Ayşenur Arslan
Hamas Dolgulu Bir Türkiye Masalı
Biz soru soranı sevmeyiz.
Atasözü / deyişler dağarcığı buna dair sayısız örnekle doludur.
En beğendiğim ise tam da bugünün mottosu gibidir:
“Üzümünü ye bağını sorma!”
Gerçekten de sana ne kardeşim, bağ kiminmiş, neredeymiş! Kim girmiş ne yapmış! Sen de payını al otur!
Sormak yerine üzüm salkımlarına hamle etmek sizce de mantıklı değil mi!
Bak soranların sonuna: Kimisi bin pişman edildi.. Kimisi pişman “edilmediğine” bin şükür oturdu oturduğu yerde..
Bunlar tabii buralar için kılavuz.
Yoksa bakıyorum da İsrail ve Hamas için soran sorana:
Hamas’ın arkasında MOSSAD ve hatta CİA mi var?
Dünyanın en güçlü istihbarat örgütlenmelerinden birine sahip olmakla övünen İsrail saldırıya nasıl böyle hazırlıksız yakalanmıştı?
Netanyahu siyasetin sıkıştırdığı yerde, Hamas’ın saldırısını “milli mutabakat” fırsatına mı çeviriyordu?
*. *. *
Milli mutabakat demişken..
Hayır! Programımın sonlandırılmasına neden olan İKLİMDEN söz etmeyeceğim.
Bugün 10 Ekim.
Kahramanmaraş’tan sonra en büyük katliamın gerçekleştiği gün. Ankara’da.. Başkentte.. AKP’nin tek başına iktidar olma fırsatını kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra.. “Bu seçimi saymam! Bi daha bi daha..” diye şahlanan Bolu ya da Bişey beyinin öncülüğünde gidilen 1 Kasım seçimlerinden de hemen önce..
Davanın avukat komisyonu üyesi İlke Işık, o tarihte olup biteni -kayıtlara göre- anlatıp sorusunu soruyor:
“Canlı bombalar Ankara’ya Halil İbrahim Durgun’un kullandığı araba ile geliyor. Yakup Şahin’in kullandığı araç ise önden gidip eskortluk yapıyor. Halil İbrahim Durgun’un arabasında iki canlı bomba var; biri Suriyeli, diğeri ise Suruç bombacısının kardeşi Yunus Emre Alagöz. Bu kişi terör nitelikli kayıp şahıs olarak aranmakta ve kardeşi Suruç’ta kendisini patlatmış. Üstelik Ankara Emniyeti’ne gelmiş bir istihbarat var, Yunus Emre Alagöz’ün de canlı bomba olabileceğine dair. Arabaları kullananlar, yani Halil İbrahim Durgun ve Yakup Şahin çok büyük olasılıkla teknik takipteler. İlaveten Yakup Şahin, yola çıktıktan sonra iki kez polis çevirmesine yakalanıyor. Arabasında uyuşturucu var. Buna rağmen gözaltı yapılmıyor. Halil İbrahim Durgun’un arabasının camları ise -yasak olmasına rağmen- siyah filmle kaplı. O da durdurulmuyor. Bu iki araç hiçbir engelle karşılaşmadan Ankara’ya geliyor. Bombacılar önce bir taksiye, sonra ondan inip bir başkasına binerek Gar’a geliyor. Hiç mi bir MOBESE görüntüsü yok bütün bu olan bitene dair?”
*. *. *
Fotoğraf bu kadar netti ama gören kim! O günün başbakanı DAVUTOĞLU, bırakın bunun hesabını vermeyi, belli ki yüzü falan kızarmadan
“Ankara’daki terör saldırısından sonra oylarımızdaki yükselme trendi devam ediyor” demişti.
Nitekim oylar 100’den fazla insanımızın kanı üstünden yükselip AKP’ye tekrar tek başına iktidar “şansı” vermişti.
Allah’ın lütfu işte.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası memleketi OHAL CENNETİNE (ya da CEHENNEMİNE) çeviren Erdoğan’ın da buyurduğu üzere; Allah’ın lütfu!
Soru sorulamayan, soranların doğrudan vatan haini / kafir falan ilan edildiği bu kutlu günlere böyle böyle gelmedik mi!
Bakıp içi çekmiş, kıskanmış herhalde; Netanyahu da bir yargı paketiyle bizi taklit etmeye kalkmasın mı! Ama, İsrailliler de, GEZİ’yi kıskanmış olmalı, sokağa dökülmesin mi!
İsrail’in gördüğü en en en sağcı lider Netanyahu da köşeye sıkışmasın mı!
Tam da bu sırada Hamas sahneye çıkıp, İsrail’de SAVAŞ HALİ ile Netanyahu’nun elini güçlendirmesin mi!
*. *. *
Eeeeeeee!
E’si bu!
Bize ne masallar anlatıldı. Kurdun kırmızı başlıklı kızları yediği..
Ama sormayı, görmeyi başarırsanız fark edersiniz:
İsrail Komünist Partisi Netanyahu’nun Filistin / Gazze politikasını yerden yere vurdu.
Ülkenin en eski gazetelerinden HAARETZ son saldırı sonrasında açık açık yazdı:
“İsrail’in başına gelen felaketin tek sorumlusu tek bir kişidir; Netanyahu.”
Diyeceğim şu, dostlar:
Sormaya -nasılsa oralarda mümkün diye- İsrail, ABD falan diye başlayın.. Dozu yavaş yavaş artırın.. Memlekete gelin..
Yoksa.. vallahi yoksa!!!!