İktidar geçen yaptığı hatayı bu ay ikiye katlayarak tekrarladı.
Bu durumda kararlara “hata” demek doğru değil.
Faizi enflasyonun altına çekmek iktidarın bilinçli bir tercihi.
Uzun süredir “faiz neden, enflasyon sonuçtur” diyerek, ekonomi biliminin söylediğinin tam tersini savunan iktidar, bu yaklaşımda ısrarlı. Oysa geçtiğimiz ay da dahil, faizi talimatla aşağıya çekmenin, enflasyonu aşağıya çekmediğini, aksine kur artışı yüzünden maliyetleri, dolayısıyla enflasyonu artırdığını gösterdi. Buna karşın aynı politikayı sürdürmek elbette tercihtir.
İktidarın tercihinin enflasyonla mücadele ederek vatandaşı korumak olmadığı da artık anlaşıldı. Düşük faiz-yüksek kur politikası enflasyonu tetikleyecektir. Adı vergi olmasa da enflasyon vatandaşın cebinden alınan vergidir.
Doların fırlaması, Türk Lirası’nın değer kaybetmesi iğneden ipliğe her ürüne zam geleceğini gösterir. Nitekim geçen ay faizin yüzde 19’dan yüzde 18’e indirilmesi; elektriğe, doğalgaza, motorine, benzine, LPG’ye arka arkaya zam yapılmasına neden oldu. 25 günde LPG'ye 1.08 lira, motorine son 10 günde 85 kuruş, benzine 41 kuruş zam geldi.
Kışa girerken yapılan bu zamlar zaten geçinmekte zorlanan vatandaşı çaresiz bırakacaktır. Dün alınan faiz indirim kararıyla fırlayan döviz kısa süre sonra aynı ürünlere yine zam yapılmasına neden olacaktır.
“Soba yakmayayım diye sokakta dolaşıyorum, bundan sonra hiç geçinemeyeceğiz” diye gözyaşlarını tutamayan 70 yaşındaki vatandaşın iktidar için bir anlam ifade etmediği çok açık şekilde görüldü.
Döviz kurunun artması nedeniyle yükselecek olan enflasyon, dar ve sabit  gelirli işçileri, memurları, emeklileri vuracaktır. Kötü ekonomi yönetiminin faturasını halk ödeyecektir. Hayatı çok daha pahalı hale getireceği bilindiği halde arka arkaya bu kararları almak vatandaşa çullanmaktır.
Özer Sencar hocanın yaptığı araştırmaya göre seçmenin yüzde 29’u temel ihtiyaçlarını karşılayamadığını söylüyor. Yüzde 49 ise ancak beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabildiğini belirtiyor. Tüm ihtiyaçlarını karşıladığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 21. Bu kararlardan sonra temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayanların oranı daha da artacaktır.
Yasaya göre Merkez Bankası’nın temel görevi enflasyonla mücadele etmektir. Tabii iktidarın da görevi enflasyonu düşürmek ve Türk Lirası’nın değerini korumaktır.
Faiz indirim kararının bunun tam tersi sonuçlara yol açacağını Merkez Bankası yöneticileri bilmiyor mu?
Elbette biliyorlar.
Ancak bile bile iktidarın tercihi doğrultusunda karar alıyorlar. Dolayısıyla Merkez Bankası ekonominin gereklerine göre değil Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın talimatı doğrultusunda karar alıyorlar. Bağımsızlığını kaybetmiş bir merkez bankasının görevini yerine getirmesi düşünülemez. Bu aynı zamanda Türkiye’ye ve Merkez Bankası’na olan iç ve dış güveni hızla eriten bir durumdur.
İktidarın enflasyondan düşük faiz politikasından olumlu sonuçlar bekleyenler de var. Onlara göre Türk Lirası’nın değeri düşünce ihracat artacak, ihracat artınca Türkiye’nin döviz geliri artacak, döviz artınca enflasyon düşecek ve yabancı yatırımlar artacak.
Oysa Türk ekonomisinin yapısal sorunları nedeniyle sistemin böyle çalışmadığı daha geçen ay görüldü. İhraç ürünlerinin çok büyük bir bölümü ithal edilen ara ürünlerle gerçekleştiriliyor. Üretim ithalata bağımlı. Döviz fırlayınca ithalat pahalılaşıyor ve ürün maliyeti artıyor. Bu nedenle iktidarın beklediği gibi ihracat gelirleriyle ithalat gelirleri karşılaştırıldığında Türkiye bir şey kazanmış olmuyor. Talimatla faiz düşürülse bile piyasada tüketici kredisi faizleri, ticari kredi faizleri hızla düşmüyor, hatta artmaya devam ediyor. Merkez Bankası Başkanı’nın ve yardımcılarının 3-4 ayda bir değiştiği, yargıya güvenin hızla düştüğü bir ortamda yabancı sermaye de Türkiye’ya kalıcı yatırım yapmıyor.
Bu kararlar hazineden döviz garantili, 20-25 yıl süreli iş alan birkaç holdingle ve zengin kesimin daha da zenginleşmesine yarıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi