Eğitim anayasal haktır parasız olmalıdır

İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı öğrencisi Sibel Ünli'nin yaşamına son vermesi Türkiye’de eğitim sorununu yeniden tartışmaya açtı. 

Sibel Ünli’nin yaşamına son vermeden önce sosyal medyada paylaştığı “yemek kartımda 1 lira kalmış, karnımı doyurabilir miyim” mesajı yürekleri burktu. Sibel’in yaşamını sonlandırmasının İstanbul Üniversitesi’nin öğrencilere sunulan yemeğe zam yapması karanının alındığı günlere denk gelmesi vicdanlardaki rahatsızlığı daha büyüttü. Ülke çapında yardım kampanyaları başlatıldı. Bireysel yardım sözleri verildi.

Maaselef birçok konuda olduğu gibi gencecik bir öğrencinin yaşamına son vermesi politik kutuplaşma anlayışıyla tartışıldı. İktidardan yana olanlar Ünli’nin ekonomik nedenlerle değil psikolojik nedenlerle yaşamına son verdiğini savunarak, hükümeti aklamaya çalıştılar. Muhalif kesimler de intihar nedeninin ekonomik olduğunu, öğrencinin karnını doyuramadığı için yaşamını sonlandırdığını savundular. İki yaklaşım da sorunun temeline inmeyen sığ politik yaklaşımdır. İntihar karmaşık bir olaydır ve olay vak’a hakkında yeterli bilgiye sahip olan psikiyatrlar dışında kişilerin üzerinde kolayca yorum yapabilecekleri bir alan değildir. Sibel Ünli’nin bu kararında karnını doyurmakta zorlanmak ve işsiz olmak da tetikleyici etkenlerden biri olabilir. Ancak bu konu siyasetçilerin değil bilim insanlarının araştırması gereken bir konudur.

Türkiye aynı politik tartışmayı aile boyu intiharlarda da yapmıştı. İntihar nedeni olsun veya olmasın Türkiye’de yoksul kesimlerin geçim zorluğu, zengin olmayan üniversite öğrencilerinin çektiği sıkıntılar ciddi bir sorundur.

EĞİTİM HAKTIR

Gencecik yaşında kaybettiğimiz Sibel Ünli vesilesiyle gözler yeniden eğitim alanına çevrilmişken sorunun boyutunu anımsatmakta fayda var.

Sibel Ünli olayından sonra birçok sivil toplum kuruluşu üniversite öğrencilerine yardım taahütünde bulundu. Bazı lokanta sahipleri öğrencilere bedava yemek sözü verdi. Merhametli vatandaşlar ekmeklerini bölüşmeyi önerdi. 

Bu taahhüt ve öneriler elbette çok kıymetlidir. Kültürümüzün bir parçasıdır. Ancak sorun merhamet duygularıyla, kişisel yardımlarla çözülecek bir sorun değildir.

Eğitim anayasal bir haktır. Anayasa bu hakkın herkese kullandırılması için devleti görevli kılmıştır.

Anayasa’nın 42. maddesi bu hakkı şöyle tanımlar:

“Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” 

Anayasa’nın 130. maddesindeki hüküm de şöyledir:

Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.

Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tâbi yükseköğretim kurumları kurulabilir.”

Her iki anayasa hükmünden anlaşılacağı gibi eğitim alanı öncelikle devletin sorumluluğu altındadır ve ticari bir alan değildir. Anayasa, devlet dışında vakıflara “kazanç amacına yönelik olmamak şartı”yla üniversite kurma izni vermektedir.

GERÇEK DURUM BÖYLE Mİ?

Türkiye’de eğitim Anayasa’nın öngördüğü gibi mi yapılıyor?

Elbette, hayır.

Eğitim tam bir ticari faaliyet alanına dönmüş durumda.

İstisnaları olmakla birlikte vakıf okulları ticarethane gibi çalışıyor. Öğrenciler müşteri olarak görülüyor. Parası olan okuyor olmayan okuyamıyor.

Devlet üniversitelerine giden öğrencilerin yurt sorunu çözülmüş değil. Öğrencilerden alınan harçlar, yemek ücretleri yurt paraları öğrencileri ve ailelerini zorluyor. Her şehirde üniversite açmakla övünen iktidar, öğrenci yeterli devlet öğrenci yurdu inşa etmediği için bu alanı tarikatlara teslim edilmiş durumda. Birçok devlet öğrenci yurdunda da tarikatların hakimiyeti sır değil.

Anayasa eğitim alanını devletin sorumluluk alanı olarak belirlemiş ve vakıflara da kazanç amacı gütmemek şartıyla eğitim kurumu açma izni vermiştir.

Buradan çıkan sonuç eğitimin anayasal bir hak olduğu ve bedelsiz olarak sunulması gereken bir kamu hizmeti niteliği taşıdığıdır.

Bu gözle bakılmadıkça Türkiye’nin eğitim sorununu çözmesi, çağdaş,laik, bilimsel bir yapıya kavuşturulması mümkün değildir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi