Mustafa K. Erdemol
Elbette 'Geççek'
"The Times They Are A-Changin"le 60’lı yıllarda fırtınalar koparmıştı Bob Dylan. Afro-Amerikanların sivil hak arayışının yükseldiği dönemdi. Dylan zaten bu konulardaki duyarlılığını önceki şarkılarında da göstermişti. Ayrımcılığın, ırkçı baskının "modern dünyada" olmaması gerektiğini içeren, harika bir parçadır bu. Bugüne kadar ilham verici özelliğini de yitirmemiştir.
Steven Van Zandt vardı bir zamanlar; aktivist bir sanatçıdır bu. Plak yapımcısı Arthur Baker ile, 1985’ti sanırım, o dönem ırkçı beyazların yönettiği Güney Afrika halkına destek olmak için Apartheid’e Karşı Birleşmiş Sanatçılar adlı bir grup kurmuşlardı. Aralarına Bruce Springsteen ile Miles Davis’i de almış, seslendirdikleri Sun City adlı şarkıyla dünyayı ayağa kaldırmışlardı. Kimi müzik otoritelerinin "üçüncü dünyanın sesi" diye tanımladıkları büyük Bob Marley, yönettiği The Wailers adlı Reggae grubuyla "Onlar Tok Ama Biz Açız" adlı parçasıyla 1975’e damga vurmuştu. Yoksulların yiyecek bulamamalarını anlattığı şarkısıydı bu Marley’in.
Çok değil ondan dört yıl önce de gay olduğu için babası tarafından öldürülen- Marvin Gaye "What’s Going On" adlı albümünde hem Vietnam savaşına, hem de uyuşturucuya, yoksulluğa değinen parçalar seslendirmişti. O kadar muhteşemdi ki, sorunların yakıcılığını o kadar içten seslendirmişti ki, yıllar sonra, yani 2003’de ünlü müzik dergisi Rolling Stone, What’s Going On albümüne "Tüm Zamanların En İyi 500 Albümü" arasında altıncı sırada yer vermişti.
2010 Dünya Kupası’nın o harika şarkısı Wavin Flag, K’naan adıyla tanıdığımız Keinan Abdi Warsame’nindir. Warsame, Somalili bir mültecidir aslında. Savaştan kaçan ailesiyle geldiği ABD’de ardından da Kanada’da çok başarılı olduğu müziği aracılığıyla mültecilerin sorunlarını dile getirdi hep. Hala öyledir.
Hepsinde 'geççek' vardır
Bob Dylan, Steven Van Zandt, Arthur Baker, Bruce Springsteen, Miles Davis, Bob Marley, Marwin Gaye, Keinan Abdi Warsame, daha niceleri yaptıkları şarkılarında trajedileri yazdılar ama umuttan da söz ettiler. Hangi dilde, ne söylerlerse söylesinler, şarkıların bir yerinde mutlaka "geççek" dendiğini fark edersiniz. Çünkü umut içermeyen şarkı yoktur.
Ülkemiz koşullarında ister Covid-19 pandemisine isterse otoriterliğe karşı yazılmış olan bir şarkıya milyonların sahip çıkması, bir "sese" duyulan ihtiyacın büyüklüğünü gösterir. Belki milyonlarca insanı sokağa dökemezsiniz, forumlarda konuşturmasınız belki, ama bir şarkıyla, o şarkıya eşlik edene, fısıltıyla da mırıldansa, bağıra bağıra da söylese, büyük bir ailenin parçası olduğunu hissettirebilirsiniz. Kendi kendine defalarca "geççek" diyen birinin yüklendiği moral yabana atılamaz. Binlerce insanın "geçeceğine" inandığı bir "sıkıntı"nın koro halinde dile getirilmesi ne demek? Bunu muktedirin de emrindeki yasaların da engellemesine olanak yok.
Bülbül de söylese
Tek sesin çıktığı, diğer seslerin bastırıldığı bir toplumda kitlelerin kulağı "başka bir sese" duyarlıdır. "Geççek"le bunu görebildik tüm açıklığıyla. Bu şarkı bir ihtiyaca cevap veriyor, çok açıktır ki. Birilerinin sürekli bağırdığı, kendini kutsal, herkesi düşman gördüğü, neşeyi, mizahı, estetiği yok ettiği bir dünyada tüm bunların geçeceğini dalındaki bülbül de söylese altında toplanır herkes o dalın. Tutunacak dalı olmayanlar bunu iyi anlar.
Geççek, beynimizi dopaminle doldurmakla kalmadı, büyük bir çoğunluğu aynı derecede etkileyerek "duygu ortağı" da yaptı. Muktedir eliyle (diliyle de tabii) "bölünmüş" bir toplumda müthiş bir bütünleşmeye yol açtı.
"Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda" diye diye "beraber yürüdüklerini" ihale, rant zengini yapanlar, "Bana Her Şey Seni Hatırlatıyor" diye diye "hatırladığı" herkesi ihya edenler, inanarak söylüyoruz hep bir ağızdan: Geççek
Umutsuzluk pandemisi bitecek.