Fikret Bila
Gerçeğin huyu
Sineğin kanadından oy çıkarmaya çalışan iktidar, bu çabaları nedeniyle garip durumlara düşüyor.
Oy kaybını durdurmak için yapay gündem yaratıp propaganda gücüyle tabanını korumak için sürekli dini konularda tartışma yaratıyor, kendini çok başarılı muhalefeti çok beceriksiz ve başarısız gösteriyor.
Ancak istediği sonucu alamıyor.
Gerçek ortaya çıkıyor.
İktidar da ya geri adım atıyor, ya da konuyu değiştirmeye çalışıyor.
Örneğin, Sezen Aksu olayı, Ekrem İmamoğlu’na yapılan operasyon, İstanbul Havaalanı’ndaki içler acısı görüntüler.
Sezen Aksu’nun şarkı sözünden beş yıl sonra Hazreti Adem’e hakaret edildiği sonucunu çıkaran birileri linç girişimine başladılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Çamlıca camiinde yaptığı konuşmada, “Hazreti Adem’e uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” diyerek tansiyonu zirveye çıkardı. Muhafazakâr tabanı bir arada tutmak için bir fırsat olarak görülen Sezen Aksu’nun Adem ile Havva’ya hakaret ettiği tezini öne sürülenlere destek verdi.
Ancak Sezen Aksu’ya yöneltilen yapay suçlama ve dil kopartmak gibi çok ağır bir söylem kamuoyunda karşılık bulmadı. Kamuoyu sanatçıdan yana tutum aldı.
Sanatçıya gösterilen orantısız tepki AK Parti aleyhine oldu.
Sezen Aksu da geri adım atmadı.
Kendini ezdirmedi.
Konu gündemde kaldıkça AK Parti kaybetmeye devam etti.
Ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “sözlerimin hedefi Sezen Aksu değildi” diyerek, sanatçıyı överek konuyu kapattı.
Geri adım atan Sezen Aksu değil Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu.
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güvenerek Sezen Aksu’nun kapısına dayananlar, suç duyurusunda bulunanlar ne olacak?
Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gözüne girmek için televizyon kanallarını arayarak “Sezen Aksu’nun şarkılarını çalmayın sonra sorunla karşılaşırsınız” diyen RTÜK yetkilileri ne olacak?
Garip bir durum değil mi?
Bir garip durum da İstanbul’u felç eden yoğun kar yağışı karşısında iktidarın aldığı tutumdu.
21. yüzyıl teknolojisiyle inşa edilmiş ve iktidarın “2023 hedeflerini gösteren şaheser” olarak sunduğu İstanbul Havaalanı kara teslim oldu. 24 saat uçuşa kapandı. Havaalanında mahsur kalan yabancı yolcuların “otel istiyoruz” çıkışlarına karşı üzerlerine polis kuvveti gönderildi. Türkiye’yi dünyaya tanıtacak en büyük havaalanı olarak sunulan havaalanında yolcularının haklı talepleri karşısında çevik kuvvet gönderen bir Türkiye görüntüsü yayıldı.
Bu yetmezmiş gibi en ileri inşaat malzemeleri ve teknikleriyle yapılan havaalanın kargo bölümünün tavanı çöktü. 9 şiddetinde depreme dayanıklı yapıldığı öne sürülen binanın tavanı köy evlerinin damı gibi nasıl çöker?
Ama iktidardan hiçbir yetkili ne İstanbul Havaalanı’nın ilk yoğun kar yağışında felç olduğundan, ne yolcuların üzerine çevik kuvvet gönderilmesinden ne de tavanın çökmesinden söz etti. Varsa yoksa Ekrem İmamoğlu…
Gerçekleri gizlemek, Ekrem İmamoğlu’nu başarısız ve umursamaz göstermek için iktidar medyası İngiliz Büyükelçisi’yle yediği yemeği ihanetle eş tuttu. Oysa karla mücadele çalışmaları aksamadan sürüyordu. Nitekim İBB’nin sorumlu olduğu yollar kısa sürede açıldı. Ancak Karayolları’nın sorumluluğundaki otoban ve çevre yolları kapalı kaldı; Devlet Hava Meydanları’nın sorumluluğundaki öve öve bitirilemeyen İstanbul Havaalanı sınıfta kaldı.
“Atatürk” adını taşıyan ve dünyanın en iyi 5’inci, Avrupa’nın en iyi 3’üncü havaalanı arasında gösterilen bir havaalanının pist başına hastane inşa etmek nasıl bir iştir? Nasıl izah edilir? Henüz yanıt bulan kimse yok.
Bilim insanlarının, ÇED raporlarının, “buraya havaalanı inşa etmeyin rüzgar ve zemin durumu uygun değil” demesine karşın inatla ormanı katledip milyarlarca avro harcanarak yapılan havaalanından yansıyan görüntüler ve çöken tavanla ilgili söz edebilecek, yanıt verecek bir tek yetkili yok mu?
Bu duruma yanıt vermesi gereken, duruma müdahale için Ankara’dan hareket eden bakanlar İstanbul Havaalanı’na inemedi, iktidar tarafından kapatılan Atatürk Havaalanı’na inebildiler.
Gerçeğin er ya da geç ortaya çıkma huyu yine kendini gösterdi.