Mustafa K. Erdemol
Ey enerji! Sen nelere kadirsin
Tüm iddiasına, etrafındakilerinin de pohpohlamasına rağmen AKP Genel Başkanı’nın (bir diğer işi de Cumhurbaşkanlığı) dış politikadan anlamadığını bilmeyen kalmadı tabii. Şu son NATO çıkışı da ittifakın üyelerine verdiği bir hakkı kullanma şansını bulmasından kaynaklandı bilindiği gibi.
Öfkeli, önünü arkasını düşünmeden konuşan biri Genel Başkan. Bunu, kim inandırmışsa, dobralık ya da gerçekçi olmak sanıyor. Daha da tuhafı politikanın böyle yapıldığını düşünüyor. Bundan ötürü de “politika gereği” sarf ettiği hakaretleri bir süre sonra unutup, tutumunu kolayca değiştiriyor. Ancak muhatapları onun gibi değiller. Edilen lafların bir bedeli olduğunu düşündükleri için Genel Başkan’a karşı tutumlarını kolay kolay değiştirmiyorlar. Örneğin, geçen yıl başlatılan “normalleşme görüşmeleri”nde Mısır, bırakın barışmayı, görüşmelerin başlaması için Türkiye’ye yerine getirmesini şart koştuğu on iki madde sunmuştu ki, pek itibar zedeleyiciydi. Bir başka örnek de Suudi Arabistan’dır. İlişkilerin yeniden başlaması için Ankara’nın Suudi Arabistan’a faili olduğunu dünya alemin bildiği Kaşıkçı cinayeti dosyasını vermesine rağmen, adı geçen ülke kendi vatandaşlarına Türkiye’ye seyahat yasağı koydu ki bu da çok incitici. Savurduğu onca hakaretten sonra kimi ülke liderlerinin kollarını açıp kendisini beklediğine nasıl inanıyor Erdoğan anlamak zor.
Mesele: Acil para
İlke, prensip, kararlılık, istikrar gibi kavramlar bir şey ifade etmiyor beyefendi için. Paraya ihtiyacı olduğunda bunların bir önemi yok tabii. Kavgada söylenmez dedikleri türden hakaretler yağdırdığı BAE Emiri’yle şimdilerde kurduğu muhabbet hayret verici bir çoğumuz için. Elbette ülkeler arasında sürekli dostluk da düşmanlık da yoktur, zaten bunu bildikleri için diğer ülke liderleri kırıp dökmeden konuşurlar ilerisini hesaba katarak. Oysa devletlerarası ilişkileri kişiselleştirme gibi bir huyu da var AKP Genel Başkanı’nın. “Bir daha Miçotakis’le konuşmayacakmış” örneğin. Yunanistan Başbakanı’na bir tavır alınacak ya da bir yanıt verilecekse bu “diplomatik kurallar” çerçevesinde yapılır. Bu kurallar bu yüzden var işte.
Ankara çağırdı
Şimdi de İsrail’le “normalleşmeye” çalışıyor AKP Genel Başkanı. Tam 12 yıllık bir kesintiden sonra İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog yakın bir tarihte, Ankara’nın daveti üzerine Türkiye’ye gelmişti, biliyorsunuz. Dün de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu İsrail’e gitti. İki ülke arasındaki ilişkiler, İsrail'in Mayıs 2010'da Mavi Marmara gemisinde on Türk aktivisti öldürmesinin ardından yaşanan krizden bu yana birkaç aşamadan geçti. 2016'da ilişkiler normalleşmesine rağmen, İsrail'in 2018'de Filistin’e saldırısıyla ilgili gelişmelerin bir sonucu olarak, Ankara İsrail büyükelçisini sınır dışı etti. İsrail de aynı karşılığı verince iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler maslahatgüzarlık seviyesine indi.
İlişkiler kurulsun tabii, iyidir bu. Ancak AKP Genel Başkanı’nın “insan öldürmeyi iyi bildiklerini” iddia ettiği İsrail’le ilişkileri normalleştirmesinin nedenine değinmeden önce Genel Başkan’ın İsrail’le barışmak için Mavi Marmara kurbanlarının yakınlarına “giderken bana mı sordunuz?” dediğini de anımsatalım. İbretlik bir ifadeydi.
Hemen belirtelim; İsrail Ankara’nın gönderdiği olumlu sinyallere çekingen yaklaştı önceleri. Ancak enerji konusunda ortak çalışma isteği, hepsinden önemlisi Türkiye’nin İsrail gazını Avrupa’ya aktarmakta en uygun ülke olduğu gerçeği bu çekingenliği ortadan kaldırdı.
İsrail ile Türkiye arasındaki kriz 2010'dan bu yana Doğu Akdeniz'de, (karmaşık bir coğrafyada yani, tartışmalı sularda) keşfedilen yaklaşık 122,4 trilyon fit küp olduğu tahmin edilen ardışık doğal gaz sahalarının keşfiyle aynı zamana denk geldi. Bu sadece Türkiye için değil İsrail için de arzu edilmeyen bir durumdu. Çünkü enerji firmaları, konuya ilgi duyan ülkeler istikrarın olmadığı bir bölgeye yatırım yapmak istemeyecektir.
Sorunlu proje: EastMed
Bu nedenle 2018’de Akdeniz'e bakan en uzun kumsala sahip Türkiye hariç, Fransa, İtalya, Mısır, İsrail, Kıbrıs, Yunanistan, Ürdün, Filistin'i de içeren Doğu Akdeniz Gaz Forumu oluşturuldu. Forum, kuruluşundan bu yana, Akdeniz gazını İsrail kıyılarından Güney Kıbrıs’a, ardından Yunanistan'ın Girit adasına, İtalya'ya doğru yaklaşık 1900 km mesafe ile Avrupa'ya ihraç etmeyi amaçlayan "EastMed" boru hattı projesini benimsedi. 10 milyar metreküp/yıl başlangıç taşıma kapasitesi ile Ölçeklenebilir tahmini maliyeti 7-12 milyar dolar arasında değişiyor bu projenin. Avrupa Komisyonu, bütçesinden büyük pay alan "ortak çıkar projeleri" listesine "EastMed"i de dahil etti. Bununla birlikte, proje kabul edildiğinden bu yana bir dizi zorlukla, özellikle finansman zorluğuyla karşı karşıya kaldı. Amerika Birleşik Devletleri 10 Ocak'ta Atina'ya EastMed boru hattıyla ilgilenmediğini bildiren bir mektup yollayarak projeye güven duymadığını ima etti.
İşte Türkiye, ABD'nin bu tutumu üzerine devreye girdi. EastMed’in akamete uğraması halinde özellikle İsrail gazının taşınması konusunda öne çıktı. İlk yaptığı iş de İsrail Cumhurbaşkanı’nı resmi olarak Ankara’ya davet etmek oldu. "EastMed" projesine yönelik Amerikan desteğinin geri çekilmesi, Türkiye’nin davetinin arkasındaki ilk neden olsa da, bir dizi yerel, bölgesel, uluslararası değişkenlikler de İsrail ile ilişkileri canlandırma fikrini olgunlaştırdı.
Ankara, Tel Aviv ile yakınlaşmakla Akdeniz gazı konusunda avantaj elde edeceğine ama daha önemlisi İsrail gazının taşınmasıyla ülke ekonomisinin düzeleceğine de inanıyor. Bu nedenle hakaretlerini unutup İsrail’e yanaşıyor. Çok doğal olan ilişkileri düzeltme çabası Erdoğan’ın sahip olamadığı “diplomatik dil” yoksunluğundan ötürü büyük tavizleri, geri adım atmaları gerektiriyor. İsrail gazını Avrupa’ya taşımak için Erdoğan, İsrail’e karşı alttan almak zorunda. İsrail’i EastMed projesinden koparmak için ne tür tavizler vereceğini göreceğimiz Erdoğan, iktidarın yönetemez oluşunun yarattığı sıkışmışlığı hakaretler yağdırdığı, “katil” olmakla suçladığı İsrail’e yanaşmakla aşacağını sanıyor.
Tabii ki yanılıyor.