Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

ESKİMEYEN ŞARKI: SEVGİLİNİZİ TERK ETMENİN 50 YOLU

Grinin 50 Tonu ile karışmasın! Gençliğimde çok popüler bir şarkıydı: Sevgilinizi Terk Etmenin 50 Yolu. Müziğin şahane şarkıcısı / bestecisi Paul Simon imzalı “50 ways to leave your lover”.
Öğütler çok basitti:
Atlayıver bir otobüse..
Anahtarını fırlatıp atıver..
Dönüp arkana bakma..
Ana fikir de, terk etmenin yolları kadar basitti: İçinden nasıl geliyorsa öyle yap.
Sevgiliyi terk etmek, şarkının piyasaya çıktığı 1975 yılında dönemin ruhuna pek uygun gelmişti. Kadınların özgürlüğü keşfettiği.. Dünyanın her köşesinde gençlerin “eski olan her şeyi terk edip tarihin çöplüğüne attığı”.. Politik olanın yalnızca ve tümüyle bize ait, bizim için olduğunu keşfettiğimiz yıllardı.
Sevgi adına “öğretilen” ne varsa geride bırakıp gidebilirdiniz. Özgür olabilirdiniz.
Sadede geleyim mi!

*. *. *

Benim kuşağım bu dünyadan derin, onarılamaz hayal kırıklıkları ile gidecek. Bambaşka bir gelecek umarken en karanlık geçmişe dönüp orada sıkışıp kaldık.
Sadece buralardan söz etmiyorum. Daha geçenlerde Henry Kissinger’ın ölümü vesilesiyle hatırladık. ABD dünyanın pek çok ülkesini orta çağa sürükledi.
“Ya benimsin ya kara toprağın” dedi yani.
Bakınız Afganistan.. Bakınız İran.. Bakınız Irak..
Ve o ülkelerle kıyaslamak bile istemem ama, bakınız bugün buralar.
Rahat rahat, sözünü sakınmadan konuşan bir sarıklı, geçenlerde televizyon kanalını övüyordu: “Bizde kadın görüntüsüne, sesine rastlayamazsınız.”
Mesele ciddi. Mesele çok önemli. Mesele hayati.
Gelin görün ki, siyasetimizin karar vericileri “UCUBE” dedikleri sistemin devamı için sevgililerini / dostlarını terk edip gidiyor.
Aslında terk ettiklerinin “uygarlık adına bildiğimiz her şey” olduğunu bir an bile düşünmeden.
Şarkıdaki gibi.. Karar verince; nasıl gittiğinizin, gerekçenizin ne olduğunun önemi kalmıyor.
Mesela, İyi Parti yerel seçimde eski ortaklığı terk etme kararı aldı ya! Partinin grup başkanvekili Müsavat Dervişoğlu bunu şöyle izah etti:
“Önümüzdeki dönem Türkiye’yi kazanmak adına bazı belediyelerin kaybedilmesini göze aldık.”

*. *. *
“Bazı” dediğine bakmayın eski ülkücü Müsavat Bey’in. Onlar da seçimde sıfır çekeceklerini biliyorlar.
İyi de o zaman neden ve ne adına bunu göze alıyorlar?
Birkaç yazı öncesinde “durun daha neler neler olacak” demiştim. Ve İyi Parti’nin içinin karıştırıldığını söylemiştim.
Çok iddialı bir İDDİA olacak ama, bence İyi Parti rehin alınmış gibi. İktidarı zorlayacak bir hamlede başlarına çok zor işler gelebilirmiş gibi. Hatta CHP adaylarına destek verirlerse partinin -mesela- yarısını AKP grup toplantısında rozet takılırken görebilirmişiz gibi.
İttifaktan illa boşanacaklar yani, ama gerekçe bulmak şarkıdaki kadar kolay değil.
At anahtarı.. Atla otobüse.. Arkana dönüp bakma..
Elbette bunu Türkiye’ye / seçmene “strateji” diye satmak epey zor.
“İşler bildiğiniz gibi değil.. Mecburuz” diyecek halleri yok ya!
“CHP adaylarını desteklersek parti kimliğimizi kaybedeceğiz. Seçime ayrı girersek fark edilir ve bir sonraki genel seçimden zaferle çıkarız” diyecekler.
Yaaa! Tabii paşam! O zamana kadar ortada Türkiye adına bir şey kalırsa…

*. *. *

2017 referandumunu hatırlayın. Hani, ülkeyi artık sistemden kendisinin bile hoşnut olmadığı o tek adama teslim için kılıf hazırlanmıştı.
Bugün “milyonlarım gitti” diye içli içli ağlayan Arda Turan, o gün tek adamı desteklemişti. Sadece o mu? Kitlelere ulaşma gücü olan, ulaşsınlar diye de iktidarın her imkanı sağladığı nice ÜNLÜ iktidarın kayığına binmişti. EVET kampanyası için çırpınmıştı.
Buna rağmen Erdoğan sandıktan ancak yüzde 51 küsur çıkartabilmişti.
İnceleyin son 25 yıldaki seçim ve referandum sonuçlarını..
O sonuçlar, kimi terk ettiğinizde kimin bundan faydalandığını apaçık gösterecek.
1994 yerel seçimleri mesela. En en en çarpıcı derstir!
Sol ve merkez partileri 5 adayla, yani paramparça seçime girdiği için Erdoğan aradan sıyrılıp sadece yüzde 25 ile kazanmıştı.
O süreçten bir anım, belki de son 30 yılın özeti gibi kazınmıştır zihnimde:
Atv yılları. Başkan adayları Siyaset Meydanı’nda buluşacak. Her zamanki gibi konukları ben karşılıyorum. Recep Tayyip Erdoğan’ı da.
Kendimi tanıtıp elimi uzatıyorum. Elimi sıkmak yerine elini göğsüne koyup geçiyor.

*. *. *
Erdoğan sonraki yıllarda Türkiye’de ya da yurt dışında kadınların elini hep sıktı. Ne olmuştu peki? Değişmiş miydi? Yooo! Sadece “makamı” artık bunu gerektiriyordu.
Başbakan / cumhurbaşkanı Erdoğan kadın siyasetçilerin, sanatçıların, gazetecilerin elini sıkıyor artık. Ama Türkiye’nin çocuklarını “kadın sesi ve görüntüsü olmamasıyla öğünen” karanlık odakların eline teslim ediyor.
Bu mudur istediğiniz Meral hanım?
Seçim öncesi grup konuşmalarınızda “KAHROLSUN İSTİBDAT” diye hançerenizi yırtarken vaat ettiğiniz bu muydu?
“Ya tarih yazacağız ya da tarih olacağız” diyordunuz.
Bir düşünün; atladığınız otobüs sizi nereye götürüyor olabilir?
Tarihin müzesine mi çöplüğüne mi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi