GERÇEKLERİN DİNLE PERDELENMESİ

İktidar, siyaseti en zayıf olduğu ekonomik kriz alanından, kendini çok güçlü gördüğü din alanına kaydırmaya çabalıyor.
Rekor düzeye ulaşmış işsizlik, mutfakta yüzde 35’i bulan yüksek enflasyon, küçülmüş milli gelir, 10,5 çeyrek altından 3,5 çeyrek altına düşmüş asgari ücret, tamtakır hazine, 9 liraya koşan dolar, ağır dış borç gibi yaşamsal sorunlar karşısında iktidarın bulduğu formül bu sorunları din örtüsüyle kapatmak.
Türkiye’de en önemli sorunun inanç sorunu olduğu havası yaratmak. Siyaseti bu alana hapsetmek ve dindar-dinsiz tartışmasıyla kaybettiği oyları yeniden kazanmak. 
Geçmişte AK Parti bu kutuplaşmadan çoğunluk çıkarmayı başarmıştı. Elinde mağduriyet politikası yapacak malzeme vardı. Üniversitede türban yasağından, katsayı farkından, kamuda görev alamamaktan yarattığı mağduriyet söylemiyle sandıkta destek buldu.
Bugün de aynı yöntemi izlemeye çalışıyor. Bu amaçla Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ı öne sürdü. Erbaş, bir inanç sorunu, laiklik tartışması yaratarak iktidarın özellikle Güneydoğu’da kaybettiği muhafazakâr oyları toplamaya çalışıyor. Anayasa’nın 2. maddesini, kendi görevini düzenleyen 136. maddesini hiçe sayarak devlet memuru olan Diyanet İşleri Başkanı gibi değil siyasetçi gibi davranıyor.
Diyarbakır’da din görevlileri ve kanaat önderleriyle yaptığı toplantıya cep telefonundan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı bağlayarak siyasi işlev görüyor.
Laiklik karşıtı söyleminde, dinin sadece kişiyle Allah arasında kalmasına itiraz ediyor. Dinin ticarete, siyasete, adalete, yargıya yansımadığından şikâyetçi. Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu halde bu alanların da dine göre yaşanıp yönetilmesini istiyor. Bunun olmamasından bir mağduriyet çıkarmaya çalışıyor.
Olmayan bir sorun çıkarmaya çabalıyor.
Oysa Türkiye’nin sorunu inanç özgürlüğü değil. Bu alandaki sorun aksine laikliğin fiilen askıya alınmış olması ve dinin tam da Erbaş’ın istediği gibi her alanı düzenleyen bir kurum haline getirilmiş olması.
Türkiye’nin temel sorunu din veya inanç değil, biyoloji öğretmenliğini bitirmiş bir gencin kağıt toplama işçisi olarak çalışması. 
Türkiye’nin temel sorunu genetik mezunu gencin ancak süpermarket zincirinde kasiyerlik işi bulabilmesi.
Türkiye’nin temel sorunu yüksek lisansı bitirip doktoraya başvuran gencin ayakkabı boyacılığı yaparak evini geçindirmeye çalışması.
Türkiye’nin temel sorunu üniversite öğrencisinin penceresi bile olmayan bir yatağın ancak sığdığı odaya ayda 900 lira ödemek zorunda bırakılması.
Türkiye’nin temel sorunu binlerce üniversite öğrencisinin tarikat yurtlarına mahkum edilmesi.
Türkiye’nin temel sorunu çocuğuna pantolon alamayan babanın, okul masraflarını karşılayamayan bir başka babanın, çocuklarının yanına üşümesinler diye suç kurutma makinesi açıp yan odaya geçen bir annenin hayatına son vermesidir.
Çözüm üretemeyen iktidar, dini bir şal gibi bu sorunların üzerine örtüp, yapay din sorunu, inanç krizi yaratarak oy toplamaya çalışıyor.
Oysa mağduriyet varmış gibi bağırıp çağırdığı alanlarda şikayet edebileceği hiçbir şey yok. Aksine anayasaya aykırılıktan hesap vermesi gereken konuda şikayetçi oluyor.
Örneğin Ali Erbaş’ın “din ticarete yansımıyor” şikayeti.
Oysa din ticaretin göbeğinde duruyor. Helal ürün haram ürün ayırımı Var mı? Var. Helal market haram market ayırımı Var mı? Var. Harem-selamlık uygulayan dükkan var mı? Var. Yanmaz kefen, terlik satan var mı? Var. Cennet vaat edip para ve oy toplayan var mı? Var.
Örneğin Erbaş’ın “din siyasete yansımasın istiyorlar” şikayeti.
Din siyasette yok mu? Var. Hem de siyasetin tam göbeğinde duruyor. Bir din adamı olarak kendisi siyaset yapmıyor mu? Yapıyor. İktidar partisi dini değerlerle siyaset yapmıyor mu? Yapıyor. Tarikatlar bürokrasiyi bölüşmüş durumdalar mı? Evet. Devlet memurluğuna tarikat referansıyla girilmiyor mu? Giriliyor.
Örneğin Erbaş’ın, “din adalete, yargıya yansımasın istiyorlar” şikayeti.
Din adalete, yargıya yansımıyor mu? Yansıyor. Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi’ne “İslam’a göre haramdır, bu nedenle tutuklamalar yerindedir” diye yazı yazmadı mı? Yazdı. Tarikat üyesi savcılar, yargıçlar yok mu? Var. 12 Eylül 2010 referandumundan sonra HSK yetkileriyle FETÖ’cülerin yüksek yargıya yapılacak atamalar konusunda kontenjan pazarlığı yaptıkları ortaya çıktı mı? Çıktı.
Erbaş daha ne kadar yansıma istiyor acaba?
Bu gerçeklerin dinle perdelenmesi mümkün değil.
Bu nedenle iktidarın Erbaş’la başlattığı inanç mağduriyeti kampanyasının toplumda karşılık bulması da mümkün değil.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi