Sorel Dağıstanlı

Sorel Dağıstanlı

'Devletin tüm gücü...'

“Devlet olarak tüm gücümüz ve personelimizle bir an önce depremzede vatandaşlarımızın yardımına koştuk...”

İktidarının 21. yılında devleti yöneten, Türkiye’nin ikinci yüzyılına talip Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle söyledi.
Belki de seçim öncesi son büyük sınavıydı, iktidarında devletin gücünü göstermek için.
Deprem bölgesinde gitti; ‘Üstesinden geldik’ dedi.
Ama devletin o tüm gücü “Yardım et baba“ diyen kız çocuğunu ve binlercesini kurtaramadı.
Devletin tüm gücü bu muydu?
Çocuklarını dahi koruyamayan, kurtaramayan bir devlet nasıl güçlü olabilir?
Ama ortada daha vahim bir durum var, ürpertici…
Boşuna demedik bir depremden tarihinde ‘katliam’ diye bahsedecek ilk ülke Türkiye olacak diye.
On binlerce insan çığlıklar içinde yardım isterken onları duyan sadece enkazdan kendi imkanları ile çıkan yakınlarıydı. Çaresiz kaldılar. Çocuklarının parmaklarının bile çizilmesine dayanamayan anneler, babalar o küçücük bedenlerin “Yardım et!” çığlıkları karşısında hiçbir şey yapamadı.
Onları çaresiz bırakan “Devletin tüm gücü”ydü aslında.
O güç günlerce harekete geçmedi.
Üç gün boyunca betonlar arasında kalan insanları yalnız bıraktı.
Soğuktan dondurdu.
Daha da ötesi…
O güç ölmek üzere olan insanların tek çaresine engel oldu.
İnternet erişimini engelledi, bant daralttı.
“Baba lütfen yardım et, ambulans çağır, konum at ben atamıyorum bizi kurtarsınlar…”
İşte bu yüzden 10 yaşındaki Elif Eylül’ün kurtarılmak için attığı mesajların hiçbiri ulaşmadı. Babası başka şehirden 7 saatte ulaştı ailesinin yaşadığı binaya. Gittiğinde enkazın her yerinden çığlıklar, yardım çağrıları geliyordu. Yapamadı bir şey. Betonlarla savaşamadı. “Devletin tüm gücü” hala yoktu. Yardım çağrılarının duyulmasına da engel olmuştu.
21 yıllık iktidarın sonunda “Devletin tüm gücü” üç gün sonra bölgeye ulaştı. Ama tıpkı bir suçlunun olay mahallini temizleme çabası gibi hareket etti.
Savcılar gitmeden, cenazeler çıkmadan enkazları toplamaya başladı. İçinde hala insanlar varken.
O çok övündükleri AFAD’ın Deprem ve Risk Azaltma Genel Müdürü Orhan Tatar “Enkazda canlı kalmadı” dedikten sonra onlarca kişi canlı kurtarıldı.
O iş makinelerini ‘kurtarmak’ için sürmedi sahaya “Devletin tüm gücü”
Bir de ailesini, evini kısacası her şeyini kaybeden depremzedeler…
“Devletin tüm gücü” onlara da uzandı.
Üç gün boyunca onlara vermesi gereken çadırları depolarda bekletti.
Sonra da para karşılığı sattı.
Bağışlar ile depoladığı gıdayı yardım kuruluşlarına sattı “Devletin tüm gücü”
Millet yine de “hadi!” dedi.
“Hadi biz ne gerekiyorsa yapalım” diye yola çıktı.
“Devletin tüm gücü” sahaya inene kadar millete millet yardım etti.
Sonra…
Millete engel oldu, o “Devletin tüm gücü”
Kurulan çadırlara el kondu, aş evleri kapatıldı.
TIR’lar ile giden yardım konvoyları engellendi.
Tıpkı ilk saatlerde yardım için çabalayan madencilerin engellenmesi gibi.
Evet “Devletin tüm gücü” oradaydı.
Ama yaşatmak ya da yardım için değil…
Peki ne için?
Ürpertici olan bu sorunun olası cevapları.

20 yıldan fazla bir süre 'deprem vergisi veren o babayı çaresiz bıraktı “Devletin tüm gücü”
Söyler misiniz, dünyanın neresinde çocuklar günlerce yardım çığlıkları atarak hayatını kaybeder? Ve hala yöneticiler o ülkede görev başında kalır. İstifayı bırakın, bir de çıkıp başardık derlerse ne olur?
Helallik istediğiniz o anlar 10 yaşındaki Elif Eylül’ün çığlıklarının duyulduğu anlar. Hangi anne, hangi baba size helallik verir?
Siz verir misiniz?
Ama biliyoruz ki helallik zaten onlardan istenmedi, oy verecek diğer insanlardan istendi. Depremzede olmayan ama yaşananları görenlerden.
Daha neti, kendi tabanından.
Ne de olsa bir kader planı var, hatalar karşısında ‘helal et kardeş’ denince bir karşılığı var kullanılan jargonda.
Evet hala istifa etmedi kimse, helallik istendi.
Bir kişi sadece ‘Affını’ isteyerek görevi bıraktı.
Depremzedelere gülen Adıyaman Valisi Mahmut Çuhadar.
Tüm bunların tek sorumlusu oysa eğer ‘Katliam’ ile yargılanmalı.
Ama istifa ederken onun da önünü aldılar.
‘Sağlık sorunları’ gerekçe gösterildi.
Anlayacağınız kimse yaşananlardan dolayı istifa etmedi ve etmeyecek.
Ne de olsa dünyanın en büyük afeti…
Ne de olsa fay hattında yaşayanların fıtratında bu var,
Bir sonraki felakete kadar ‘Hakkınızı helal edin’
Edin ki, yine ölelim.
Yaklaşan seçimde 21 yıllık iktidar son sınavından da geçemedi.
Ama yine geçmiş gibi yaptı zira sadece 8 haftası kaldı.
10 yaşındaki Elif Eylül’ün çığlığını unutmayın, unutturmayın.
O yardım çığlığı hepimizeydi.
Hiçbirimiz o küçücük kız çocuğu ve binlercesine yardım edemedik.
8 hafta sonra helallik vermek isteyenler hiçbir zaman o çığlığı unutmasınlar.
Zira biz hatırlatacağız.
Delirtene kadar…

*
Soru işaretleri

İktidar açısından seçimi kazanmak neden bu kadar önemli?
Mhp neden Hüda- Par’ı kabul ediyor?
İktidarın kaybedilmesi neyi kaybettirir?
Devletin bekası ise, Hüda Par’ın çizgisi tam da ona düşman değil mi?
Öcalan’ın mektubunu okutana ses çıkarmayanın devletin bekasını önemsediğini kim iddia edebilir?
İktidarda kalmak ne kazandırıyor?
Daha önemlisi İktidardan gitmek ne kaybettirecek?
Yaklaşık 160 bin oyu olan bir partinin katılımı matematik olarak ne kazandırabilir?
Oy değil ise dert, Hüda- Par neden Cumhur’a katıldı?
2019 yerel seçimleri öncesinde Diyarbakır Emniyet Müdürü ve 5 polisi öldüren Hizbullahçılar serbest bırakılmıştı. O seçim öncesinde de Hüda-Par iktidara desteğini açıklamıştı.
Bu adımın ‘terör örgütü’ görmedikleri Hizbullahçıların serbest bırakılmasının destek şartı olmadığını kim söyleyebilir?
Gaffar Okkan ve 5 polis tarihin en profesyonel suikastlarından biri sonucu öldürüldü.
Yine bir seçim sonrası tutuklu kimse kalmadı.
Devletin, milletin bekasını söylem yapanlar anlaşılan kendi bekalarını düşündü.
Peki şimdi?
Yine iktidarda kalmak, kendi siyasi bekalarını korumak…
O zaman neyin pazarlığı yapıldı?
Sadece Van ve Batman’dan iki vekillik mi?
Hüda-Par için buysa iktidar için ne kazancı olacak bu birlikteliğin?

Unutmadan, kırmızı çizgiler aşıldığında ‘ama’ ile başlayan cümle kurulmaz.
Hele de o söylem ile halkı kutuplaştırdıysanız.
Bu seçimde İdeolojiniz için değil, çocuklarınız ve kendi geleceğiniz için oy verin.
Bir kere olsun ‘taraftar’ gibi davranmadan bakın her şeye.
“O da öyle” diye değil “bu niye böyle” diye düşünün.
Yoksa bugün “o da öyle” dediğiniz duruma yarın siz düşersiniz.
Üstelik savunduğunuz insanlar yüzünden.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sorel Dağıstanlı Arşivi