Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Hangi Türkiye kazanacak?

Bilgisayarın başına geçerken aklımda bu ülkenin kadınları, kızları, kız bebekleri vardı. Yani Narinler, Sılalar ve son birkaç gün içinde haberleri sağanak gibi yağan kadın cinayetleri..

Derken İran hakkında bir haber, o acılara eşlik etmek üzere öne çıktı.

Uluslararası Af Örgütü, geçenlerde “idam raporunu” yayınladı. Dünya genelinde birinci, İran. Hem de nasıl!!

Geçen yıl dünyada toplam bin 153 kişi idam edilmiş. İran, 853 idam ile bir rekor kırmış. Bu yılın ilk 6 ayında da ülkede 249 idam cezası uygulanmış.

Sağlıklı bilgi almanın çok zor olduğu ülkelerin başında geliyor İran.

Dolayısıyla bu vahşi cezanın “gerekçeleri” hakkında üç beş bilgi kırıntısı ile yetinmek durumundayız.

Ancak geçen yıl, sayının akıl ötesi bir hızla artmış olması.. Dahası, insan hakları savunucularının zorlukla dünyaya iletebildiği haberler.. Bize şunu anlatıyor: Mahsa Amini’nin öldürülmesi sonrasında “kadın hakları ve özgürlük” sloganıyla sokaklara dökülen İranlılara gözdağı. Ölümcül bir darbe!

*. *. *

İran’ın bu trajik rekoruyla Türkiye’nin kadınlarının başına gelenler arasında bir bağlantı, bir benzerlik var mıdır sizce?

Hem hayır hem de kocaman bir EVET!

İran, Humeyni darbesiyle birlikte kadını haklarından mahrum eden bir rejime teslim oldu. Bugün bizler için çok uzak görünen yasaklar kaç kuşak İranlı kadını tutsak aldı.

Doğru! İran’ın, Arap yarımadasının büyük çoğunluğunun yasakları bize uzak.

İyi de ne kadar uzak dersiniz?

Yalnızca kişisel gözlemlerim değil, toplumsal araştırmalar da gösteriyor ki, mesafe bundan 20 yıl öncesine göre daha az.

Gittikçe “ORALARA” benziyoruz.

Kadınlar artık belli kriterlere uyduğu sürece varlıklarını kabul ettirebiliyorlar.

Milyonlarca tarikat üyesi ya da sempatizanı din adına erkeği yüceltip kadını dogmalarla boğazlıyor!

*. *. *

Sadece Beyoğlu’ndaki çirkin tacizden ya da Sıla gibi minnacık bebeklerin bile tecavüze uğramasından söz etmiyorum.

Ayrılmak üzere oldukları eşlerini, sevgililerini öldürenleri de kastetmiyorum.

Onlar elbette en uç örnekler. Ve dünyanın her yerinde rastlanabilecek vakalar.

Söz ettiğim, bu vakalara toplumun.. İktidarıyla muhalefetiyle siyasetin.. Bence daha önemlisi medyanın verdiği / vermediği tepki..

İki genç kızı öldürdükten sonra kendi hayatına son veren genç mesela.

Açık ki, ciddi tedavi görmesi ve yakından izlenmesi gereken bir akıl hastalığından muzdaripmiş. Zira yaptıkları, herhangi bir “gözü dönmüş öfkeli” adamın yapabileceği şeyler değil.

O nedenle medyanın gündeme getirmesi gereken bu olmalıydı. Akıl ve ruh sağlığı açısından geldiğimiz noktada hastane, klinik gibi merkezlerin yeterli olup olmadığı sorgulanmalıydı. İlk soru da “hastanede olması gerekirken acaba dışarda, aramızda böyle daha kaç kişi var” olmalıydı.

*. *. *

Olmadı.

Peki olan neydi o vakada.

1- Anında (yine) yayın yasağı

2- Katil gencin odasından kimbilir nasıl sızan fotoğraflarla “aman da duvarda haç asılıymış, kitaplığında da cinayet romanı varmış” malûmatı!

Babası anlatmış, psikiyatrik rahatsızlığı vardı diye.

Ama ilaçlarla ama kilit altında.. Tedavisi mümkün olsaydı, o güzelim kızlar ölmeyecekti.

Erkek çocuklar yanlış / zararlı / safsatadan ibaret öğretilerle büyütülmeseydi “namus meselesi” diye eşlerini öldürmeyecekti.

Yanlış yerlerde yanlış şeyleri konuşuyoruz.

Medya böyle trajik bir öykünün izini sürerken “Hıristiyanlık simgelerine” takılıp kalıyor.

Yetkililerimiz de refleks olarak yayın yasağı getiriyor.

Oysa.. Hasta ya da bilgiden yoksun zihinlerle sağlıklı toplum mümkün mü?

Kadınla erkeğin ayrıldığı bir toplum inşa edilebilir mi?

*. *. *

Ve yazmasam olmaz!

Başta İstanbul olmak üzere şehirleri, özellikle de yoksul evleri çürüten uyuşturucu belasını ne yapacağız?

İçişleri Bakanı, dün sessizliğini bozmuş ve İstanbul’u güvenli bir kent haline getirmek için tüm imkanların seferber edildiğini söylemiş.

Hangi güvenlik?

Sokak ortasında çatışan küçük mafya çeteleriyle mi?
Herkesin yerini ezbere bildiği uyuşturucu satıcılarıyla mı?

Kadınların korku dolu adımlarıyla mı?

Hemcinslerim haklı olarak İstanbul Sözleşmesi’ni hatırlatıyor. Evet, önemli. Ama yetmez.
Erkek ve kız çocukları önce evde sonra okulda dogmalarla beslenir.. Sıraları, okulları, yaşam alanları birbirinden ayrılırsa..

Hiçbir sözleşme işe yaramaz.

Mahsa Amini’yi unutmayın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi