Geççek bu karabasan

AK Parti bir çekirge sürüsünün tarlamızdan geçmesi gibi düşünce hayatımızdan geçti.

Meydanlarda heykelleri, duvarlarda resimleri olmadı ve olmayacak hiç.

En büyük günahlardan biri olarak görüyorlar.

Var olanı ya "Tükürürüm böyle sanatın içine!" diye küfrederek ya da "Ucube" diyerek söküp attılar.

Bir şarkıları yok.

Şarkı söylemek ayıp çünkü.

Elde bir 'Dombra' var, o da Kazakistan’dan çalıntı.

Şakaya ve mizaha tahammül edemiyorlar.

Gülmeyi nezaketsizlik sayıyorlar.

Kadının kahkaha atması ise büsbütün suç.

Şiir mi?

Ciklet manisinden hallice dizeleri okuyup hisleniyorlar.

İhale şartnameleri, ipe sapa gelmez iddianameler, vasat propaganda metinleri ve besleme ak-trollerin tweetlerinden daha fazlası gelmiyor ellerinden.

Cumhurbaşkanı Erdoğan zaman zaman kültürel iktidar olamamaktan şikayet ederken, yarattığı 'eseri' görmek istemiyor. Beş yıl önceki bir şarkı sözünden ötürü Sezen Aksu'yu dilini koparmakla tehdip edip 'milli lümpenlerin' önüne atan da...

Nobel ödüllü Türk romancısı Orhan Pamuk'u isim vermeden terörist ilan eden de Erdoğan'dı.

Komedyen Müjdat Gezen ve Metin Akpınar televizyonda, tiyatrocu Genco Erkal ise Twitter'da Erdoğan'ı eleştirdiği için halen yargılanıyor.

Nasrettin Hoca bugün hayatta olsa Silivri’de gardiyanlara şaka yapıyor olurdu.

Hani uykudasınızdır, uzanan iki el boğazınıza bastırmaktadır ve nefes alamazsınız ya AK Parti'nin inşa ettiği korku rejimi tam olarak budur. Muhalif siyasetçiler ve gazetecilerin hiçbir kanıt olmadan casus diye tutuklandığı, sıradan vatandaşın sokakta doğrultulan mikrofondan "Konuşursam beni de alırlar" diye kaçtığı ve telefon kullanmayanın bile dinlenmekten korktuğu bir karabasan.

Bir türlü çıkamıyoruz kabustan.

Bunaldık.

Nefes alamıyoruz.

Adliye ve cezaevi kapılarında beklemekten...

Mafya kurşunlarına şahit olmaktan...

Zikir sesleri işitmekten...

İktidar övgülerini okumaktan...

Terörist ilan edilmekten yıldık usandık.

AK Parti’nin muhacirleri bellerine kuşandıkları kılıçlarla sokaklarımızda gezerken, memleketin binbir zahmetle yetiştirdiği seçkin doktorlar katar katar Avrupa'ya göçüyor. Amerikan medyası doktorlarımızın mahzun göçünü yazıyor.

Gezi Parkı'nın faili ilan edildiği için Türkiye'den ayrılmak zorunda bırakılan tiyatrocu Mehmet Ali Alabora, BBC'de en kalburüstü dizilerde başrolde oynuyor. Bizim kısmetimize ise mehdilik iddiasındaki Necati Şaşmaz düşüyor.

Diplomasını alan gidiyor.

Mahkeme kapılarına asılan sanık listeleri ile Halk Ekmek büfelerinin önündeki fukara kuyrukları uzunlukta birbiriyle yarışıyor.

Ne kadar hukuk, o kadar ekmek!

Beştepe'de dikilen deli gömleği dikiş yerlerinden patladı, patlayacak.

Tarkan'ın 'Geççek' şarkısı milyonlarca vatandaşın karabasanın iktidarından kurtulma marşı oluverdiyse, işte bu yüzden. Tarkan'ı karalamak için bula bula şarkının klibinde oynayan Şuayip'in KHK'lı öğretmen olduğunu buldular. Evet, Cumhurbaşkanının kurdelesini kestiği bankaya para yatırdığı için ihraç edilen Şuayiplerin hikayesi de karabasana dahildir. Suçu yoksa ve mahkum olmamışsa Şuayip de Tarkan'ın şarkısıyla şıkıdım şıkıdım oynayacak.

Yalnızca anlatanın güldüğü saçma bir fıkranın kahramanları gibiyiz. O kadar ki ülkenin en çok kahkaha attığı mizahçılardan Şahan Gökbakar, bu acınası gülünçlükler içerisinde hepimizi ciddiyete davet etmek zorunda kalıyor. Cem Yılmaz, burnundan soluyor hayli zamandır.

Sezen Aksu, artık şarkı okumayı bıraktı, meydan okuyor.

Düşünce ve inanç hürriyetinin sınırlarını çiziyor besteleriyle...

Haluk Levent, sendikalı oldukları ve daha fazla ücret istedikleri için işlerinden atılan Migros işçilerinin imdadına koşuyor.

Uyuşturucu kaçakçıları, Rıza Zarrap'lar, Thodex'çiler, kara paracılar iltifat ve hürmet görürken, ekmek ve kavgası verenin bileklerine kelepçe vurulacak, öyle mi?

İşçi Gülabi, sen hiç üzülme.

Geççek bu karabasan.

Haluk Levent: Sırada Yemeksepeti var

Migros'un Esenyurt'taki deposunda çalışan işçilerin 3 Şubat'tan beri devam eden iş ve ekmek mücadelesi Haluk Levent'in arabuluculuğu sayesinde anlaşmayla bitti.

Atılan işçilerin işe dönmesine, 325 TL zam yapılmasına ve her ay 1000-1200 TL prim ödenmesine karar verildi.

Dün Haluk Levent ile konuştuk.

Migros işçileri için yürüttüğü çabayı anlattı.

Yeni hedefini açıkladı: Yemeksepeti'nde ücret artışı için eylem yapan moto-kuryelerin sorununu müdahil olmak.

Türkiye'nin günlerdir konuştuğu direniş sayenizde uzlaşmaya vardı.

Geçen yıl da Migros işçileri için arabulucu olmuştum, o da çözüme kavuşmuştu. Ben yıllardır Migros işçisiyle birlikteyim. Önceki grevlerde yağmur altında şarkılar söyledim. "Bir şarkıcı çözdü"ye indirgenmesini tuhaf buluyorum. Sendika ve işçilerin kararlı duruşu olmasa çözülmezdi.

"Gel çöz" mü dediler?

Ortalık gergindi. Gerginlik çözümsüzlüğe gidiyordu. İki tarafa da "Arabulucu olmamı ister misiniz?" dedim. "Lütfen" dediler. Hem Migros'a gittim hem işçilere... Dokuz gün görüşmelerle ve telefon trafiğiyle geçti. Dün (Önceki gün) "Ahbap'ta buluşalım" dedim. Sekiz buçuk saat aralıksız tartışmadan sonra sorunu çözdük.

Dokuz gün mü..

Dokuz gün boyunca oradan oraya... İki dakikada olmuş iş değil. "Dernekte çözelim" demek artık çözülmüştür demek.

O da 8.5 saat sürmüş.

Evet, uzun sürdü. Çünkü çok madde vardı görüşülecek. Sendikanın tüm talepleri kabul edildi. Önemli olan, iki tarafın mutlu ayrılmasıydı.

Hiç kopma aşamasına geldi mi?

Üç kez. Bizde Gül abla var. "Abla hemen kahve yolla, lokum getir, burası darmadağın oluyor" dedim. (Gülüyor)

Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Sınıf bilinci olan bir sanatçının bu işi çözmek için uğraşması kadar doğal bir şey yok. Bazı iş yerlerinde greve gittiğim için reklam kaybettiğim oldu. Bu bir risktir. Riske giren sanatçı bunları yitirecek bazen. Son beş yılda 80'e yakın greve gittim. İnsanlara şarkılar söyledim. Emek bilinciyle yaklaşıyorum.

Bundan sonra ne olacak?

Sırada Yemeksepeti var. Ona başlamayı düşünüyorum. Her an Yemeksepeti'ni gitarla basabilirim. "Haluk abiniz geldi ulan, ne oluyor, şu işi çözelim" demeyi düşünüyorum. (Gülüyor)

Bir öğretmenin ölmesi mi bekleniyor?

15 Temmuz'dan sonra MHP, AK Parti ile yakınlaşırken, bu tavır hem partide, hem de partiye bağlı kuruluşlarda çatlak yarattı. Türk Eğitim Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk istifa etmek zorunda kaldı.

Türk Eğitim Sen'in 7. Olağan Kongresi'nden önce muhalif şube başkanları aday olmamaları için uyarıldı.

Samsun, Kütahya, Kayseri ve İstanbul'da şube başkanları Türk Eğitim Sen'den ayrılıp Hürriyetçi Eğitim ve Bilim Hizmetleri Sendikası'nı 20 Aralık 2021'de kurdu.

Genel Sekreter Ali İhsan Hasanpaşaoğlu, bir gün sonra öğretmenlik yaptığı Üsküdar Henza Akın Çolakoğlu İmam Hatip Lisesi'nden çıkarken, sopalı saldırıya uğradı.

20 Ocak'ta Genel Başkan Yardımcısı olan din öğretmeni Ali İhsan Öztürk, Kayseri'de okul çıkışında dövüldü.

Son saldırı, 14 Şubat'ta İstanbul'da yaşandı.

Genel Başkan Yardımcısı Erdinç Öztaş, Kağıthane'de saldırıya uğradı.

Dün Öztaş'ı aradım.

Şunları anlattı:

"Evimin üst sokağında arabayı park etmiştim. Bagajdan çantamı alacakken sağlı sollu daldılar. Dört kişiydiler. Darp ettikleri sokakta kamera yok. Kaçtıkları güzergah ve bindikleri arabaların görüntülerini toplattım. Birinin yüzü açık. Diğerlerinde yüz maskesi var. Tanımıyorum. Bir şey demediler. İki dakika sürekli vurdular. Sağ omzumda üç kırık, sol baş parmağımda kırık var."

Öztaş, saldırının Ülkü Ocakları tarafından gerçekleştirildiğini iddia ediyor.

Şöyle devam ediyor:

"Ülkü Ocakları azmettirdi diye duydum. Onlara da bir yerlerden talimat geliyor. Ben Türk Eğitim Sen'in İstanbul 4 No'lu Şubesi'nin 10 yıl başkanıydım. Bırakmam için tehdit ettiler. Ayrı sendika kurduğumuz için saldırı yaşandı."

Muhalif ülkücüler, siyasetçiler ve gazetecilerden sonra üç öğretmene meydan dayağı atılıyor.

Ne İçişleri Bakanlığı'ndan ses çıkıyor.

Ne Milli Eğitim Bakanlığı'ndan...

Bir öğretmenin ölmesi mi bekleniyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Saymaz Arşivi